İnternette çocukların fotoğraf ve videolarının ebeveynler tarafından kontrolsüz şekilde paylaşılması, hem psikolojik hem de hukuki açıdan tartışma konusu olmaya devam ediyor. “Sharenting” olarak adlandırılan bu kavram, sharing (paylaşmak) ve parenting (ebeveynlik) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor.
TÜBİTAK destekli “Çocuğun Kişisel Verilerinin Ebeveyni Tarafından Sosyal Ağlarda Paylaşılmasının Psikolojik ve Hukuki Açıdan İncelenmesi” adlı proje, bu olguyu çok disiplinli bir yaklaşımla inceliyor. Proje yürütücüsü Dr. Tülay Kitapçıoğlu ve Avukat Kardelen Yarlı, konunun psikolojik ve hukuki boyutlarını Bianet’ten Nalin Öztekin’e değerlendirdi.
“Rızasını aldım” artık geçerli değil
Avukat Kardelen Yarlı’ya göre dijital çağın en kırılgan alanlarından biri çocukların mahremiyeti. Yarlı, “Ebeveynlik gösterisi” ve “içerik ekonomisi” adı altında çocukların kişisel verilerinin sistematik biçimde dolaşıma sokulduğunu belirterek şu uyarılarda bulundu:
“Anayasa’nın 41. maddesi ve BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3, 16 ve 19. maddeleri çocukların özel hayatını korur. Türk Medeni Kanunu’nun 339-340. maddeleri, ebeveyne çocuğun menfaatini gözetme yükümlülüğü getirir. KVKK ve TCK hükümleri de bu konuda son derece açık.”
Yarlı, “Rızasını aldım” argümanının hukuken geçersiz olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:
“Çocuk gelişimsel olarak özgür irade beyanı oluşturamaz. Dijital kimliğini ebeveyn değil, çocuk sahiplenir. Bizim görevimiz onların gelecekteki özerkliğini bugünden korumaktır.”
Çocuk mahremiyetini tehdit eden alanlar
Yarlı, bazı paylaşımların sevgi göstergesi değil, “çocuğu dijital bir iz bırakmaya zorlayan vesayet pratiği” haline geldiğini söylüyor.
Riskli alanları ise şöyle sıralıyor:
• Çocuğun çıplak, banyo veya oyun anındaki görüntüleri
• Okul, adres, konum bilgileri
• Sağlık verileri
• Travmatik veya özel anların paylaşımı
• Başarısızlık, ağlama gibi duygusal kırılma anları
UNICEF verilerine göre internette paylaşılan her 10 çocuk içeriğinden biri riskli platformlara düşüyor. Yarlı, “Çocuğun güvenliği, ebeveynlerin ‘beğeni’ bağımlılığına feda edilemez,” diyor.
Hatıra paylaşmanın tek yolu sosyal medya değil
Yarlı, çocuklardan hatıra bırakmanın tek yolunun fotoğraf paylaşmak olmadığını vurgulayarak şu önerilerde bulunuyor:
Çocuğun kimliği ifşa edilmemeli.
Lokasyon bilgisi paylaşılmamalı.
“Sevimli” ama mahrem içerikler yüklenmemeli.
Çocuğun görüşü yaşına uygun alınmalı.
Fotoğraflar çevrimdışı arşivlerde saklanmalı.
“Çocuk fenomen” trendine karşı hukuki ve dijital okuryazarlık bilinci geliştirilmeli.
“Kişisel veriler çocuğun kimliğinin bir parçasıdır”
Dr. Tülay Kitapçıoğlu, sharenting’in gelecekte ceza hukuku kapsamında daha net çizilmiş bir alan haline geleceğini belirtiyor:
“Dijital farkındalık kazanan çocuklar, gerektiğinde ebeveynlerine karşı yasal başvuru yollarına başvurabilecek. Aileler, sosyal medya paylaşımlarında cezai sorumluluk bilinciyle ve çocuğun üstün yararını gözeterek hareket etmeli.”
Kitapçıoğlu ayrıca ailelere, okullara ve sosyal medya şirketlerine de görev düştüğünü hatırlatıyor:
“Veri minimizasyonu ilkesi uygulanmalı, yaşa uygun filtreleme ve reklam sınırlamaları getirilmeli. Okullar dijital okuryazarlığı etik, mahremiyet ve duygusal farkındalık temelleriyle öğretmeli.”
Çevrimiçi onay arayışı kimlik karmaşası yaratıyor
Uzmanlara göre çocukların dijital güvenliği, fiziksel güvenliği kadar önemli.
Kitapçıoğlu, “Sürekli gözetlenme, beğeniye bağlı değer algısı ve mahremiyetin bulanıklaşması; çocuklarda kaygı, özgüven sorunları ve kimlik karmaşasına yol açabiliyor. Uzun vadede aidiyet duygusunu zayıflatıyor,” diyor.
