Marinaleda, binlerce hektarlık toprağı ellerinde bulunduran düklerin yanında gündelikçi olarak çalışan yoksul tarım emekçileri ve işsizlerin bir araya gelerek kanla, terle, gözyaşı ile; kar-kış demeden yıllarca süren mücadeleler sonucu kurdukları bir Komün. Marinaledalılar, ütopya arayışına çıkmadan, devrimin olmasını beklemeden, kendi ütopyalarını ve devrimlerini neoliberal kapitalizmin en güçlü olduğu yerde, AB sınırları içinde bulunan İspanya’nın Endülüs Bölgesi’nde hayata geçirmişler. Bu sosyalist Komün’ün en büyük özgünlüğü, ütopyalarını hayata geçirirken, araç olarak kulandıkları sendikalar aracılığıyla, genel mücadeleden kopmadan, bölgenin kendine özgü kültürel ve toplumsal özgünlüğünü gözönüne almaları, bu özgünlüğü sosyalizmin değişik versiyonları olan marksizm, anarşizm ve reformizm gibi politik geleneklerle harmanlayarak uygulamalarında yatıyor. İspanya’nın diğer bölgelerine göre daha rahat bir yaşamları olmasına ve daha iyi koşullarda çalışarak çok daha fazla kazanmalarına rağmen, ne kendi içlerine kapanıp dünyadan ilişkilerini kesmişler, ne de kapitalizme karşı mücadeleden kopmuşlar.
Diktatör Franko’nun ölümünden sonra, İspanya herkesin katıldığı ve “temsil edildiği” ilk “demokratik seçimlerini” yapar ve monarşi tekrar restore edilerek, Juan Carlos “yeni” İspanya’nın kralı olur. Franko diktatörlüğü boyunca yasak olan Bask, Katalon vb. halkların haklarını savunan partilerin hepsi legalleşir ve yapılan seçimlere katılırlar. Endülüs Boölgesi’nde yer alan Marinaleda da ise seçimleri Kolektif İşçiler Birliği- Endülüs Sol Cephesi (CUT-BAI) kazanır ve tarih öğretmeni olan Sanchez Gordillo belediye başkanı olur. İspanya’nın en genç belediye başkanı unvanına da sahip olan Juan Mauel Sanchez Gordillo ve arkadaşlarının tek objektifi vardır : yoksulluğa, yoksullugun sorumlularına, yani varolan ekonomik ve politik sisteme, özelikle toprak sahiplerine karşı mücadele etmek. Bu durumu Belediye Başkanı Gordillo şöyle özetliyor:
Bir yandan sendikal mücadele, diğer yandan kazanılan seçimler Marinaledallıların hayatında çok radikal değişiklikleri de beraberinde getirir.
Endülüs Bölgesi, İspanya’nın işsizlik ve yoksulluk oranının en yüksek olduğu bölgelerin başında geliyor. Yedi yüzyıl İslam egemenliği altında kalan bölgede, ciddi bir anarşist geleneğin de izlerine rastlamak mümkün. Bölge aynı zamanda toprak aristokrasisin çok güçlü olduğu ve binlerce gündelikçi tarım işçisinin çok ucuz ve zor koşullarda çalıştırıldığı bir yer. İşte bu düklerden biri de İspanya Kralı Carlos’un yakın dostlarından biri olan ve binlerce hektarlık toprağın sahibi olan İnfantando düküne çalışan Marinaledalılar, düke ait 1 200 hektarlık alanı işgal ederler ve böylece yıllarca süren bir mücadele de başlamış olur. Marinaledalılar, mücadele ile elde ettikleri toprakları ekmeye başlarlar. Eskiden düke ait olan topraklar artık herkesindi. Kendi topraklarında kendileri için çalışmaya başlayan halk, artık ne düke ne de başka birine çalışma ihtiyacı duymuyor, iş bulmak için farklı bölgelere ve hatta ülkelere göç etmek zorunda kalmıyordu. En önemlisi de, Marinaledalılar, o zamana kadar ki üretim şeklini, yani kapitalist üretim şeklini ve özel mülkiyeti ortadan kaldırarak, başta toprak olmak üzere, üretim araçlarını kollektifleştiriyor, denetimini da çalışanlara veriyordu. Belediye Başkanı Gordillo onları toprak işgalleri yapmaya iten sebepleri şöyle açıklıyor:
Kooperatifler ve öz-yönetim ilkesi
“Toprak sahibi olmayı başarmak büyük rahatlama yarattı, ama hemen farkına vardık ki, üzerinde çalıştığımız toprak, sadece toprak, işsizliğe bir çare değildi. Böylece, bölgemizde yetişen : biber, artişo, zeytin ve zeytin yağı üretimini sağlayacak bir saniyi kurduk”
“Doğrudan ve katılımcı demokrasiyi tercih ettik!
“Ekonomik demokrasi olmadan politik demokrasi bir anlam taşımıyor”
” (…) biz iktidarın nötr olmadığını düşünüyoruz, emekçilerin elindeki iktidar katılımın temel alındığı bir karşı iktidar olmak zorundadır. İşte bu yüzden halk meclislerini en yüksek karar alma mekanizması olarak oluşturduk. Doğrudan demokrasinin temsili demokrasiden daha iyi olduğunu fark ettik, çünkü insanlar dört senede bir politikaya katılmak yerine günlük yaşamlarını ilgilendiren konularla ilgili tartışmalara ve karar alma mekanizmalarına katılıyor, ama doğrudan demokrasinin burjuva demokrasisinden daha iyi olduğunu görmemize rağmen, ekonomik demokrasi olmadan, politik demokrasinin kocaman bir uydurma olduğunu çabucak keşfettik”
Özel mülkiyetin olmadığı, üretenlerin üretim araçlarını kontrol ettiği, üretimden elde edilen gelirin eşit bir şekilde çalışanlar arasında dağıtıldığı, ev kiralarının 15 avro olduğu ve havuz, yaşlılar evi, kreşler, temizlik, eğitim vb. şeylerin ya bedeva ya da çok cuzi olduğu bir yerde, suçun olmamasını, Marinaledalılar çok doğal karşılıyor. Gloria’nın dediği gibi, ” İnsanlar, kendilerine ait olan şeyleri niye çalsınlar, niye zarar versinler ki? ” Üstelik polisin olmaması, her sene 350 000 avro tasarruf yapmalarını ve bu paraları başta eğitim olmak üzere Komün’ün değişik ihtiyaçlarına harcamalarına yaramış.
Öncelikle şunu belirtelim: Marinaleda’da, kiralar ayda 15 avro civarında. İspanya genelinde ortalama kiraların 300 avro olduğunu düşünürsek, Marinaledalıların nerdeyse bedeva oturduğunu söyleye biliriz. Her Marinaledalı yurttaşın ev sahibi olma hakı var, ama bir bekleme listesi var ve öncelik çocuklu ailelere ve çiftlere (evli veya değil) veriliyor. Belediye, ev yapımında bilgisi olmayanlar için bazı formasyonlar düzenliyor. Bütün malzeme ve araç-gereci belediye sağlıyor, bu işten anlayanlarda birlikte, evler imece usulü inşa ediliyor. Şimdiden üç yüz evin yapıldığı Marinaleda’da, aile fertleri ev sahipleridir ve evi kendinden sonrakilere devr edebiliyorlar, ama evi satma hakları yok. Taşınıp gitmeleri durumunda ise ev Kömün’ün malı oluyor.
Not: Alıntılar Isabelle Fremeaux ve Jean Jordan’ın yazdıkları “Les sentiers de l’utopie” adlı kitaptan alınmıştır.