SEÇTİKLERİMİZ – Ankara Üniversitesi’nden ihraç edilen akademisyen Mutlu Arslan’ın Mülkiye Haber’deki yazısı: Akademiden ihracımın aşırı sıradan hikayesi
MUTLU ARSLAN
Başlamadan söyleyeyim, bu bir kıskançlık yazısıdır ve doğrudan kıskandığım kişilere hitaben yazılmıştır. Hocalarım dedim, mücadele arkadaşlarım dedim, kader ortaklarım dedim falan ama bi’yere kadarmış. Daha fazla içime atamadım… Kıskançlığımı itiraf edeyim ki sizler de kıymetini bilip hakkını verebilin bu kısa dönemde yaşadıklarınızın.
En başından anlatmama izin verin lütfen. Aslında bu hikayenin buraya varacağı, Siyasal’a uluslararası ilişkiler uzmanı olma heyecanıyla başladığım akademik kariyerimin daha ilk gününde YÖK’e görevlendirilmemden belliydi. Akademik kariyerimi İlhan Uzgel’le dış politika, Gökçen Alpkaya ile uluslararası hukuk, Elçin Aktoprak’la barış süreçleri üzerine derin konuşmalar yaparak geçireceğimi hayal ederken, kendimi birdenbire YÖK Eğitim Öğretim Dairesi’nde yatay geçiş kontenjanlarını düzenleyen memur olarak bulmuştum. 6 yıllık bu akademik(!) kariyerim boyunca İlhan Hoca ile tek temasım geçen cuma kampüs kapısında beni çekiştiren polislerden canhıraş kurtulmamın ardından İlhan Hocanın yanıma gelip “İyi yırttın ha” minvalinde bi’şeyler demesi oldu. (Elçin Hoca ve Gökçen Hoca’dan da benzer sıcak adımlar bekliyorum.)
Benimle birlikte Ankara Üniversitesi’nden 10’a yakın uzman daha YÖK’e görevlendirildiği için meseleyi kişisel algılamadım. İki yılı aşkın itaatkâr ve yıpratıcı memuriyetin ardından sözleşmem üçüncü kez uzatılınca “nasıl olsa artık işten atamazlar” (öngörüye bak!) düşüncesiyle, birlikte çalıştığım arkadaşımla birlikte YÖK’e dilekçeyle başvurup, Ankara Üniversitesi’ne geçtim. Böylelikle hem artık devrimci camiadaki arkadaşların “nerede çalışıyorsun” sorusuna gevelemeden cevap verebilecek, hem de üniversitenin akademik havasında doktora tezimi daha kolay ilerletebilecektim. (İlerletemedi)
Ben akademiyi kovaladıkça akademi benden uzaklaştırıldı hep. Üniversiteye dönünce hem tez danışmanın Alev Özkazanç hocamın dizi dibinde olurum, hem Siyasal’ın arka bahçesindeki dedikoduları ilk elden duyarım, hem de ara sıra Dinçer Demirkent’le bilardo atarız diye Cebeci’ye gelmeyi çok istedim. Keçiören’e görevlendirdiler beni, Bologna Süreci Koordinatörlüğü’ne. Bologna diye bir süreçten haberdardım ama akademik camiada bu kadar kötü bir şöhrete sahip olduğundan haberim yoktu. Üniversitede hepi topu üç beş tane tanıdığım hoca vardı onlarla da aramı “ders kazanımları” ve “program yeterlilikleri” yüzünden bozma noktasına geldim neredeyse.
Neyse efendim, sözü daha fazla uzatmadan atılmamıza geleyim. Bugüne kadar akademisyen olduğumun biricik delili durumundaki Barış İçin Akademisyenler bildirisi, akademik kariyerimin de sonu olmuştu. 7 Şubat gecesi yayınlanan Resmi Gazete’de birbirinden değerli hocalarımızla beraber naçizane benim de ismim vardı. Listeyi hazırlayanlar bile durumumu tam çözememişlerdi anlaşılan. Herkesin çalıştığı birimi “Fakülte/Bölüm/Anabilim” dalı şeklinde gayet akademik açıklayıcılıkta iken benimki “Rektörlük//” biçiminde kalakalmıştı. Koordinatörlüğün adını bu işe karıştırmak istemediklerinden mi bilemedim. Evrensel Gazetesi ihraç haberini “Ankara Üniversitesi’nde 71 Akademisyen ve 1 Uzman İhraç Edildi” şeklinde vermeseydi takılmazdım bile bu duruma. E hadi devlet beni akademisyenden saymadığını göstermek için yıllardır yapmadığını bırakmadı, peki benim işçi dostu, kafa emeği-kol emeği ayrımının son bulması için mücadele eden Evrensel editörü arkadaşım neden beni ayırır ki? 72 Akademisyen yazsana oraya işte düz hesap, niye emek süreçlerini parçalıyorsun ki öyle post-fordist tutumlarla? Olayı büyütmeyeceğim, gazete içinde gereken özeleştirel süreçlerin işletileceğini inanıyorum.
İhracımızı öğrendikten sonra hemen hemen aynı şeyleri yaşamışızdır muhtemelen. Bitmeyen telefonlar, dayanışma mesajları, annelerimizi üzmeden onlara durumu nasıl haber vereceğimize ilişkin tedirginlik falan filan. Bu alt üst oluşu evde 5 yaşında çocuğun yanında, durumun olağanüstülüğünü ona hissettirmeden yaşamaya çalışmak, dahası çocuğu da okulun kreşinden atarlar mı sorusunu kafadan çıkartamamak durumumu biraz ağırlaştırdı denilebilir. Neyse ki kreşle ilgili sıkıntılı bir durum yaşanmadı.
Ertesi sabah her zamanki saatimde koordinatörlüğe gittim. Koordinatörlükteki arkadaşlarıma geceden haber vermiştim meseleyi. Endişeli yüzlerle beni bekliyorlardı, Koordinatör Hocamız da oradaydı. Biraz konuştuk, biraz moral verdik birbirimize, biraz kızdık, biraz endişelendik, biraz hüzünlü ortam oluştu, biraz sarıldık birbirimize… Sonra eşyalarımı sırt çantama toplayıp, çıktım gittim. Bu kadar…
Yarım saat sürdü hepsi. Şimdi soruyorum sizlere, vedalaşmalar dahil toplam yarım saatte odasını toparlayıp terk eden ben, nasıl kıskanmayayım haftalardır Cebeci’de odalarını terk etmeme kararlılığını gösteren hocalarımızı? Vedalaşmalar dahil dediğime çok aldırmayın, öyle sizler gibi etrafımda meraklı-hayran öğrenci kalabalıkları yoktu. Oda arkadaşım, eski oda arkadaşım, yan oda arkadaşlarım ve koordinatörümüz. Hafta sonu tatiline çıkarken bile daha fazla insanla vedalaşırsınız yani o derece.
Öğrenci işlerinin koridorlarına destek yazıları, odamın kapısına siyasalın arka bahçesinde çekişmiş yakışıklı fotoğraflarım da asılmadı. Yazıyı fotoğrafı falan geçtim, post-it yapıştırılmadı post-it! Adım öyle sizler gibi anabilim dallarının açıklamalarında, İnek Bayramı’ndaki fermanlarda, kampüsteki balonlarda, internetteki videolarda yer almadı… Adımın yer aldığı ve bundan gurur duyduğum tek yer, Resmi Gazete’deki hepimizin alt alta yer aldığı o listeydi işte. Gördünüz ya, neresinden bakarsanız bakın sıkıcı ve aşırı sıradan bir atılma hikayesi benimkisi.
Atıldığımızın ilk akşamında buluşup “iyi atıldık” videosu çekmişsiniz, onu da sonradan gördüm. Fakat gerçekten iyi atıldınız arkadaşlar, herkese böyle görkemli atılmaklar nasip olmayabiliyor. Direnişse direniş, vedalaşmaksa vedalaşmak, saygıysa saygı, övgüyse övgü… Demem o ki, kendinizin ve çevrenizde yarattığınız ilişkilerin kıymetini bilin. Her haliyle imrendirici bir tarihin parçası oldunuz. 8 Şubat sabahı işyerimi terk ettikten sonra Cebeci’ye geldiğim andan itibaren beni de bu tarihe ortak ettiğiniz için teşekkürler…