VİDEO SÖYLEŞİ – Tarihçi-Yazar Erdoğan Aydın ile Demokrasi mücadelesi ve seçimler üzerine konuştuk. Aydın, “Demokrasiyi her türlü vesileyle küçümsemek yerine, tam tersine demokrasinin öncelikle özgürleşebilmek, var olabilmek, hak mücadelesi verebilmek açısından olağanüstü değerini en iyi anlamamız gereken dönemi yaşıyoruz” dedi.
Türkiye AKP-MHP eliyle faşizmin kurumsallaşma sürecinde olduğu bir dönemde 31 Mart seçimlerine gidiyor. Tarihçi-Yazar Erdoğan Aydın ile Demokrasi mücadelesi ve seçimler üzerine konuştuk. Aydın, “Demokrasiyi her türlü vesileyle küçümsemek yerine, tam tersine demokrasinin öncelikle özgürleşebilmek, var olabilmek, hak mücadelesi verebilmek açısından olağanüstü değerini en iyi anlamamız gereken dönemi yaşıyoruz” dedi.
SİYASİ HABER: Tek adam rejimine karşı demokrasi mücadelesinin dinamikleri nelerdir? Nasıl bir Mücadele hattı izlenmelidir?
ERDOĞAN AYDIN: Tek adam rejimi diye ifade edebileceğimiz; yasama, yürütme, yargı, basın gibi hemen hemen ulaşılabilecek her alanın bir tahakküm rejimine çevrilmesine karşı, bundan rahatsız olan herkesin kendini özgürce ifade edeceği, haklarını talep edebileceği, evrensel demokrasinin tüm yol ve yöntemlerini kullanabileceği bir standarda yükselmek için mücadele gereklidir. Bu çerçeve belki birilerine çok sınırlı gelebilir ama bu çerçeve mevcut durumu durdurup tersine çevirebilmek için farklı hak ve özgürlük taleplerinin kendi yollarını daha sonraki süreçlerde de örebilmelerini sağlayacak biricik mantıklı çözüm yolu olarak görünüyor.
Esasen demokrasiyi her türlü vesileyle küçümsemek yerine, tam tersine demokrasinin öncelikle özgürleşebilmek, var olabilmek, hak mücadelesi verebilmek açısından olağanüstü değerini en iyi anlamamız gereken dönemi yaşıyoruz. Bu nedenle azami, en geniş demokrasiyi esas alan ve bu standart içinde yer alabilecek ister mağdur, ister itiraz sergileyen kesimler olsun herkesi, kendinden fedakarlık yapmadan içinde yer alabileceği bir zemin yakalamamız lazım. Dolayısıyla Türkiye’nin demokrasi güçlerinin bu kritik dönemde en önemli başarısı bu dili, bu güveni, bu esnekliği gösterip göstermemeleriyle belirlenecektir. Bunu gösterdikleri oranda görülecektir ki; Türkiye’nin içine sığması mümkün olmayan, İslamcı bir davanın içine sığması mümkün olmayan Türkiye’nin çok kısa bir zamanda demokrasiye ulaştırılabilmesi, bu mevcut gidişatın tersine döndürülebilmesi mümkün olabilecektir. Başka da bir çıkış yöntemi olmadığı kanaatindeyim.
SİYASİ HABER: Demokrasi güçlerinin birlikteliği nasıl sağlanabilir?
ERDOĞAN AYDIN: En geniş demokrasinin gerçekleştirilmesinden ve demokrasinin bir anayasal metinler meselesi değil, aslında toplumun katılımı, devletin küçülmesi, toplumun büyümesi olduğundan söz ediyorsak; bütün yaşam alanlarımızda örgütlülüğü yükseltmek, taleplerin ifade edilebilmesini sağlamak, bunların yan yana bir koordinasyonunu sağlamak gerekiyor. Bu nedenle yerel mücadele dinamikleri çok önemli. Ancak, sadece yerellerle sınırlı bir perspektife düşmemek gerekiyor. Çünkü zaman zaman böyle bir darlık riski de ortaya çıkabiliyor. O nedenle merkezi, kucaklayıcı, açımlayıcı perspektif ve davranışların mutlaka yerellerde ete kemiğe büründürülmesi lazım. Zaten son tahlilde sürecin belirleyicisi yerel dinamikler olacaktır. Ancak, tek başına yerel dinamiklerin altından kalkamayacağı merkezi bir problemle karşı karşıyayız. Alabildiğine merkezileşmiş, politİkleşmiş ve gündemi kendi ihtiyaçlarına, iktidarını kalıcı kılacak ihtiyaçlara göre tayin etmek üzere, savaş da dahil olmak üzere her türlü yol ve yöntemi kullanabilecek bir iktidarla karşı karşıyayız. Bunun karşısında mutlaka, yerellerin, merkezi, ülke çapında genele seslenen bir koordinasyonu mutlaka olması lazım. Ancak bu yolladır ki, yerelin mutlak anlamda özgürleştirilmesi mümkün olabilsin.
SİYASİ HABER: Bu süreçte sol sosyalist yapılara düşen görevler neler?
ERDOĞAN AYDIN: Bu güne kadarki hayat bize gösterdi ki, kendimiz için, dar anlamda tek tek parçalarımız için çok önemli görünen bazı sorunlar, Türkiye’nin genel toplumsal dönüşümünü sağlamak için hiç de o kadar önemli değilmiş. Bizim için çok önemli görünen sorunlar doğrultusundaki bölünmeye devam etme ya da bir araya gelmeme hali ise bizim toplumun geneline güven verebilme şansını tümüyle ortadan kaldırıyor. Bugün iki temel sorun var. Birincisi; Türkiye’nin sorunlarını çözecek asgari anlamda belli bir mesafe sıçramasını sağlayacak bir programatik yaklaşım. Ama eğer dünyanın en mükemmel sözü, toplumun geneline seslenebilen, dayanışma örebilen, etkili olan, güven verebilen sözünü uygulayabilecek kapasitede bir örgütlenmeyle, birliktelikle gerçekleştirilmezse; bu kadar dağılmış, örgütsüzleştirilmiş, muhafazakarlaştırılmış bir toplumda hiçbir kıymeti olmayacaktır. Bize doğru söz lazım ama doğru söz asla tek başına yeterli değildir. Dolayısıyla bu bölünme halini acilen aşmalıyız. Bizler için önemli olanların değil, Türkiye’nin toplumsal dönüşümü için kısa , orta ve uzun vade de neyin önemli olduğu üzerinden yeniden bir saflaşma yapmak lazım. Bunu yapabilme beceri gösterebilen siyaset önderleri kısa zamanda göreceklerdir ki; hem son 20-30 yılın aksine toplum nezdindeki itibarları çok daha fazla artmış hem de mevcut gidişatı tersine çevirme imkanına pekala sahip olabildiklerini görme mutluluğuna, Türkiye’nin mutluluğa yönelişiyle birlikte görmüş olacaklardır. Bu hakkı kendimize daha fazla yok etme durumundan kendimizi çıkartalım.
SİYASİ HABER: Demokrasi mücadelesinde 31 Mart seçimleri ne anlam ifade ediyor?
ERDOĞAN AYDIN: Her şeyden önce yeniden bir seçim, yeniden halkın karar verecek zorunda kalacağı bir ortam sağlıyor. İktidar bu kararın özgürlükten olabildiğince uzak bir hale getirilmesi için zaten alabildiğince yasakçı, baskıcı, her türlü muhalefeti düşmanlaştırıcı, terörize edici bir politika izlemesi yetmezmiş gibi; bir de çözmemekte ısrar ettiği, ezmekte ısrar ettiği Kürt sorununu da adeta mücadele edilmesi gereken bir düşman imgesi haline getirerek siyaset yapılmasını imkansızlaştırmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin de (CHP) bundan çok fazla etkilendiği bir realite. O halde tam tersine bunun yerine gündemi değiştirebilecek, gündemi halkın haklarıyla belirlenmesini sağlayabilecek, gündemi evrensel demokrasi normlarıyla, başta barış, çoğulculuk, her sınıf ve kimliğin hakları olmak üzere buradan kurmamız gerekiyor. Hepimizin geleceğe, çocuklarımıza, ülkenin yarınına umutkar, barışçıl ve adil bir düzen bırakabilmemiz için buradan başka bir çıkış yolu olmadığını görebilmemiz lazım. Son 5-6 yıllık sürecin bilançosu bize çok net gösterdi ki; bütün iplerin tek adamın eline geçmesi, Türkiye’yi rahatlatmıyor, ekonomiyi düzeltmiyor, dış politikayı düzeltmiyor, içerdeki huzuru artırmıyor. İslamcı kesimde bile ciddi rahatsızlıkların oluşmasına neden oluyor. Demek ki, aslında bütün iplerin tek elde toplanmasıyla, İslamcılar ve Türk çoğunluk dahil olmak üzere kimsenin sorununu çözmek mümkün değil. Bu durumda işçilerin, kürtlerin, alevilerin, kadınların sorunlarını zaten çözmek mümkün değil. Dolayısıyla acilen bizim çoğulculaşmamız lazım. Evrensel demokrasi deneyimlerinin bize gösterdiği biricik yol budur. Üstelik şunu seçim öncesi mutlaka belirtmek lazım. Seçime giden bir Türkiye’de ekonomik refah beklentisini karşılayabilecek biricik şey demokrasidir. Yani demokrasinin sadece bir siyaset etme biçimi değil, da çok ekmek, ekmeğin yanına pasta, elma yiyebilme imkanı olduğunu bizim anlatabilme, bu noktada somut, uygulanabilir öneriler geliştirme zorunluluğumuz var. Bu şansımızı eğer kullanabilirsek, ben inanıyorum ki, evet bugünden yarına Türkiye’nin bütün sorunları asla çözülmeyecektir ama Türkiye’nin gittiği hattın yönelimi tersine döndürülecektir. Bu da yeterlidir ve yaşamsal bir önem taşımaktadır.