Kürtlerin “ala rengîn” veya “kesk û sor û zer” (rengârenk bayrak / yeşil, kırmızı ve sarı) dedikleri Kürt bayrağının 105 yıllık bir tarihi geçmişe sahip olduğunu kesin bir şekilde biliyoruz. Bu bayrak bu süreç içinde yüzlerce şarkı, şiir, roman, oyun ve filmde Kürt halkının ruhuna işleyen sembolik ve imgesel anlamlar kazandı. Öyle ki dünyanın herhangi bir yerindeki trafik ışıkları bile herhangi bir Kürt’e bayrağını çağrıştırır! Türk devleti de bunu bildiği için 1990’lı yıllarda Batman’dan başlayarak trafik lambalarındaki yeşil ışığı mavi ışıkla değiştirmeye girişmişti!
Kürt bayrağıyla ilgili olarak bazı gerçek dışı iddialar ortaya atılmıştır. Bu bayrağı günümüzün Kürdistan Bölgesi sınırlarında yaşayan Kürtleri İngilizlere karşı ayaklandırmakla görevlendirilmiş Nazi binbaşısı Gottfried Johannes Müller’in ünlü Kürt Milliyetçisi Remzi Nafi ile birlikte 1943 yılında Berlin’de dizayn ettikleri iddia edilse de bu iddia gerçek olmaktan uzaktır. Zira bu bayrak 1920’de, İstanbul’da, Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti (Ligue Kurde) tarafından tanzim edilmişti. Nitekim Kadri Cemil Paşa, Doza Kurdistan adlı kitabında bu hususu açıkça dile getirir: “Teşkilat-ı İctimaiye Cemiyeti uzunlama olarak üç renkten müteşekkil yukarıda kırmızı ortada beyaz üzerinde güneş ve altta yeşil renkli Kürt bayrağının renk ve şeklini tespit ederek milli bayrak olduğunu ilan etti.”

Bugüne kadar söz konusunu bayrağın tanzim edilme hikâyesine dair bilinen yegâne kaynak, Kadri Cemil Paşa’nın aktarılan cümlesiydi. Taşnaksütyun arşivinden çıkan bir mektup ise, bayrağın 1920 yılında tanzim edildiğini kesin olarak kanıtlıyor. Bu mektup Memduh Selim Bey tarafından Beyrut’tan Ağrı Dağı’nda bulunan Hoybun Askeri temsilcisi “Cemşid” kod adlı İhsan Nuri Paşa’ya gönderilmiştir. 21 Ocak 1928 tarihli mektupta hem bayrağın tanzim edilme serüvenini hem de bayrağın siyah kalem ile alelacele bir çizimini görüyoruz. Memduh Selim Bey, Kürt bayrağının ilk defa 1920’de, İstanbul’da tanzim edildiğini beyan ediyor, Kürt bayrağı konusundaki tartışmalara son verilmesini talep ediyor ve bu bayrağın koşulsuz bir şekilde Ağrı Dağı’ndaki direniş komitesi tarafından kabul edilmesini istiyor:
“Birinci Kürt kongresi milli Kürt bayrağı hakkında vermiş olduğu kararında 1920 senesinde İstanbul’daki Kürt teşkilatında tanzim etmiş olduğu bayrağı kabul etmiştir. Bu husustaki sebep şudur: mezkûr bayrak o tarihte İstanbul’da ve bütün Kürtler tarafından kabul olunarak Büyük devletlerin İstanbul’da bulunan konsolosluk ve özel temsilcilerine resmen takdim edilerek bu devletlerce Kürt bayrağı olarak tanınmıştır. Diğer taraftan bu bayrak Avrupa ve Amerika’nın muhtelif yerlerine bir mektupla gönderilmiş ve sözkonusu yerler tarafından aynı şekilde resmiyeti kabul edilmiştir. Bir taraftan da birçok Kürtler nezdinde baskısı yapılmış ve dağıtılmıştır. Şu suretle o zaman yayılan ve kabul gören Kürt bayrağı sekiz senelik bir tarihe malik bulunmaktadır. Pek kıymetli olmakla beraber herhalde ihmali doğru olmayacak olan bu hususa binaen kongre mezkur bayrağı aynen tartışmasız bir şekilde kabul etmiştir. Kongrenin kararları bütün milletin kararı olmakla birlikte artık bayrak meselesi üzerinde münakaşaya imkân olmayıp mezkûr bayrak Kürtlerin millî bayrağı olarak kabul edilmiştir. Bayrağın şekli şudur: birbirini müteakip olmak üzere kırmızı, beyaz, yeşildir. Bu üç renk bayrak direğine umut olmuş oluyor. Ortasına tesadüf eden beyaz rengin üzerinde sarı bir güneş fevkalade şeklinde tam bir dairedir. Bayrakta güneş şuleli olarak yukarıdan kırmızı ve aşağıdan yeşile sirayet ediyor. Şimdilik alelacele yaptırılan bir numune tarafınıza gönderilmiştir.”
Ne var ki söz konusu bayrak dönemin İran bayrağına çok benziyordu. Dönemin Kürt hareketi, “Aryan” teması bağlamında şiddetli sempatisini dile getirmekten çekinmediği İran’la ulusal simge üzerinden de benzerlik kurma çabası içine girmişti diyebiliriz. Bu amaçla dönemin İran bayrağına yakın bir bayrak tanzim etme ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor. Zira Memduh Selim Bey, bayrağı tarif ederken , “Bu bayrağa şîri (aslanı) inşa edersek aynen İran’ın bayrağıdır denilebilir ” diyordu.
Tanzim edilen Kürt bayrağını güneşi arkasına alan aslanlı İran bayrağından ayıran bir fark, kırmızı ile yeşil renklerin yer değiştirmiş olmasıydı. Yine de birbirine benzeyen bu iki bayrak renklere ve güneş sembolüne atfedilen anlamlar itibariye eski Zerdüştî inanca ve tarihsel arka planı Med-Pers imparatorluklarına dayanan ortak mitolojik öğretiye dayanıyordu. Zira 1925-1979 yılları arasında İran, kırmızı, beyaz ve yeşilden oluşan üç renkli ve tam ortasında elinde kılıç tutan bir aslan ve güneş sembolü bulunan bir bayrak kullanıyordu. Bayrakta aslan ile sembolize edilen, İran mitolojisinin efsanevi kahramanlarından Rüstem-i Zal idi. Güneş’in ise “İranzemin”i (tarihî Pers İmparatorluğu’ndan bugüne var olan çekirdek bir bölge) ve efsanevî İran Şahı Cemşid’i temsil ettiğine inanılmaktaydı. Kürtler ise bu renklere ve güneşe daha farklı anlamlar yüklemişlerdir: “Kırmızı” Kürtler için şehit düşenlerin kanını ve devrimin rengini, “yeşil” Kürt topraklarının bereketini, “beyaz” barışı ve “güneş” ise esenlik ile kadim din olan Zerdüştlüğü temsil ediyor.
İhsan Nuri’nin Ağrı’da teşkil ettiği yönetim için düşündüğü bayrak yoğun İslami temayı taşıyordu. Taşnaksütyun’un Ağrı Dağı direnişi temsilcisi olan Ardeşir Muradyan Hoy’daki parti temsilcisine gönderdiği 1 Ağustos 1928 tarihli mektupta söz konusu bayrağı şöyle tarif ediyor: “İyi kumaştan bir bayrak hazırlamak lazım. Bayrağın zemini siyah olacak. Köşedeki güneş, ışınları ve üstündeki yazı beyaz olacak. Güneş ve yazı el işlemesi şeklinde olacak. Bayrağın rengi ve şekli kalabalıklar üstünde etkili olsun diye özel seçilmiştir. Siyah, her şeyden önce peygamberlerinin bayrağını ayrıca Kürt halkının siyasi mevcut kapkara durumunu, güneş ışını ise geleceği ve Kürt davasının zaferini simgelemektedir.”
Dönemin tanıkları “beyaz” renkli bayraktan bahsederken, dönemin Türk basınına göre 1930 yılı itibariyle direnişçiler tarafından mezkûr muhitte ve Zilan havalisinde dalgalandırılan bayrağın zemini yeşildi ve üzerinde Fetih Suresi’nin birinci ayeti ( اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُب۪ينًاۙ – İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ(n) / Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik) ve ( إنَّ الْجَنَّةَ تَحْتَ بَارِقَةِ السُّيُوفِ / “El-cennetü tahte zılâle’s-süyûf / Cennet kılıçların gölgesinin altındadır) hadisi yazılıydı. Yine mezkûr basına göre bayraklar yaralı yakalanan direnişçiler üzerinden çıkmıştı ve incelenmek üzere kolorduya gönderilmişti. Ama aslında Ağrı Dağı Cumhuriyeti bayrağı olarak bahsedilen flama, isyana katılan Kürt kuvvetlerinin serpuşlarına taktığı bir amblemdi. Bu amblem, İhsan Nuri’nin askeri başarılarından dolayı bazı savaşçılara vermiş olduğu altın veya gümüş madalyanın ön yüzü idi. İhsan Nuri bu hususu da sipariş listelerinde açıkça belirtiyor.

Kürt bayrağının tarifi ve çizimi Ağrı Dağı’na gönderildikten sonra direniş komitesi Hoy’daki Taşnaksütyun bürosu üzerinden bolca yeşil, kırmızı , beyaz ve sarı renkli kumaş sipariş etmiştir. Ağrı isyan yönetiminin 1928 yılı sipariş listelerine bakıldığında neredeyse her listede sözkonusu renklerdeki kumaşları görebiliyoruz. Belgelerden anladığımız kadarı ile 1928 yazında Kürt bayrağı Hoybun’un şart koştuğu şekilde imal edilip dalgalandırıldı. Ancak Ağrı Dağı’nda çekilen ve bayrağın görüldüğü yegane fotoğrafa bakıldığında , Memduh Selim Bey tarafından tarif edilmesine rağmen renklerin yatay değil dikey bir şekilde dizayn edildiği görülecektir. Nitekim bir süre sonra, Beyrut’tan gönderilen bayrağın bir örneği Ağrı’ya ulaşır ve hata düzeltilir.
İşte 1920 yılında İstanbul’da dizayn edilen ve Kürtlerin üstüne somut ya da hayalî gölgesi düşen Kürt bayrağının böyle bir tarihi var.