İHD’nin kuruluşunun 35. yılında Sultanahmet Meydanı’nda açıklama yapıldı. Açıklamada İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, “Geçmişten geleceğe 35 yıldır insan hakları, demokrasi ve barış mücadelemiz ısrarla, inatla ve umutla sürecektir” dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, İHD’nin kuruluşunun 35. yılında eylemlerin ilk başladığı Sultanahmet Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. “İnsan hakları, demokrasi ve barış mücadelemiz sürüyor ve sürecek” yazılı pankartın taşındığı açıklamaya çok sayıda insan katıldı.
Basın metnini okuyan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, tüzük maddelerini sıralayarak Türkiye’de demokrasi ve insan hakları alanındaki gerileme ile ilgili söylenebilecek çok şey olduğunu ifade etti.
Yoleri’nin açıklamada yaptığı önerilerden öne çıkan başlıklar şu şekilde:
OHAL hukuksuzluğu
İşkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden pratiklerde bilhassa OHAL’in ilanından sonra ciddi bir artış olduğu hak ihlalleri raporlarımızla belgelenmektedir. Benzer şekilde, zorla kaybedilme vakaları da tekrar yaşanmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra kişilerin zorla kısa süreliğine alıkonularak tehdit edilmeleri ve bu şekilde işkence ve kötü muameleye uğramalarına dair şikâyetler de giderek artmıştır. OHAL KHK’ları ile getirilip yasalaştırılan çeşitli usul kuralları cezasızlığa neden olmaktadır. Özellikle 12 günlük gözaltı süresinin OHAL sonrası 7145 sayılı yasa ile sürdürülüyor olması oldukça ciddi bir durum yaratmıştır. Bunun yanı sıra cezasızlık politikası bu ihlallerin incelenmesinin önünde engel teşkil etmektedir. Cezasızlık politikasına son verilerek etkili, kapsamlı ve bağımsız idari ve adli soruşturmalar yürütülmelidir.
İHD 35 yıl önce çocukları hapishanelerde işkenceye ve kötü muameleye uğrayan annelerin çabaları ile kurulmuştur. Bugün gelinen aşamada TMK kullanılarak ayırımcı ve ötekileştirici bir infaz rejimi oluşturulmuş durumdadır. Hapishanelerde siyasi mahpusların infazı tecrit koşullarında yapılarak tüm mahpuslar bakımından zorla ayakta sayım, kelepçeli muayene, çıplak arama dayatması, kamera ile yaşam alanlarının izlenmesi, zorunlu sevk ve sürgün, yakınlarından uzakta bir hapishanede tutulma, iletişim ve haberleşme kısıtlamaları ve yasaklamaları, itiraz ve hak arama süreçlerinde işkence ve kötü muamele uygulamalarına varan davranışlarla karşılaşma halini yaşamaktadır. İmralı Hapishanesindeki katı tecrit ise halen sürdürülmektedir.
Öyle ki, adil yargılama için açlık grevi yapan Avukatlardan Ebru Timtik yaşamını yitirmiş, Aytaç Ünsal ise uzun süre tedavi olacak şekilde vücudunda kalıcı hasarlar kalmıştır. Adil yargılama ile ilgili talepleri ise maalesef karşılanmamıştır. Hapishanelerdeki ağır hasta mahpusların sayısı giderek artmış ve tespit edebildiğimiz kadarı ile 650’yi geçmiştir. Ağır hasta mahpuslara yönelik çürütme politikası onların ölümüne sebep olmakta, siyasi iktidar bu durumu ağır insan hakkı ihlali olarak görmemektedir.
OHAL sonrası dönemde örgütlenme, toplantı ve gösteri haklarına ilişkin yasaklamalar ve bu haklarını kullanmak isteyenlere yönelik ihlallerde maalesef artış devam etmektedir. Bu ihlaller en son baro başkanlarının Ankara ve diğer kentlerde çoklu baro yasasını protesto etmesinde, işini geri isteyen kamu emekçilerinin eylemlerinde, başta maden işçileri olmak işinden edilen işçilerin hak arama eylemlerinde, kadın aktivistlerin protesto etkinliklerinde, HDP’nin düzenlediği demokrasi yürüyüşlerinde daha belirgin olarak görülmüştür. Ayrıca, LGBTİ+ bireylerin örgütlenme ve gösteri hakkına yönelik baskı politikaları ve uygulamaları da iktidar zihniyetinin yansıması olarak devam etmektedir.
“Doğanın korunması temel bir insan hakkı”
Covid-19 salgını dünyada ve Türkiye’de insan hakları ihlallerinin artmasına sebep olmuş, çatışan haklar bahane edilerek temel hakların sınırlandırılmasında otoriter yönetimlere fırsatlar vermiştir. İnsan hakları savunucuları olarak ekonomik ve sosyal haklar başta olmak üzere, ekolojik çevrede yaşama hakkının yaşama hakkı kadar önemli olduğu bilinci ile savunuculuk yapılması gerektiğini ortaya koymuştur.
Küresel iklim krizinin sebep olduğu ekolojik yıkıma ek olarak, Türkiye’deki plansız kentleşme, doğal çevrenin maden sahalarına açılması, HES ve baraj yapımı, insan eliyle gerçekleştirildiği izlenimi veren orman yangınları nedeniyle doğanın tahrip edilmesine devam edilmektedir. İHD olarak, doğanın korunmasının temel bir insan hakkı olduğunu bir kez daha belirtmek isteriz.
“İnsan hakları savunucuları üzerindeki baskı son bulmalı”
Türkiye’de insan hakları bilinci ve kültürünün gelişmesine oldukça önemli katkıları olan İHD’nin ve insan hakları savunucularının insan haklarını savunma hakkı kabul edilmelidir. İnsan hakları savunucuları üzerindeki yargı yolu ile baskı politikasına son verilmelidir. İçişleri bakanlığının dernekler üzerindeki faaliyet denetimine son verilmeli, dernekler kanunu değişikliği ile kişilerin fişlenmesi yönündeki askeri darbe dönemi uygulamalarından vazgeçilmeli, terörün finansmanını önlenmesi adı altında dernek ve vakıfların faaliyetlerinin kısıtlanıp tam denetim altına alınması ve kolayca kayyım atanması uygulamalarına son verilmelidir. Bu uygulamalar siyasi iktidarın sivil toplumu tamamen denetim altına alma niyetini ortaya koymuştur. İçişleri bakanının İHD’yi TBMM kürsüsünden hedef göstermesi ve ardından eş genel başkanımızın gözaltına alınması karşısında ulusal ve uluslararası tepkiler insan hakları hareketinin güçlü dayanışmasını da göstermiştir.
Eren Keskin: Türkiye imzacı olduğu sözleşmelere uymalı
Ardından söz alan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, 35 yıldır yaşanan en zorlu süreçte olduklarını belirterek “İnsan hakları ihlallerinin bu kadar göstere göstere yapıldığı başka bir süreç yaşamadık. TC. devleti şu anda kendi iç hukukunu ihlal ettiği gibi altına imza attığı bütün uluslararası sözleşmeleri ihlal ediyor. Sözleşmelere taraf AB ülkeleri maalesef bu insan hakları ihlallerinde Türkiye’ye suç ortaklığı yapıyorlar. Türkiye’yi altına imza attığı uluslararası sözleşmelere uymaya, imza ortağı olan devletlere de gerekli denetim mekanizmaların uygulamaya davet ediyorum” dedi.
Ümit Biçer: THİV olarak İHD’nin yanındayız
TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Biçer ise İHD’nin ardından kurulan TİHV’in anlayışının “bizlere ihtiyaç kalmayan bir dünya için yan yana hep birlikte olalım” olduğunu söyledi.
Biçer, “Birçok kesimi bir araya getirerek barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesi sürdürmeye devam ediyor. Yaşadığımız koşullara baktığımızda İHD’nin mücadelesinin ne kadar önemli, ne kadar gerekli olduğunu ve bizlerin İHD’nin yanında durmasının bu mücadelenin başarısı için gerekli olduğunu bir kez daha görüyoruz” dedi.