Barış Bildirisi’ni imzaladıkları için OHAL KHK’leri ile işlerinden çıkartılan, temel hak ve özgürlükleri yok sayılan ve kendilerine hak ihlallerine karşı etkili başvuru yolu tanınmayan 42 Barış için Akademisyen AİHM’e sundukları görüşte, akademik özgürlük ve özerkliğe vurgu yaptı.
Türkiye’nin farklı üniversitelerinde çalışan bir grup akademisyen 11 Ocak 2016 tarihinde “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlığıyla ve “Barış için Akademisyenler Bildirisi” imzasıyla bir bildiri yayınladı. Türk hükümetinin ülkenin doğu ve güneydoğusunda devam eden çatışma ve buna bağlı ciddi hak ihlalleri konusundaki rolünü eleştiren bildiri sonrası, imzacı akademisyenler birçok hak ihlaline maruz kaldı.
“Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisi yayınlandıktan bir gün sonra AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan dilekçede imzası bulunanları “sözde aydın” ve “sözde akademisyen” olarak nitelendirerek vatana ihanetle suçlamış, ardından imzacılar kamuoyunda “terörist” olarak nitelendirilmiş ve ülke çapında disiplin soruşturmalarına, idari ve adli soruşturmalara maruz kalmışlardı.
Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından yüzlerce akademisyen bir dizi KHK ile üniversitedeki görevlerinden ihraç edilmişlerdi.
Barış Bildirisi’ni imzaladıkları için OHAL KHK’leri ile işlerinden çıkartılan, temel hak ve özgürlükleri yok sayılan ve kendilerine hak ihlallerine karşı etkili başvuru yolu tanınmayan 42 Barış için Akademisyen AİHM’e başvurdu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) Barış İçin Akademisyenler başvurularına, iki üçüncü taraf görüşü sunuldu.
10 Aralık 2021 tarihinde Mahkeme’ye TLSP tarafından sunulan ilk görüş, olağanüstü hal önlemlerinin Türkiye’de kamu sektörü çalışanlarını işten çıkarmak için kullanıldığı koşullarda iç hukuk yollarının mevcudiyeti ve etkililiği sorununu ele almaktadır.
20 Aralık 20221 tarihlerinde sunulan üçüncü taraf görüşünde akademik özgürlüğün niteliğine, insan hakları ve demokrasi bakımından önemine ve uluslararası insan hakları hukukunun bu özgürlüğe sağladığı hukuki korumalara dair değerlendirmelere yer verildi. Görüş, Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi (TLSP) eş-yöneticileri Prof. Helen Duffy ve Prof. Philip Leach imzası ile Mahkeme’ye sunuldu.
Akademisyenler Koalisyonu tarafından 20 Aralık 2021’de AİHM’e sunulan görüş özetle şu değerlendirmelere yer vermekte:
Akademik özerklik ve akademik özgürlük
Öncelikle ‘akademik özgürlük’ doğası gereği devletten bireysel ve kurumsal olarak özerk olmayı gerektirir ve sağlıklı bir demokratik söylemin oluşmasına -hükümeti eleştirmek dahil- katkıda bulunma rolü gibi kamusal ve toplumsal bir role sahiptir. Akademik özgürlüğün bu iki unsuru bağlamında, Türk devletinin iddialarının aksine, akademisyenlerin devlete yönelik ‘sadakat’ yükümlülüğü bulunmamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile genel uluslararası insan hakları hukukunda akademik özgürlük önemli bir yere sahiptir; bu özgürlük başvurulara konu süreçten doğrudan etkilenen akademisyenler ve diğer herkesin hakları ve AİHS ile demokratik sistemlerin üzerine bina edildiği temel değerler için önemli bir anlam taşımaktadır.
Akademisyenler Koalisyonunun görüşü ile AİHS içtihadına yeterince konu edilmemiş olan alanlardan biri olan ancak Sözleşme’nin yorumlanması ve uygulanması açısından önemli sonuçları bulunan akademik özgürlük konusu kapsamlı bir şekilde Mahkeme’nin dikkatine sunulmaktadır. Zira görüşe göre bu husus akademik özgürlük konusunda ‘elverişli bir ortam’ yaratılmasına ilişkin devletlerin sahip olduğu ‘pozitif yükümlülüklerin’ çerçevesini belirlemekte, devletlerin haklara getirebilecekleri kısıtlamalar konusunda dahi çok dikkatli davranmasını gerektirmektedir. Akademik çalışmaları sınırlandırmaya yönelen her türlü müdahalenin a) açık ve öngörülebilir bir yasada kendisine yer bulup bulmadığına, b) gerekli ve orantılı olup olmadığına ve c) Türkiye içerisinde etkili çözüm ve denetim mekanizmalarına tabi olup olmadığına bakılmalıdır. Yine AİHM tarafından başvurulara konu müdahalelerin Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminin ardından ilan edilen “olağanüstü hal” gerekçe gösterilerek gerekçelendirilmesinin mümkün olup olmadığı irdelenmelidir.
Akademisyenler Koalisyonun görüşüne göre Mahkeme, bu süreçte akademisyenlerin haklarına yapılan müdahalelerin Sözleşme’nin 18. maddesi ile yasaklanan “Sözleşme’ye uygun olmayan bir amaç” taşıyıp taşımadığını, akademisyenlerin Türk hükümetine muhalefet ettikleri için hedef alınan bir dizi toplumsal aktörden biri ve en sonuncusu olup olmadığını değerlendirmelidir.
Sonuç olarak görüş ile Mahkeme akademik özerkliği ve özellikle kamuoyunu ilgilendiren konularda ifade özgürlüğünü korumak için AİHS’yi ve uluslararası standartları kararlı bir şekilde uygulamaya davet edilmektedir. Türkiye’de ve dünya genelinde akademik özgürlüğe yönelik saldırılarda yaşanan endişe verici artış ile bu saldırıların demokratik alanın daha da daraltılması bakımından doğurduğu korkutucu sonuçlar dikkate alındığında, başvurular ile ortaya konan sorunlar güncel ve acildir.
İç hukuk, zararların etkili bir şekilde giderilmesini sağlama konusunda sınırlıdır
10 Aralık 2021 tarihinde Mahkeme’ye TLSP tarafından sunulan görüş ise olağanüstü hal önlemlerinin Türkiye’de kamu sektörü çalışanlarını işten çıkarmak için kullanıldığı koşullarda iç hukuk yollarının mevcudiyeti ve etkililiği sorununu ele almaktadır. Görüş bunu yaparken, öncelikle başvuru konusu olayda etkili bir iç hukuk yoluna başvurma imkanı olup olmadığına ve Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun (Komisyon) Sözleşme bağlamında taşıması gereken garantileri ne ölçüde sağladığı sorununa odaklanmaktadır. Komisyona dair değerlendirmenin devamında ise, Komisyon kararları sonrası öngörülen idare mahkemelerinde dava açma ya da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma yollarının etkili olup olmadığı konusunda TLPS’nin analizlerine yer verilmektedir.
Görüşe göre, Komisyonun ve yerel mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin ciddi ve haklı soru işaretleri bulunmaktadır; ulusal makamlar işlerinden ihraç edilen kamu sektörü çalışanlarının şikayetlerini zamanında incelememektedir; Komisyonun ve idare mahkemelerinin önceleme süreçlerinde önemli eksiklikler bulunmaktadır ve iç hukukta ilgili makamların aldığı kararların hak ihlallerini tespit, müdahalelere son verme ve zararların etkili bir şekilde giderimini sağlama kapasitesi ciddi şekilde sınırlıdır.
(Açıklamayı İngilizce aslından çeviren: Eren Buğlalılar)