Hükümet ,”maden kanunu”nda değişiklik yapılması yönünde bir taslak metin hazırlamış. Soma’da ya da Ermenek’te yaşanan ölümler nedeniyle yasa değişikliği hazırlandığını sakın sanmayın. Hazırlanan yasada ölen ya da halen çalışan işçileri ilgilendiren birşey yok. İlgisi olabilecek birkaç şey ise işçilerin çıkarına bir durumu ifade etmiyor. Taslağa iş kazalarındaki sorumluluğun rödevansçıya ait olduğu vurgusu eklenmiş ve rödevans uygulamasının ise sadece devlete ait ruhsatlı ocaklarda olabileceği, özel ruhsatlı maden sahalarında rödevans uygulamasının olamayacağı yazılmış.
Ayrıca, “her ocağa özelleştirilmiş imamların atanacağı” maddelere eklenmese de fiili bir durum yaratılmış. Eğer maden ocağında o yıl içinde ölümlü kaza gerçekleşmez ise madenden çıkan değerin vergi karşılığı olan %4 oranının yarısı şirketten alınmayacakmış. Bu durumda şirketlerin ne yapacağını kestirmek zor değil. Birkaç imamı kadroya alarak vardiyeli bir biçimde 24 saat boyunca aman kaza olmasın yönünde dua etmeleri sağlanacaktır. Hem de vardiye değişimlerinde kaza namazlarını da bu imamlara kıldırılması sağlanabilir. Buradan maden işçilerine bu son gelişmeyi müjdelemiş olalım.
Madenlerde belirlenen vergilendirme sisteminin beyana dayalı olduğu sanırım biliniyordur. Şu kadar ton bilmem ne madeni çıkarttık alın size %2 ya da %4 denilen bir durum. Burada ne kadar üretim yapıldığını kim denetleyebilir! Bakın çalışma bakanı, Soma’da yaşanan katliamda müfettişlerin yargılanmasını engellemiş ve müfettişlerin yaşanan katliamla bağını kuramadığını ifade etmiş. Vay anasını! Böyle bir katliamda müfettişlerin sorumluluğu olamayacağını söyleyen adı lazım değil bakanın bağlı olduğu hükümetin çıkan üretim miktarıyla ilgileneceğini düşünebiliyormusunuz? Düşünse düşünse bu düşünme boyutu ancak 17-25 aralık sürecinde orataya çıkan ayakkabı kutularının boyutu kadar olabileceğini sanırım herkes kabul edecektir. Öyle değil mi?
Kanun taslağından alıntıya devam edelim. Taslağa geçmişte olmayan bir madde eklenmiş aynen şöyle “Maden arama ruhsatlarında sondaj, galeri, yarma, kuyu açma, numune analizleri gibi arama faaliyetleri katma değer vergisi istisnası kapsamındadır.” Teşviğe bak! daha ne yapsın size bu hükümet ey sermaye! Ayrıca geçmişte olmayan bir değişiklikle “kaynak tuzlaları” işleri sahiplerinden ruhsat bedeli alınmayacağı eklenmiş. Bu “tuzlu” durumun ardında “kaymak”lı bir durum mu var acaba? Kaynak tuzlarının daha çok Dersim bölgesinde işlendiğini düşündüğümüzde, hem bu sürecin suyla bağına bakmak hem de bölgeyi bir türlü içeremeyen sermaye kesimlerinin bu tuzcuların arkasına saklanıp saklanmadıklarına bakmak önemli sanırım.
Bergama Ovacık!
Geçtiğimiz cuma günü Bergama Ovacık’ta doğayı kirleterek adeta doğanın kanını emen altın şirketi yeni bir felaket yarattı. Kurdukları açık siyanür atık barajını besleyen boru hattının patlamasıyla dere yatağına siyanür karıştı. Denetim sağlayanlar ne var bunda deyip dereden su içmeye kalkışırlarsa kimse şaşırmasın. Bu tip sermayenin kuklası ya da uzvu olan “kamu” görevlilerini biz çok gördük. Dönemin bir bakanı Çernobil felaketi sonrasında foşurdatarak içtiği çayın çok güzel olduğunu ve çayda radyasyon falan olmadığını açıklamıştı, sonrasında Karadeniz bölgesinde sevgili Kazım Koyuncu’nun ve binlerce ölümün yaşanmasının yolunu bu yolla açmıştı.
2006 yılında Uşak’ın Eşme ilçesi ve köylerinde Kışladağ Altın madeninde yaşanan “kaza” sonucunda yaklaşık 1500 kişi siyanüre maruz kalmıştı. Sonrasında bölgede yaşayan insanlarda kansere bağlı ölümlerin ve hastalıkların çoğalması, hayvan doğumlarında bacaksız, başsız, kulaksız birçok vakanın görülmesi ve bu sorunların bölgede halen devam ediyor olmasına karşın altın madeni sahibi şirket ve ceberrut devletin görevlilerinin hiçbir sorumluluğunun olmadığını aynen Soma’da olduğu gibi gördük ve yaşadık.
Bergama ve Eşme dışında Erzincan İliç’te, Eskişehir Kaymaz’da ve İzmir Efemçukuru’nda altın madenciliği hız kesmeden işine devam ediyor. Şimdi bunlara Ordu’nun Fatsa ilçesinde bir altın madeni daha eklendi. Burada da bu madene karşı halk diğer doğaya gerçekleşen sermaye saldırılarında aldığı tutumu göstererek bölgede nöbet sistemini hayata geçirmeye ve madencileri bölgeye sokmamaya çalışıyorlar.
Altın madeni şirketleri !
Türkiye’de altın madencilerine baktığımızda bunların çoğunun Kanadalı firmalar olduğunu görebiliriz. Dünyanın en büyük borsalarından biri Toronto borsasıdır. Dünyada “altın borsası”nın ilk kurulduğu yer de Toronto borsasıdır. Türkiye’de faaliyet yürüten şirketlerin temel amacının altın çıkarmak olmadığını görebilmeliyiz. Çıkardıkları altın miktarı bu şirketlerin muradını tarif etmekten çok uzak. Ta Kanadalardan çık gel ve yıllık bilmem kaç kilo altın çıkar ve buradan birikim sağla, bu durum o kocaman sermayeye uygun bir iş değil!
Yine de onlar asıl işlerini bu yolla gerçekleştiriyorlar. Belki bir miktar altın alıp masraflarını çıkarıyorlar ancak asıl birikimlerini borsa üzerinde yarattıkları spekülasyonlarla sağlıyorlar. Kanada’da kurdukları şirketlerin ismi genellikle talan ettikleri ve kirleterek gittikleri bölge isimlerini içeriyor. Yani bizim yaşadığımız coğrafya olan Anadolu gibi bölgelerin isimleri “Anatolian” bilmem ne şirketi ismi ile bir algı operasyonu yapılarak, daha önce ya ismini duymamış ya da haritadaki yerini dahi bilmedikleri bölgelerde bu çok “süper” şirketlerin altın bulmuş olmalarına duydukları hayranlıkla borsalarda o şirketlerin kağıtlarına doğru hücumu başlatabilmektedirler. Bu yolla Kanada halkı ciddi bir sömürüye tabi tutulmaktadır. Kanada’da siyanürle altının ayrıştırılması yasakken Türkiye’de serbest olmasının tahrip edici sonucunu bizler yaşamaktayız. Doğası kirlenip bölgeleri yaşanmaz hale getirilirken bu şirketler kendi rantlarını tamamladıklarında pılını pırtısını toplamadan uzayıp gitmektedirler.
Yazımızın başlığını sermayenin fıtratı olarak atmıştık. Evet cumhurbaşkanı, başbakan ve bilumum şurekası işçilerin fıtratının sermaye için ölmek ve sömürülmek olduğuna dair yaptıkları değerlendirmeler aklımızdan çıkmıyor. Bizler tabii ki şunu çok iyi biliyoruz, fıtrattan söz edeceksek önce sermayenin fıtratından söz etmemiz gerekiyor. Sermaye, insan emeğini kanının son damlasına kadar emme ve doğanın talanının doğa yok oluncaya kadar sürdürme temel fıtratı ile hareket etmekte ve varlığını bunun üzerinden sürdürmekte olduğunu çok iyi biliyoruz.
İnşallah fıtratınız ve hayallerinizle birlikte yok olup gideceksiniz ve bu yolda yolunuz her daim açık olsun!
(Özgür Gündem – 02 Aralık 2014 – Yusuf Gürsucu)