İzmir’de son günlerde öğrenci, esnaf, siyasi parti üyeleri, aktivistler ve gazetecilere yönelik ajanlık dayatması ve tehdit eylemlerinde artış yaşanıyor. İzmir İnsan Hakları Derneği, yılbaşından bu yana kendilerine bu yönde 2’si çocuk toplam 9 başvuru geldiğini açıkladı.
SiyasiHaber
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir şubesi tarafından yapılan açıklama, İzmir’de son günlerde öğrenci, esnaf, siyasi parti üyeleri, aktivistler ve gazetecilere yönelik ajanlık dayatması ve tehdit eylemlerinde artış yaşandığı ifade edildi. İHD İzmir Şube’sini yeni yıldan bu yana 2’si çocuk olmak üzere 9 kişi kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından aranarak, görüşmeye çağrıldıkları, kabul etmemeleri halinde ise tehditle karşılaştıkları yönünde başvuruda bulundu.
İzmir İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi’nde, İHD İzmir Şube Sekreteri Ahmet Çiçek, HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni, SYKP Eş Genel Başkanı Cavit Uğur, ESP Parti Meclisi Üyesi Gülcan Taşkıran, HDP İzmir İl Eş Başkanı Kadir Baydur’un katılımıyla konuyla ilgili bir basın toplantısı gerçekleştirildi.
İHD İzmir Şube Sekreteri Ahmet Çiçek: “Tehdit ve ajanlık dayatması insanlık suçudur”
İHD İzmir Şube Sekreteri, Ahmet Çiçek, bu yılın ilk iki ayında ajanlık dayatmasına ve tehdide uğrayan 2’si çocuk toplam 9 kişi tarafından İHD’ye başvuru yapıldığını ifade ederek, “Son zamanlarda, belki de hiç olmadığı kadar polis devleti pratikleri sergileniyor. Bunun nedenlerinden bir tanesi de özellikle 90'lı yıllarda bu suçları işleyen devlet görevlilerinin cezasızlık zırhı ile korunmasıdır” diye konuştu.
Çiçek, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 77. Maddesine göre kişiyi özgürlüğünden yoksun kılma fiilinin, siyasal, felsefi, ırksal veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesini insanlığa karşı suç olarak tanımladığına dikkat çekerek, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin; 3-5-6-8-9- ve 10. maddeleri kişi güvenliği ve hukukun üstünlüğü ile ilgilidir. İnsanların düşünceleri ve yaşadıkları toplumsal çevre nedeniyle rahatsız edilmemeleri gerekirken son günlerde derneğimize yapılan başvurulardan öğreniyoruz ki; bırakın rahatsız edilmemeyi, hedef seçilen kişiler; sistematik olarak telefonla aranarak ya da mesaj çekilerek tedirgin edilmekte, bir süre sonra bu konuşmalar ve mesajlar tehdide dönüşmektedir” dedi.
SYKP Eş Genel Başkanı Cavit Uğur: “Kirli ellerinizi gençlerimizin üzerinden çekin”
Son günlerde iki üyesi İzmir’de ajanlık dayatması ve tehdide maruz kalan Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin (SYKP) Eş Genel Başkanı Cavit Uğur’da ajanlık dayatması ve tehditlere karşısında gençleri teslim etmeyeceklerini belirterek “Ancak bilsinler ki geçlerimizi onlara teslim etmeyeceğiz. Buradayız. Onlardan öğreneceğiniz insanlık dersi olabilir, onun dışında herhangi bir şey öğrenme imkanınız yoktur. Partimizden öğreneceğiniz bir şey varsa o da insanlık dersidir. Kirli ellerinizi gençlerimizin üzerinden çekin.” Diye konuştu.
SYKP Eş Genel Başkanı Cavit Uğur konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Olağan bir rejim altında oluyor olsaydık bu tip hukuk dışı, kirli, provakatif eylemlere maruz kalmazdık. Ama olağan bir rejimde yaşamadığımızı biliyoruz. Gençlerimizin laik, demokratik, bilimsel eğitim hakkını fiilen ortadan kaldırmak da yetmiyor bunların geleceklerini karartacak bu tür kirli ve provakatif eylemlerden uzak durmuyorlar. Ancak bilsinler ki geçlerimizi onlara teslim etmeyeceğiz. Buradayız. Onlardan öğreneceğiniz insanlık dersi olabilir, onun dışında herhangi bir şey öğrenme imkanınız yoktur. Eğer partimiz SYKP hakkında bir şey öğrenmek istiyorsanız, onun yayınlarını, onun sitesini, açıklamalarımızı pekala okuyabilirsiniz. Buradan bir kez daha şunu ifade etmek isterim. Partimizin gizli, örtük hiçbir faaliyeti yoktur. Bütün kamuoyuna açık, işçilerin, emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin, doğanın, kadınların ve gençlerin hakkı için mücadele ediyor ve mücadele etmeye devam edecektir. Kazdağlarından Hasakey’e yaşamı ve doğayı savunmaya devam edeceğiz. İşçilerin ce emekçilerin asgari ücret bile alamadıkları bu azgın kapitalist sömürü karşısında dik durmaya, işçileri buna isyan ettirmeye devam edeceğiz. Kadınların her gün erkekler tarafından öldürüldüğü bu ülkede kadınların isyanı için biz de provakatif olmaya devam edeceğiz. Bunun dışında herhangi bir eylemimiz yoktur. Bu eylemlerimizi bütün genç arkadaşlarımızla, kadınlarla ve emekçilerle yapmaya devam edeceğiz. Partimizden öğreneceğiniz bir şey varsa o da insanlık dersidir. Kirli ellerinizi gençlerimizin üzerinden çekin.”
HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni: “Saldırılar 90’ların kontrgerilla yöntemleri”
HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni de, "En son Ankara'da ondan fazla öğrenci arkadaşımızın siyah transporterlarla kaçırıldığını biliyoruz. Kendisine Kamu Güvenliği Teşkilatı diyen çeteler öğrencileri kaçırıp yasadışı sorgulama yöntemleriyle yasadışı bir faaliyet geliştirmişlerdir. Bir örneğini de İzmir'de görüyoruz. Belli ki iktidar kendi siyasi faaliyetini '90'lardaki gibi kontrgerilla yöntemleriyle yürütmeyi bu dönem esas alıyor" dedi.
Saldırıların karşısına olmaya devam edeceklerini vurgulayan Çepni, bu faşist saldırıların bir örneğinin dün ODTÜ'de yaşandığını hatırlattı. Çepni, "Gençliğe dönük bu faşist saldırıların bu dönemde tırmandırıldığının bir örneği olarak da ODTÜ'de faşist çeteler ODTÜ'ye provokasyon yapmak için girdiler. Devrimci demokrat öğrenciler, üniversitelerini savunmaya çalıştılar. Bu saldırılar karşısında olacağımızı belirtmek istiyorum" diye konuştu.
İHD İzmir Şube Sekreteri Ahmet Çiçek tarafından okunan basın açıklamasının tam metni şöyle:
“Yolda yürürken, GBT için kimliğiniz isteniyor. Gözaltına alınıyorsunuz. Nedeni size o anda açıklanmıyor. Bir Güvenlik Merkezi'ne götürülüyorsunuz. Buraya kadar her şey normal gelebilir ama kamerası olmayan bir odada ve avukatınız olmadan, sivil kişiler tarafından, teklif, şantaj ve tehditle sorgulanıyorsunuz, onurunuz zedeleniyor. Gözaltı merkezinden bırakıldıktan sonra telefonla aramalar, mesajla tacizler devam ediyor.
Derneğimize yapılan başvurularda ajanlaştırma için aranan kişiler; üniversite öğrencileri, esnaf, siyasi parti üye veya yöneticileri, aktivistler, gazeteciler… Kendilerini polis olarak tanıtan kişilerce telefonla aranıyorlar, kafe, sokakta, herhangi bir yerde, görüşmeye çağrılıyorlar. Görüşmeyi kabul etmeyenler bir daha bir daha aranıp tehdit ediliyorlar. Kabul edenlere ise; “onunla sohbet etmek, arkadaş olmak” istediklerini söylüyorlar, “ bu kadar çok çalışmalarına gerek olmadığını, kendilerine yardımcı olunduğu takdirde kolay bir yaşamlarının olacağı” söyleniyor. Olumsuz yanıt verdikten sonra yine aramalar, teklifler, tehditler artarak devam ediyor. Aileler de aranıyor, korkutulup tehdit ediliyor. Sonra ya gözaltı yapılıyor ya da kısa süreli kaçırılıp tehdit edilip baskı kuruluyor. Gelen başvurularda kişilerin bazıları basınla paylaşılmasından bile çekiniyor. Bize başvuruya gelmeyen birçok vakanın olduğunu da tahmin ediyoruz. Bu uygulamaya maruz kalan öğrenci ise, çevresinden izole edilmeye çalışılıyor, özel yaşamıyla tehdit ediliyor.
İzmir'de yaşanan ve derneğimize yapılan, bu yılın ilk ayından bu yana, 2’si çocuk 9 başvuru geldi. Bu basın toplantısını yapmamızın nedeni bu tarz olayların bir anda artmasıdır.
Son zamanlarda, belki de hiç olmadığı kadar polis devleti pratikleri sergileniyor. Bunun nedenlerinden bir tanesi de özellikle 90'lı yıllarda bu suçları işleyen devlet görevlilerinin cezasızlık zırhı ile korunmasıdır.
Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 77. Maddesine göre Kişiyi özgürlüğünden yoksun kılma fiilinin, siyasal, felsefi, ırksal veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi insanlığa karşı suç oluşturacaktır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin; 3-5-6-8-9- ve 10. maddeleri kişi güvenliği ve hukukun üstünlüğü ile ilgilidir. İnsanların düşünceleri ve yaşadıkları toplumsal çevre nedeniyle rahatsız edilmemeleri gerekirken son günlerde derneğimize yapılan başvurulardan öğreniyoruz ki; bırakın rahatsız edilmemeyi, hedef seçilen kişiler; sistematik olarak telefonla aranarak ya da mesaj çekilerek tedirgin edilmekte, bir süre sonra bu konuşmalar ve mesajlar tehdide dönüşmektedir.
Derneğimize yapılan başvuruların çoğunda kişiler arandıkları telefon numaralarını, kendileri ile görüşen ve polis olduklarını iddia eden kişilerin fiziksel görünümlerini ve birbirlerine hitap ederken kullandıkları isimlerini söylemektedirler. Bizler Emniyet, Valilik, Savcılık, İçişleri Bakanlığı ve TBMM İnsan Hakları Komisyonuna yaptığımız yazışmalarda bu beyanları alıntılayarak yapmaktayız. Bazı birimler hiç yanıt vermezken açılan idari soruşturmalarda “ böyle birilerinin olmadığını veya böyle bir telefonun polislerce kullanıldığının tespit edilmediğini” ve dolayısıyla soruşturmaya gerek olmadığını bildiren bildirimler gelmektedir. Bize başvuru yapan kişilerin hepsi mi yanılmaktadır? Yoksa hepsi şizofren mi olmuştur ki olmayan kişiler uydurmaktadır? Eğer öyleyse toplum olarak şizofren olunmasına neden olan şey, bu uygulamalar değil midir? Eğer şizofren değilsek kendilerini polis olarak tanıtan bu kişiler korunuyor demektir. Yoksa eskinin JİTEM’i gibi yeni gizli bir birim mi oluşturulmuştur?
Gelinen nokta itibariyle, siyasi iktidarın demokrasi ve hukuk devletine dair yol haritasının bulunmadığını da biliyoruz, ama bu konuda yapılan başvuruları değerlendirmek, insan hakları ve evrensel hukuk için mücadele etmek derneğimizin en önemli ilkeleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle sormaya ve sorumluların ortaya çıkarılması için gerekli çalışmaları yapmaya devam edeceğiz.
Yetkililere soruyoruz: Bu kişiler kimlerdir, emniyetin hangi biriminde görev yapmaktadırlar? Yani gözaltı sırasında, kamerasız odalarda bu teklif ve tehditleri yapanlar, telefon aramaları ve mesajlarla insanları günlük yaşamlarında tedirgin edenler kimlerdir?
İçişleri Bakanlığına bağlı birimler (emniyet, jandarma, istihbarat örgütleri) insanları; bir de izleme-gözleme yoluyla ‘gözaltında’ tutamaz, somut hiçbir neden, gerekçe ve kanıt göstermeden, insanların hakları ve özgürlüklerine müdahale anlamına gelen istemlerde bulunamaz. İnsanların haklarını kullanmalarına engel olamaz.
Genel Merkezimizin bu konu hakkındaki taleplerini biz de paylaşmak istiyoruz:
1.Tehdit, baskı ve zorla kaçırılmayla karşılaşan kişiler, tüm bu girişimlerin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile işkence ve kötü muamele görmeme hakkının ihlali olduğunu bilerek, bu baskı yöntemlerine boyun eğmemeli, yasak sorgu ve ifade işlemlerine iştirak etmemeli, bu girişimlerde bulunan görevliler hakkında başta savcılığa şikayet olmak üzere tüm hukuki süreçleri işletmelidir.
2. Cumhuriyet Başsavcılıkları başta olmak üzere İçişleri Bakanlığı, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Kamu Denetçiliği Kurumu, TİHEK, Valiliklerin İnsan Hakları Kurulları insan hakları ihlalleri ile ilgili kuruluş amaçlarını yerine getirmeli, resen bu ihlallerin takibini yaparak etkin bir adli ve idari soruşturma yürütülmesine katkı sunmalıdır.
3. İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Kolluk Gözetim Komisyonu BM ve AK kriterlerine uygun biçimde faaliyete geçmeli, kolluğun hesap verilebilirliği sağlanmalıdır.
4. Güvenlik ve istihbarat birimleri faaliyetlerini hukuka uygun bir biçimde sürdürmeli, kişilerden baskı ve tehdit yöntemleriyle delil elde etme yönteminden vazgeçmeli, TBMM Güvenlik ve istihbarat Komisyonu alt komisyon kurarak istihbarat örgütlerinin yasadışı faaliyetleri konusunda araştırma yapmalıdır.
Devlet organlarını ve görevlilerini insan haklarına, evrensel hukuk kurallarına saygılı olmaya çağırıyoruz. İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi Yönetim Kurulu olarak hak ihlallerinin takipçisi olacağımızı bir kez daha belirtiyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İZMİR ŞUBESİ”