Grup toplantısında Konuşan HDP Eş Başkanı Buldan, 18 Şubat Gezi Davası’na katılma çağrısı yaparak “Gezi ezilen yoksul halkların demokratik direnişiydi. Adalet ve özgürlük talebiydi. Hakkari ile Edirne’nin buluştuğu bir yer, Cizre’den İzmir’e kurulan bir köprüydü. Gezi Davası’yla halklar arası köprü yıkılmak isteniyor” dedi.
SiyasiHaber
Partisinin haftalık grup toplantısında konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, herkesi 18 Şubat’taki Gezi Davası duruşmasına katılmaya, destek olmaya ve dayanışmaya çağırarak, “Ne yaparlarsa yapsınlar ne Gezi'nin ne de Cizre'nin ortak mücadele ruhunu, dayanışmasını asla bitiremeyecekler. Gezideki halk iradesini müebbet hapis cezalarıyla, Kürt halkının iradesini de bodrum vahşetleriyle kayyum darbeleriyle asla ve asla engelleyemeyecekler” diye konuştu.
Bugün Gezi Direnişi yargılanmaya çalışıldığını ve mahkemenin, Gezi Davası’nda yargılananlar için ağırlaştırılmış müebbet cezası talep ettiğini hatırlatan Buldan, Ali İsmailleri, Berkinleri, Ethemleri, Abdullahları katledenlere ceza vereceklerine suçsuz insanlara ceza vermeye çalışıyorlar. dedi. Buldan, bugün yargılamaya çalıştıklarının aslında halklar Türkiye’nin demokratik toplumsal muhalefeti olduğuna vurgu yaparak, “Gezi Davası’yla halklar arası köprüyü de yıkmaya çalıştıklarını görüyoruz. Yan yana gelişimizden korkuyorlar. Bunlar bizden korkuyorlar, Türkiye toplumundan, Türkiye halklarından korkuyorlar. Barışı isteyenden, demokrasiyi talep edenden, özgürlükleri haykırandan korkuyorlar” ifadelerini kullandı.
“Ne yaparlarsa yapsınlar ne Gezi'nin ne de Cizre'nin ortak mücadele ruhunu, dayanışmasını asla bitiremeyecekler” diyen Buldan, Gezideki halk iradesinin müebbet hapis cezalarıyla, Kürt halkının iradesinin de bodrum vahşetleriyle, kayyum darbeleriyle asla ve asla engellenemeyeceğinin altını çizdi.
Buldan, “bu ülke, tüm renklerinin yan yana duracağı, barış içerisinde yaşayacağı, özgürce konuşacağı günlere mutlaka kavuşacaktır” diyerek sürdürdüğü konuşmasında, demokratik kamuoyuna çağrıda bulunarak, “Buradan herkesi 18 Şubat’taki Gezi Davası duruşmasına katılmaya, destek olmaya ve dayanışmaya çağırıyorum” dedi.
Sosyal medyadaki çöplüğü AKP ve Saray trolleri yarattı’
İktidarın sosyal medyadan da korktuğunu ifade eden Buldan, “Erdoğan dün ‘Sosyal medya tam bir çöplük, gerçek hayatta suç olan her şeyin internet ortamında aynı karşılığı bulması şarttır' diyor. Sosyal medya çöplük değildir. Kirlilikten söz edilecekse AKP ve Saray trollerinin yarattığı çöplüklerden bahsedilmelidir. Çöplüğü yaratan sizin trollerinizdir. Tabii bir yandan suç olmalı diyerek sosyal medya kullanıcılarını tehdit etmekten geri kalmadığını da görüyoruz. Muhalif özgür basını susturdular, kapattılar. Şimdi de sosyal medyayı susturmaya çalışıyorlar. Tiwitler bunları fena halde korkutuyor. Farkındayız. Sosyal medyayı susturamayacaksınız. İnsanlar düşüncelerini özgürce ifade edecek, konuşacak, ses verecek, haksızlığın karşısında duracak. Siz buna engel olamayacaksınız” dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın konuşmasından diğer satırbaşları şöyle:
“İnsanlar ölümle pençeleşirken AKP Genel Başkanı çay dağıtıyor, TOKİ pazarlaması yapıyor”
“Doğal afetler, zamanında gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle gerek Elazığ depreminde, gerek Van'daki çığ felaketinde, gerek uçak kazasında olduğu gibi bir faciaya dönüşerek can almaya devam ediyor. Bahçesaray’da onlarca insanımızın hayatını kaybetmesinin nedeni çığ değil, çığa karşı gerekli önlemlerin alınmamış olmasıdır. Neredeyse her kış aynı yerde çığ düşüyor ama buna rağmen gerekli tedbirler zamanında alınmıyor. Bu yüzden de insanlarımız hayatını kaybediyor.
O bölgede en az on kar tüneli yapılması gerekirken, bunlar yapılmıyor. Ancak her seçim döneminde siyasetçiler oraya gidip bunu vaat ediyor.
Bahçesaray'da yalnız bir kar tüneli var o da en az riskin olduğu ve çığ düşmediği yerde. Her yere kalekol ve güvenlik barajı yapan AKP iktidarı, vatandaşlarımızın hayatı söz konusu olunca kılını kıpırdatmıyor.
Özellikle ikinci çığın yaşanmasına neden olan ihmaller zincirinin, müdahale biçiminin iktidarın 'kurtarma sürecini' bir şova dönüştürmesinin ciddi bir biçimde araştırılması, soruşturulması ve sorumlularının mutlaka açığa çıkarılması gerekmektedir.
Bahçesaray'da insanlar ölümle pençeleşirken AKP Genel Başkanı Kırıkkale'de insanlara çay dağıtıp TOKİ pazarlaması yapıyor. İnsan biraz utanır. Bahçesaray halkı bunu hak etmedi.
Şov peşinde, rant peşinde,, algı peşinde koşan bu iktidarın politikaları insanı yaşatmaz, insanı öldürür. Bütün bu kaza ve felaketlerle görülmüştür ki bu iktidarla yol yürünmez. Bu iktidarla hayatta kalınmaz.
‘Cizre vahşetinin siyasi iktidarın sorumluğuyla gerçekleşti’
7 Şubat 2016'da Cizre'nin 3 bodrumunda tam 177 insanın vahşice yakıldığı katledildiği bir tarihtir. Ablukalar sürecinde bu ilçe yerle bir edilmiş ve toplam 282 insan hayatını kaybetmişti. Buradan Mehmet Tunç ve Asya Yüksel başta olmak üzere bodrum vahşetlerinde yaşamını yitiren tüm insanları saygı ve minnetle anıyorum. Orada yaşananlar iktidarın siyasi iradesi ve sorumluluğuyla gerçekleşti. "Gerekirse askerlere havyar gönderin" Kaymakamlarla yaptığı toplantıda da "mevzuata takılmayın, ne gerekiyorsa yapın" diyen AKP iktidarıdır. İnsanlık suçu işleyen askeri yetkilileri yargıdan kurtarmak için yasa çıkaran da AKP iktidarıdır.
Cizre vahşetinin sorumlularıyla, Roboski'de 34 köylüyü uçaklarla katledenler aynı kişilerdir. Bunlar Ankara'nın karanlık dehlizlerinde iş tutanlar Kürt düşmanlığıyla birleşenlerdirler.
“Mızraklıyı ve hakikati yargılamaya güçleri yetmeyecek”
“Dün Diyarbakır Belediye Eş Başkanımız Selçuk Mızraklı’nın duruşması vardı. Tahliye edilmedi. Mızraklı’yı yargılamaya çalışıyorlar. Mızraklı’yı ve hakikati yargılamaya güçleri yetmeyecek. Mızraklı her duruşmada, onların hırsızlığını yüzlerine tokat gibi çarpmaya ve tüm halkımız Mızraklı’nın yanında olmaya devam edecektir. Sadece Mızraklı değil, tüm belediye eş başkanlarımız aynı zihniyet tarafından yargılanıyorlar. Ama biz biliyoruz ki; içerde olan her arkadaşımız, rehin olarak tutulan her yoldaşımız, çıktıkları duruşmalarda yaptıkları savunmalarda bu zihniyeti tek tek yargılayacaklardır.”
FETÖ’nün siyasi ayağı da, siyasi kolu da, siyasi beyni de AKP’dir, AKP iktidarıdır”
“Gezi davasını açanlar cemaatin savcılarıydı. Davayı sürdüren ve müebbet hapis isteyenler ise şu an AKP’nin savcılarıdır. Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de şehirleri yakıp yıkanlar 15 Temmuz darbe girişiminden dolayı içeride. Ama onlara emri veren ve yargılanmaktan kurtaran ise yine bu iktidardır. Şimdi, son günlerde 15 Temmuz darbe girişiminin, FETÖ’nün siyasi ayağı tartışılıyor. İktidar ayak oyunlarıyla siyasi ayak olduğu gerçeğini gizlemeye çalışıyor. İstedikleri kadar reddetsinler, FETÖ’nün siyasi ayağı da, siyasi kolu da, siyasi beyni de AKP’dir, AKP iktidarıdır. Bunların hepsi dava arkadaşıdır. Dava arkadaşlıkları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ davasında devam ediyor. Bunların dava arkadaşlıkları Kürt kentlerinin yakılıp yıkılmasında devam ediyor.
Darbenin, Cemaatin siyasi ayağının araştırılması için mecliste grubumuz defalarca araştırma önergesi vermesine rağmen AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Siyasi ayak ortaya çıkmasın istiyorlar. Bunların hepsi suç ortakları ve birbirinin suçlarını biliyorlar. Aralarında bazen çıkar çatışması olabilir ama hepsi birdir, aynıdır, aynı zihniyete sahiptir.
FETÖ'nün siyasi ayağı değilseniz, Cemaat savcılarının Ergenekon davalarını bir bir düşürürken, KCK davalarını neden düşürmediğinizi buradan size sormak istiyoruz. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer tüm arkadaşlarımız FETÖ-AKP ortak kumpasıyla cezaevlerinde rehin olarak tutuluyorlar. Cemaat savcılarının uyduruk fezlekeleriyle dokunulmazlıklarımızı kaldıranlar yine bunlardır. FETÖ’yle birlikte demokrasi güçlerine yönelik her türlü saldırıyı gerçekleştiren siz değimiydiniz.
Biz sizi iyi tanıyoruz ve biliyoruz. Suçlusunuz, Kirlisiniz, darbecisiniz, faşistsiniz, yalancısınız, demokrasi ve barış düşmanısınız. Siz her şeyi birlikte yaptınız. Cemaatin işlediği her suçun altında sizin de imzanız var. Hep söyledik; Paralel yürüdünüz bu yollarda, paralel ıslandınız yağan yağmurlarda.”
‘Kürt sorunu ve Kürt halkının ulusal varlığı ne Türkiye’de ne Suriye’de ne de Irak’ta tasfiye edilemedi’
Darbelerle, krizlerle geçen bu süreçlere Türkiye’nin nasıl geldiğinin net görünmesi için 21'inci yılına giren uluslararası 15 Şubat komplosunun ve İmralı’da Sayın Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış mutlak tecridin doğru anlaşılması gerekir. Türkiye’nin bugün yaşadığı derin siyasi, ekonomik, sosyal krizin nedeni 21 yıldır komployla, tecritle sürdürülen çözümsüzlük siyasetidir. Evet, uluslararası komplo başarılı olamadı. Kürt sorunu ve Kürt halkının ulusal varlığı ne Türkiye’de ne Suriye’de ne de Irak’ta tasfiye edilemedi. Aksine, siyasi bilinçle ve kararlı bir biçimde sürdürdüğü demokrasi ve barış mücadelesiyle hem Ortadoğu’da hem de Türkiye’de büyük bir demokrasi ve değişim gücü oldu. 9 Ekim 1998’de Suriye’de iradesi kırılarak yalnızlaştırılmaya çalışılan Kürt halkı bugün IŞİD karanlığına karşı mücadelenin ve özgür bir toplum inşasının öznesi haline gelerek bütün dünyada, saygın bir yer aldı. Kürt halkının birlikte yaşadığı halklarla barış içerisinde eşitçe, özgürce yaşamdan yana olan demokrasi paradigmasının dışındaki seçeneklerin çözüm olmayacağı kanıtlanmıştır. Kürt halkının iradesi dikkate alınmadan hiçbir çözümün başarıya ulaşma şansının olmadığı çok net görülmüştür.
“Demokratik Cumhuriyet Türkiye toplumun talebi ve beklentisidir”
“HDP fikriyatı bugün Türkiye’nin yegane çözüm seçeneği ve gücüdür. HDP’nin demokratik cumhuriyet hedefi bugün tüm Türkiye toplumunun temel talebi ve beklentisidir. Komplodan, çözümsüzlükten medet umanların tüm bu tarihi gerçeklere bir kez daha dönüp bakması gerektiğini belirtmek istiyoruz.”
“Toplum olarak yaşadığımız tüm bu kara tablo elbette bu ülkenin kaderi değildir. Buradan kurtulmak, bu karanlıktan çıkmak zor ve imkânsız değildir. Halk çaresiz değildir. İstemeye istemeye AKP’nin politikalarıyla yaşamak zorunda değildir. Bu tekçilerden, talancı ve yalancılardan, bu soygun düzeninden kurtulmak isteyenler, itirazı olanlar, hakça ve özgürce yaşamak isteyenler olarak bir araya gelmek, ortak mücadele yürütmek, demokrasi ittifakında birleşmek iktidardan kurtulmanın yegâne yol ve yöntemidir. İşte HDP bunun adresidir. Umudu HDP’yle büyütebiliriz. Değişimi HDP’yle gerçekleştirebiliriz.”
“5 yıldır seçimlerde bunların barajlarını, duvarlarını yıktık. 31 Mart ve 23 Haziran'da büyük kaybettiler. Kaybettirmeye devam edeceğiz. Bu soygun düzeni, talan düzeni bitene dek durmak yok mücadeleye devam edeceğiz. Bunlar kaybettikçe demokrasi kazanacaktır. Herkes kazanacaktır. 23 Şubat’ta Ankara'da 4'üncü Olağan Büyük Kongremizi büyük bir katılımla gerçekleştireceğiz. Tüm halkımızı, ezilenleri, emekçileri, kadınları, gençleri, işçileri, değişimden, demokrasiden, barıştan yana olan herkesi kongremize katılmaya güç vermeye çağırıyoruz. Değişimin, umudun, cesaretin, aydınlığın, özgür geleceğin kongresidir. Kongremizde öyle bir ses verelim ki Gezi’nin dayanışmasını görsünler. Kongremizde öyle bir ses verelim ki; savaşta ısrar edenler barışın sesini duysun.”
“Türkiye derhal Suriye’den elini çekmelidir”
“İdlib’den dün yeniden kayıp haberleri geldi. AKP-MHP ittifakının iktidar hesapları nedeniyle Suriye’den cenazeler gelmeye devam etmesi hepimizi derinden üzmüş ve yaralamıştır. Kayıplar konusunda uyardık bizi dinlemediler: Türkiye derhal Suriye'den elini çekmelidir. İdlib’de hayatını kaybeden askerlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Biz Suriye tezkeresine karşı çıkarken bu sonuçları öngörmüştük. İktidarı uyarmıştık ama dinlemediler ve bu bataklığın içine girmekte ısrar ettiler. Kayıpların sorumlusu tezkereye evet diyenlerdir. Çözümsüzlüğü dayatanlardır.
Suriye, Suriye halklarının iradesine teslim edilmelidir. Çözümsüzlüğün tüm bu coğrafyaya bedeller ödettiği görülmesine rağmen devlet aklı tecritte ısrar etmektedir. Sadece İmralı değil, tüm Türkiye tecrit altındadır.
Eğer İmralı'nın kapatılmasaydı, barışın ve demokrasinin kapısı açık kalacaktı. Ortadoğu'da yaşananlar, Suriye'de yaşananlar, can kayıpları, ölümler, gözyaşı asla olmayacaktı. Uluslararası güçler bundan rahatsız oldu. İktidar aklı da koltuklarının bekasını çözümsüzlükte gördü. Tekçi rejimi kurmak için çözüm masasını devirdiler.
Kürt sorununu ve demokrasi sorununu çözemeyen, çözülür ve çözülecektir. Demokratik toplumu tasfiye etmek isteyenlerin kendileri tasfiye olacaklardır.”
“Halk açken, Diyanet cennette ev vadediyor”
“İktidarın tüm bu çözümsüzlük politikalarının bedelini ne yazık ki Türkiye halkları ekonomik krizlerle ve yoksullukla ödemektedir. Yarattıkları kriz tüm toplumu sarıp sarmaladı. Toplum çöküyor. Ülke çöküşün eşiğindedir. Türkiye tarihi boyunca bu denli bir yoksullaşmayı ve bölgesel eşitsizliği derinden yaşamamıştı. Enflasyon giderek tırmanıyor. Şu anda yüzde 12’lerde. Mutfaktaki enflasyon ise bunun çok daha üzerindedir. İnsanlar çift haneli enflasyonla yoksullaşmaya devam ediyor. Yoksulların sayısı 26 milyon, yoksulluk sınırındakiler ise 18 milyonla ifade ediliyor. Kürt kentlerine baktığımızda yoksulluğun Türkiye genelinden daha etkili olduğunu görüyoruz.
İşsizlik için kaynak ayıracaklarına gidip halkların parasını Suriye savaşına, çetelere harcıyorlar. Bu Türkiye halklarının gözünden kaçmıyor. Ekonomik kalkınma için kullanılması gereken kaynakları aile ve yandaşlarına dağıtmak için devletin bütün kurumlarına hortum bağladılar. Bunu hepimiz görüyoruz. Halk yoksullukla mücadele ediyor. Bunlar açlık nedir, işsizlik nedir, çaresizlik nedir, gerçekten bilmiyor. Bunlar dışarıya Saray'ın penceresinden bakıyorlar.
Halk açken Diyanet İşleri Başkanı çıkmış insanlarla alay eder gibi, cennet ev vadediyor. Kuran kurslarına bir tuğla bağışlayana cennette bir ev verilecekmiş, böylesine bir şarlatanlığın içerisine girdiler. İnsanların inancını nasıl da sömürdüklerini görüyoruz. Bugün Diyanet İşleri Başkanı'nın "Yolsuzluk haramdır" dediğini hiçbir yerde görmedik.
AKP siyaseten bittiğinde, yoksulluk da biter, işsizlik de. AKP gittiğinde, adalet de gelir, barış da gelir. O zaman gidecek olana yol verelim ki gelecek olan güzel günleri hep birlikte coşkuyla karşılayalım.”