Hüseyin Ali yazdı:Kürtlerle anlaş, dış politikada güçlen! – Seçtiklerimiz
Türk devletinin dış politikası Kürtleri soykırıma uğratma üzerine kurulmuştur. Aslında Lozan’dan bu yana politika budur. Türkiye'nin Musul ve Kerkük vilayetinden vazgeçmesi karşılığında ulus-devlet kurması, yani Kürtleri ve diğer toplulukları tek ulus içinde eritmesi politikasına onay verilmiştir. O günden bugüne de dış politikası tamamen içerideki bu temel amaç doğrultusunda şekillenmiştir. AKP hükümeti ret, inkar ve asimilasyonu biz kaldırdık dese de bu kuyruklu bir yalandır. Türkiye'nin hala iç politikasının esası Kürtleri tek millet içinde eritmektir. Dış politikası da buna göre şekillenmektedir.
Son zamanlarda İsrail’le Avrupa Birliği ve ABD ile soğuyan ilişkilerin düzeltilmesi tamamen Kürt halkının özgürlük mücadelesini bastırmak içindir. Kürt halkı üzerinde katliam ve ezme politikası izlenirken bu ülkelerin bu katliam ve soykırım saldırısına sessiz kalmaları sağlanmak istenmektedir.
Türk devleti Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamını sağlama temelinde kendini dış politikada güçlü kılma yerine, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi imkanlarını dış güçlere pazarlayıp Kürtleri ezme politikası izlemektedir. İşte Kürt düşmanlığı budur. İnkar ve asimilasyonu kaldıran bir politika izlenseydi bu yola başvurulur muydu?
1990’lı yıllarda Kürtler üzerindeki politikalarına destek almak ve katliamlara sessiz kalınmasını sağlamak için Türkiye'nin tüm imkanları dünyaya peşkeş çekilmişti. Bugün Mavi Akım denilen pahalı doğalgaz anlaşması da Kürt Halk Önderi'nin Rusya’dan çıkarılması karşılığı yapılmıştı. Eğer Kürtleri ezmek için dış dünya ile ilişkilerinizi düzeltiyorsanız bunun adı Kürt düşmanlığıdır.
Her gün tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak diyenin inkar, ret ve asimilasyonu bıraktığına kim inanır? Tek millet Kürt’ü, tek vatan Kürdistan'ı, tek devlet Kürt’ün özerk yaşamını, tek bayrak Kürt’ün tüm kültürel değerlerini inkar etmek anlamına gelmektedir. Şimdi bunların hepsi yapılmıyor mu?
Türk devleti Suriye politikasında bataklığa neden saplandı? Rojava Devrimi düşmanlığı nedeniyle bugün dünyanın düşman ilan ettiği IŞİD’in en iyi dostu ve müttefiki olmadı mı? Eğer inkar, ret ve asimilasyon kaldırılsaydı bu kadar Rojava Devrimi düşmanlığı yapılır mıydı? Tam aksine Rojava Kürdistan'daki özgür ve demokratik yaşam Bakurê Kurdistan’a örnek olur diye Rojava Devrimi'ne düşman olunmuştur.
2003’te ABD müdahalesine katılmayarak Güney Kürdistan'ın oluşumuna engel olamadık, şimdi aynı hatayı yapmayacağız demektedirler. Bu nedenle Rojava’da Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamını elde etmemesi için Rojava düşmanı olacak herkesle ittifak kurmuşlardır. IŞİD’in Rojava’daki tüm katliamlarından Türkiye de sorumludur. IŞİD’i Rojava Devrimi'ne, Kobanê’ye saldırtan Türkiye olmuştur. Kobanê’nin kurtarılmasından sonra IŞİD’i yine Kobanê’ye saldırtıp 300 sivilin evlerin tek tek basılıp öldürülmesine neden olan da Türk devletidir. Türk devleti hala da Rojava’ya düşman olanlarla ittifak içindedir. Dünya IŞİD’i karşısına alınca şimdi başka güçlerle Rojava Devrimi'ni geriletmek istemektedir. Nitekim Halep ve Efrîn çevresinde Kürtlere saldıranlar Türkiye'nin ilişki içinde olduğu faşist çetelerdir.
Türkiye Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısında zorlanınca İsrail dahil her yerle ilişkisini düzeltmeye çalışıyor. Kürt’ü ezmek için dış güçlerle ilişki kurma politikası şimdi daha açık yapılıyor. Musul yakınlarındaki Başika’ya asker gönderme de Bakurê Kurdîstan’daki halkın mücadelesini ezme de ittifaklar kurmak içindir. Irak Sünnilerini de PKK düşmanı yapmak için Güney Kürdistan'a girmiştir.
Musul’da şimdi yeni bir oyun oynanmak isteniyor. 2014 yılında Musul Türkiye, Irak Baas partisi yanlıları, Musul’daki Sünni aşiretlerin planıyla IŞİD’e teslim edilmişti. KDP de politikalarıyla bu plana zemin olmuştu. Şimdi IŞİD dünya tarafından düşman ilan edilince tersinden bir oyun planı devreye konulmuş bulunuyor. Musul yeniden danışıklı dövüşle el değiştirecek. Musul Sünni aşiretler ve Saddam yanlılarına teslim edilecek. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar da bu devir teslim aracıları olacaklardır. Davutoğlu bu planın içinde olduğundan "Musul özgürleşmeden Türk askeri Başika’dan çıkarılmayacaktır” demiştir. Çünkü dünyayı aldatmak için Musul’a Türkiye, Sünni aşiretler, Baasçılar göstermelik bir operasyon yapacaklar. Herhalde böyle bir operasyona KDP’yi de katacaklar.
Türkiye böyle bir ittifakı PKK'ye ve Rojava Devrimi'ne karşı kullanmayı hesaplıyor. Yani Türkiye sınırları içindeki Kürtlerle sorunlarını çözüp Ortadoğu ve dış politikada kendini güçlü kılacağına, her türlü dış güçle ilişki kurup Kürt’ü ezmek istiyor. Türkiye'nin hesapları bu kadar açık olduğu halde Davutoğlu’nun inkar, ret ve asimilasyonu ortadan kaldırdık demesi bir demagoji ve safsatadır.
Hala Türkiye'de Kürt kimliği tanınmıyor. Sadece Kürt’ün isminden bahsedilerek Kürt ezilmek isteniyor. Yasalarda Kürt’ün varlığını tanıyan tek bir madde yoktur. Anadilde eğitim tanınmıyor. Kürt’ün kendi kendini yönetmesi olacak özerkliğe karşı nasıl bir saldırganlık içinde olduğunu bugün dünya görüyor. Bu üç temel şeyde Kürt’ü ezmek için her türlü yol ve yöntemi kullanıyorsa bunun adı düpedüz inkar, asimilasyon ve imhadır.
AKP'nin Musul ve Tel Afer planı tutar mı, tutmaz mı bu ayrı bir konudur. Çünkü Güney Kürdistan'da da Kürtlerin bir iradesi var. Kürt Özgürlük Hareketi'nin bu alanlarda bir etkisi ve gücü var.
Türkiye'nin dış politikası kirlidir. Nasıl ki içerideki siyasi güçleri, sivil toplum örgütlerini ve toplumu sağır ve dilsiz bırakmak için bir kirli ve özel savaş yürütüyorsa, dış politika da böyle kirli biçimde yürütülüyor. Nitekim kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve gençler öldürülürken dış dünyada da bir sessizlik var. Tankıyla, topuyla şehirleri yerle bir edip insanların öldürülmesi normalleştirilmiştir. İşte yozlaşma ve çürüme budur. Sıra Kürtlere geldiğinde sadece içeride değil, dışarıda da büyük bir ahlaksızlık ve vicdansızlık yaşanıyor.