Kuzeydoğu Suriye’nin geleceğine dair kurulan birden fazla masa var ve hepsi birbirine bakıyor. Bu bakışmanın getirdiği kilitlenme devam ediyor. Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki temaslar belli-belirsiz sürüyor. Şam’da Halk Sarayı’nda oturan ‘ünvansız’ Ebu Muhammed el Colani görüşmeleri Türkiye ile işbirliği halinde yürüttüklerini söylüyor. Ankara ise bir yandan İmralı’da Abdullah Öcalan’la bir şeyler pişirmeye çalışırken diğer yandan ABD Başkanı Donald Trump’ın sepetinden ne çıkacak diye bekliyor. Aynı beklenti Kürtler dahil bütün taraflar için geçerli.
Ankara’nın SDG’yi tasfiyeye yönelik azami baskı üretme mekanizmalarında bazı contalar yanmış durumda. Suriye Milli Ordusu’nu (SMO) Tişrin Barajı ve Karakozak Köprüsü’nden Fırat’ın doğusuna geçirme hamleleri sert bir direnişle karşılaştı. Doğrudan Türkiye’nin kara harekâtı seçeneği de Amerikan vetosunu aşamıyor. Yani saha kartı şu koşullarda çalışmıyor.
SDG’yi HTŞ’ye havale etme planı da yeni sınırlarla karşılaşıyor. Colani’nin ‘makul adam’ olma zorunluluğu ve Türkiye dışında pek çok ülkenin devreye girmesi yeni bir denklem doğuruyor. Bu da SDG’yi Şam eliyle halletme seçeneğini zayıflatıyor.
Trump’ın sağı solu belli olmamakla birlikte köşe başlarına oturttuğu adamlar, SDG’yi ortada bırakarak Suriye’den çekilme fikrini karşı.
Fransız ve Amerikalıların Colani’nin karşısına ortak Kürt heyeti çıkarma çabaları da potansiyel olarak bir karşı ağırlık oluşturuyor. Bazı Batılı ülkeler SDG ile HTŞ arasında gizliden gizliye arabuluculuk da yapıyor.
Bütün bunlar Mazlum Abdi’nin Şam’daki pazarlık masasında elini güçlendiren faktörler. İmralı kazanını yeniden kaynatanlar da bugünlerde çok asabî. Suriye’nin bunda payı yok mudur? Vardır, ama bu sürece ‘zırt’ dedirten nokta bence belirsizliktir.
***
Bu tür bir ortamda SDG Komutanı Mazlum Abdi’nin HTŞ lideri Colani ile anlaştıklarını duyurması biraz heyecan yarattı. Abdi, ANHA’ya röportajında “Görüş birliğine vardık” dediği noktaları şöyle sıraladı: Müstakbel Suriye ordusu içinde SDG’nin durumu, toprak bütünlüğü, parçalanmanın reddi, diyaloğun canlandırılması ve siyasi çözüm. “Anlaştık” sözü belirsizliği gideren bir şey mi? Kanaatimce değil.
Abdi’nin sözlerinden hareketle SDG-HTŞ diyaloğunun tutunduğu noktalar şöyle:
– HTŞ ile SDG arasında şimdiye kadar çatışma çıkmadı.
– Rakka, Deyr el Zor ve Halep konusunda askeri koordinasyon var.
– İki taraf da SDG ve HTŞ’yi çatışmaya sürüklemek isteyenlerin farkında.
Abdi, Suriye içinden ve dışından çatışma çıkarmaya çalışanlar olduğunu belirterek “Planlar boşa çıkacak” diyor.
Bunlar tutunma noktaları. Peki kopma noktaları? Henüz hiçbir şeyin karara bağlanmadığını anlıyoruz.
Abdi, “Temel noktalarda farklılık bulunmamaktadır. Suriye’de tek bir ordunun olması ve SDG’nin de bu ordunun parçası olması konusunda anlaştık. Fakat mekanizmasının ne olacağı, nasıl yürütüleceği gibi konularda görüşmeler devam ediyor… Üzerinde biraz anlaşamadığımız konu, bunların ne zaman olacağı konusu…” diyor.
***
Zamanlama vurgusu basit bir mesele değil. Colani, Savunma Bakanı’nı atadıktan sonra bütün örgütlerin kendilerini feshedip yeni orduya katılmalarını istedi. Saraydaki toplantıya katılanlar “Tamam” dedi. Bunun istisnaları var. SDG zaten davetli değildi. Süveyde’deki Dürziler de anayasa yazılıp devlet teşkil edilinceye kadar silah bırakmayacaklarını duyurdu. HTŞ ile birlikte hareket edip Şam’a ilk giren Dera merkezli bir iki grup da ‘pazarlık’ istiyor.
Anladığımız kadarıyla SDG de orduya entegrasyon için bir formül bulunsa bile tablo netleşmeden o kritik eşiği geçmek istemiyor.
Çünkü yanıt bekleyen bazı sorular var:
– Fırat’ın doğusundaki fiili özerk bölge siyasi sürece nasıl dahil edilecek?
– HTŞ’nin vadettiği ulusal konferansa katılım hangi çerçevede olacak? Mesela bireysel olarak mı örgütsel olarak mı? Kürt heyeti olarak mı Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ya da SDG olarak mı?
– Özerk yönetim ve SDG 1 Mart’ta kurulması hedeflenen geçiş hükümetinde nasıl temsil edilecek?
– Yeni Suriye anayasası hangi temeller üzerinde yazılacak? Şeriata dayalı bir sistem mi yoksa demokratik-laik bir sistem mi?
– Ulusal meclisi belirleyecek seçimler hangi temelde, nasıl ve ne zaman yapılacak?
İşte orduya katılım için zamanlama bu soruların yanıtına bağlı olarak önem kazanıyor.
Abdi’nin verdiği bilgilere göre birkaç gün önce HTŞ ile toplantı yapıldı. Karşılıklı talepler sunuldu. Şimdi yanıtlar bekleniyor.
***
SDG’nin blok olarak Suriye ordusuna katılmasına HTŞ’nin yanıtı olumsuzdu. Mekanizma konusundaki uzlaşmazlık sanırım bununla ilgili. HTŞ’nin Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra birkaç kez ordu içinde farklı statü ya da komuta düzeni olamayacağını belirtti.
Abdi, HTŞ’deki çelişkili açıklamaların baskılardan kaynaklandığını savunarak “Bizim için en önemlisi Sayın Ahmet el Şara’nın (Colani) açıklamalarıdır” diyor. Colani’nin merkeze alınması HTŞ içindeki bozucu faktörleri bertaraf etmeye ya da Ankara’nın etkisini sınırlamaya dönük taktiksel bir yaklaşım da olabilir. Colani’nin Amerikalıların da etki alanında olması SDG’ye kime odaklanacağını gösteriyor.
Nihai statü pazarlığında kritik dönemece girinceye kadar diyalog zeminini güçlendirmek için pratik bazı adımlar da gündemde. Mesela Rakka’nın güneyinde 8 Aralık sonrası SDG’nin eline geçen iki petrol bölgesi HTŞ yönetimine bırakıldı. Bu devir teslim sürecinde Amerikalılar da işin içindeydi. Sonra özerk yönetim, Hol Kampı’nda tutulanların evlerine dönmesi konusunda HTŞ’ye işbirliği önerdi. Irak sınırında Yarubiye (Til Koçer) ve Türkiye sınırında Kamışlı kapılarının açılması için de HTŞ’ye “Sorumluluk senindir” denildi. Daha önce ortamı yumuşatmak için yeni Suriye bayrağı özerk bölgelerde göndere çekilmiş, sınır kapılarının Şam’a devredilmesi önerilmiş ve Kandil bağlantılı yabancı savaşçıların Suriye’den gönderileceği söylenmişti.
HTŞ de bir çözüm taslağıyla yanıt verdi. El Cezire Arapça kanalına göre teklif, Kürtlerin kültürel haklarının tanınmasını, bu konuda anayasal güvence verilmesini, (bireysel olarak) Kürtlerin güvenlik kurumlarına alınmasını ve yerel meclislere geniş yetkiler verilmesini içeriyor.
Middle East Eye da Ankara’daki kaynaklara dayanarak bu teklifin Türkiye’nin istekleriyle uyumlu olduğunu yazdı. Konuya hakim bir Türk kaynağın “Ankara esasen Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) demokratik seçimlere katılan ve Şam’da temsil hakkı kazanan ulusal bir partiye dönüşmesini istiyor” dediği aktarıldı.
Fakat bunlar orta yola işaret etse de SDG’nin taleplerini karşılamıyor. SDG’nin Suriye ordusuna blok halinde entegre edilmesi, mevcut konuşlanma alanlarında kalması ve sınırları kontrol etmesi kritik koşullar arasında yer alıyor ki, bunlar, güç yapılanmasında bir muhtariyet anlamına geliyor. Bir diğer kritik koşul petrol sahalarının devrine karşılık gelirden sabit pay verilmesi.
Şam’da Colani ve Kusra ile görüştükten sonra bir yazı kaleme alan El Mecelle Yayın Yönetmeni İbrahim Hamidi’nin aktardığı bilgilere göre ise HTŞ yönetimi şunları talep ediyor:
– SDG’nin feshedilip 70 bin savaşçısının yeni orduya katılması.
– Suriyeli olmayan PKK yöneticilerinin sınır dışı edilmesi ve Türk vatandaşı olanların Ankara’ya teslim edilmesi.
– Ademi merkeziyetçiliğe hayır denilmese de özerk yönetimin feshi.
– Stratejik zenginliklerin Şam’ın kontrolüne bırakılması.
– Türkiye ve Irak sınırlarının yanı sıra cezaevi ve kampların kontrolünün devri.
Abdi’nin “anlaştık” demesine karşın henüz buluşma noktaları oluşmuş gözükmüyor.
***
Girişte sözünü ettiğim SDG lehine oluşan koşullar, Trump’ın Erdoğan’la el sıkışması halinde hızlıca değişebilir. Trump bütün taraflar için hala en büyük bahis. İsrail devlet televizyonu KAN 11’e göre Beyaz Saray yetkilileri, İsrailli mevkidaşlarına Trump’ın Suriye’den Amerikan askerini çekme planını iletti. Plan, Tel Aviv’de endişe yarattı. Malum İsrail 8 Aralık sonrası engelsiz bir şekilde Suriye topraklarındaki işgali genişletti. Suriye’de Amerikan varlığı onlara da güç veriyor. Ayrıca SDG’yi gelecekte Suriye’de potansiyel müttefik olarak görme eğilimindeler. Dışişleri Bakanı Yisrael Katz açıkça müttefikler nezdindeki temaslarda SDG’ye desteğin sürmesi konusunu gündeme getirdiklerini söylemişti. KAN 11’in haberi, Başbakan Benyamin Netanyahu’nun 4 Şubat’taki Washington ziyareti öncesi muhatapları dürtme amacı taşıyor olabilir. Trump henüz yol haritası anlamına gelen bir şey söylemedi. Asker çeksin ya da çekmesin önemli olan şu: Trump Kürtlerin özerklik talepleriyle ilgilenecek mi, ilgilenmeyecek mi? Bunun için Şam ve Ankara üzerinde kredisini kullanacak mı kullanmayacak mı? Şimdiye kadarki mesajları “Aman bana ne” havasındaydı. Fakat ABD’nin tutumu Türkiye’nin adımlarını şekillendirdiği için bigane kalması mümkün değil.
Biden yönetiminin yürüttüğü temaslar Ankara, Kamışlı ve Şam üçgeninde bir orta yolun bulunması çabasına işaret ediyordu. Bu temasların sonucu Trump’ın önüne de gidecektir. Netanyahu ile Beyaz Saray’daki görüşmede Suriye’nin gündeme gelmemesi mümkün değil. Bu temas trafiğinde yer alanların Reuters’a verdiği bilgiye göre, taraflar kamuoyuna yaptıkları açıklamalardan daha fazla esneklik gösteriyor.
Ortada net bir şey olmamakla birlikte şunu söylemek yanlış olmayabilir: Özerklik ya da federasyon çağrışımı yapmayan ademi merkeziyetçilik, tarafları köşeli duruşlarından çıkaran sihirli iki kelime olabilir. Abdi’nin Colani ile anlaştık dediği hususların zemininde de adı konulmamış kısmi muhtariyet unsurları yer alabilir. Ama kesin yanıtlar şu aşamada hiç kimsede yok.