Türkiye’de siyaset, uzun yıllardır gerçeklerin değil, imgelerin diliyle konuşuyor. Gerçekliğin yerini alan bu imgeler, toplumu duygusal tepkilerle, sosyal medya üzerinden yürüyen linçlere, öfkeli açıklamalar yapmaya yönlendiriyor. Her fotoğraf, her cümle, her sahne hızlı bir şekilde bir “algı mühendisliği”nin parçası hâline gelebiliyor.
Barış bile, bir umut olmaktan çıkıp bir gösteriye dönüştürülebiliyor. Baudrillard’ın simülasyon kuramının (1981) da işaret ettiği gibi, siyasal iletişim artık gerçekliğin değil, gerçekliğin temsiline dair temsillerin dolaşımına dönüşmüştür.
Tam da böyle bir zamanda, 1 Ekim 2025 günü Meclis’te servis edilen iki fotoğraf, Türkiye’nin barışla, kimlikle ve yüzleşmeyle kurduğu çetrefilli ilişkinin sembolü hâline geldi. Bizler bu tarihten itibaren buradan doğru kurulan simülasyon ve manipülasyonların üzerinden hala söz kurmaya, anlamaya, anlamlandırmaya devam ediyoruz. (1)
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM açılışında verdiği iki fotoğraf, siyasal iletişimin nasıl bir simülasyon alanına dönüştüğünün göstergesiydi. Bir fotoğraf, sadece bir anı değil, kimi zaman bir stratejiyi, bir ideolojiyi ve bir dönemin ruhunu da temsil eder. Bu kareler, Türkiye siyasetinde yeniden bir gerilim hattı açarak, iktidarın barış fikrini araçsallaştırma biçimlerini bir kez daha görünür kıldı. Bu karelerin ardından açılan tartışma, yalnızca siyasal bir algı meselesi değil, Türkiye’nin yüz yılı aşan kimlik krizinin yeniden görünür hale gelmesiydi.
Kimlik krizi ve hegemonik modernitenin sarsılması
Erdoğan’ın ateşlediği bu çatışma alanından doğru, özellikle ulusalcı-laik-seküler kesimlerin Kürtlere, özellikle de Kürt siyasal hareketine karşı hem siyaset alanından hem de basın, medya ve sosyal medya üzerinden kurdukları öfke ne nefret diline tanık olduk. Böylesi bir yaklaşımın karşı tepki üretmesi elbette anlaşılır, gündelik siyaset dilinde bir anlamı olabilir, ancak karşı bir tepkisellik ile bu duruma karşılık vermenin barışın toplumsallaşması çabalarına bir faydasının olmayacağını bilmek gerekiyor. Öncelikle Türkiye’de hala itina ile adı dahi konulmayan ‘süreç’ derin bir toplumsal yarılmaya sebep oldu. Ulusalcı–laik–seküler kesimlerin bu sürece karşı sergiledikleri öfke ve nefretin kökenlerine iyi bakmak, oradan doğru bir dil kurmak çok daha yapıcı olacaktır.
Unutmamak gerekir ki, ulusalcı-laik-seküler kesimlerin Kürtlere dönük öfkesinin kökeni, yalnızca güncel siyasî reflekslerle değil, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana inşa edilen kimlik ve yurttaşlık anlayışının tarihsel kodlarıyla ilgilidir. Bu kesim, Cumhuriyet’in kurucu öznesi olarak kendisini “ulusun sahibi” konumunda görmüş, modernleşme ve laiklik üzerinden tanımlanan Türk kimliğini merkeze almıştır. (2)
Dolayısıyla Kürtlerin eşit yurttaşlık, özerklik ya da demokratik temsil talepleri, bu tarihsel ayrıcalık anlatısını doğrudan sarsmaktadır. Kürt siyasal hareketinin meşru bir özne olarak tanınması bu çevrelerde bir “imtiyaz kaybı” korkusu yaratmakta; devletle özdeşleşmiş yurttaşlık bilinci içinde barış süreci “devletin diz çökmesi” olarak algılanmaktadır. Kemalist modernitenin asimilasyoncu mirası ise kültürel çoğulculuğu bir tehdit olarak kodladığı için, Kürtlerin kimlik talepleri bu kesim nezdinde hâlâ “bölücülük” ya da “gericilik” olarak görülmektedir.(3)
Bu öfkenin derinleşmesinde sınıfsal ve kültürel mesafe de belirleyici bir rol oynar. Kentli, orta-üst sınıf bir yaşam biçimini temsil eden ulusalcı-laik-seküler çevreler, Kürtlerin yoksulluk, göç ve savaş deneyimlerinden doğan toplumsal gerçekliğini genellikle “öteki Türkiye” olarak algıladılar. Bu algı, hem kültürel bir önyargıyı hem de politik bir mesafeyi besledi. Ancak asıl neden, olası bir barışın beraberinde getireceği tarihsel yüzleşme korkusudur. Bütün bunları gözeterek ancak barışın inşasında yol almak mümkün olacaktır.
Barışın zorlu yolu: Stratejik akıl ve yüzleşme
Çünkü gerçek bir barış süreci çok katmanlı ve uzun erimli bir süreçtir. Katmanlardan bir tanesi de Cumhuriyet tarihi boyunca işlenen inkâr, imha ve asimilasyon politikalarının kabulünü, yani “modern Türk yurttaşı” kimliğinin sorgulanmasını geliştirmektir. Bu da ulusalcı-seküler kesim açısından bir kimlik travmasına, bir hegemonik modernite krizine dönüşüyor. Sonuçta Kürtlerle eşitlenmek, onlar için yalnızca siyasal bir değişim değil, tarihsel üstünlük statüsünün sonu anlamına gelir. Bu nedenle barış, onların gözünde bir umut değil, varoluşsal bir tehdittir. (4)
Bütün bu gerçeklikleri gözetecek bir stratejik akıl ile ile yol almak gerekirken, Erdoğan’ın iki fotoğraf ile kurduğu simülasyon karşısında gelen tepkilerle, barış mücadelesi veren aktörlerin –özellikle DEM Parti’nin– gündelik siyaset diline çekilmesi, sürecin derinliğini gölgelemektedir.
Oysa tam da böyle zamanlarda soğukkanlılık, sabır ve stratejik akıl gereklidir. Çünkü barış, sadece umutla, kısa vadeli politik çıkarlarla değil, uzun vadeli toplumsal yüzleşme ve dönüşümle mümkündür. Çünkü barış, yalnızca umutla kurulmaz; yüzleşmeyle, cesaretle ve birbirinin hikâyesini duymaya razı olan kalplerle mümkündür.
Fotoğraf 2012’de, Dünya Barış Günü dolayısıyla başlatılan “Roboskî’den Ankara’ya Barış Yürüyüşü” sırasında, Aksaray yakınlarında çekildi. Ercan Jan Aktaş da o yürüyüşe katılan ve yukarıdaki barış simgesini oluşturanlardan biriydi. Yazar, yürüyüşte birlikte oldukları halde kompozisyonda yer almadığı için, bu fotoğrafı belgeselci Bingöl Elmas’ın çektiğini düşünüyor.
O yürüyüşü Roboskîli aileler, sivil toplum temsilcileri, barış aktivistleri, vicdanı retçiler ve insan hakları savunucuları birlikte örgütlemiş, 1300 kilometrelik güzergah boyunca da berlirli aralıklarla yüzlerce katılan olmuştu. Amaç, hem katliamının unutulmaması hem de Kürt sorunu başta olmak üzere tüm çatışmalı alanlarda kalıcı bir barış talebinin görünür kılınmasıydı. Yürüyüşçüler Ankara’ya varınca Meclis önünde ve çeşitli noktalarda barış çağrısı içeren açıklamalar yaptılar. “Roboskî’den Ankara’ya Barış Yürüyüşü” hem simgesel hem politik açıdan güçlü bir hafıza momenti olarak kaldı.
Dipnotlar:
(1) https://yeniyasamgazetesi9.com/1-ekim-fotografinin-politik-anatomisi/
(2) https://www.ozgurpolitika.com/haberi-imtiyazli-turklerin-kurt-fobisi-204939
(3) https://yeniyasamgazetesi9.com/beyaz-turkun-kibri/
(4) https://www.ozgurpolitika.com/haberi-barisin-insasinda-umudun-sinavi-205583
