Bugün Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 12 Eylül darbeci generalleri davasında mahkeme heyeti davasının düşürülmesine karar verirken, duruşmada çarpıcı tartışmalar gerçekleşti. Duruşmanın gidişatı hakkında müdahil avukatlardan Mehmet Horuş ile konuştuk.
SiyasiHaber
12 Eylül davasının müdahil avukatlarından Mehmet Horuş davanın düşürülmesini eleştirerek “Darbeyi topluma karşı bir mesele değil devlet içi bir mesele olarak ele alan bir yargılama pratiğine tanık olduk” dedi.
Horuş, dava hakkında şu bilgileri verdi:
‘Bu dava öncelikle bir ana dava hüviyetini kaybetti’
“Bugünkü dava 12 Eylül ana davasıydı. Fakat gelinen aşamada alt derece darbeciler, sıkıyönetim komutanları, il emniyet müdürleri ve valilerle ilgili, Danışma Meclisi ile ilgili olan soruşturmalar da kapatıldı. Mahkemeye ısrarla her iki yaşlı general ölmüş olsa da bu darbenin alt kademesine ilişkin suç duyurusu yapması, oradaki soruşturmaları dosyaya getirmesi yönünde taleplerimiz oldu. Mahkeme bunları reddetti. MASAK’tan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın mal varlığına ilişkin kapsamlı bir rapor gelmişti. Mahkemenin bunun üzerine gitmesi, MASAK’tan yeniden ek rapor alınmasını, bir şekilde darbe pozisyonu üzerinden bir ekonomik çıkar organizasyonu da yapıldığını, buradan da tevsiki tahkikat, yargılamanın genişletilmesi, ek soruşturmalar açılması yönünde taleplerimiz vardı. Bütün bunlar reddedildi. Aslında bu dava ile birlikte 57 ile dağıtılmış soruşturmalar vardı. Bunlar da teker teker kapatıldı ve bu dava bir ana dava hüviyetini kaybetti.
‘Darbecilerin mal varlıkları müsadere edilmeliydi’
“Sonrasında da, sanıkları öldüğü için davanın düşürülmesi gündeme geldi. Yargıtay bu nedenle bozmuştu. Fakat hem eski Ceza Usul Kanununda hem yenisinde, eğer sanıkların suç nedeniyle elde ettikleri maddi menfaatler söz konusuysa yargılamaya devam edileceği yönünde açık hükümler var. Bu açıdan biz, sanıklar ölmüş olsalar da, diğer illerde devam eden soruşturmalar ve alt kademeye ilişkin devam eden soruşturmalar nedeniyle bu davanın düşürülmemesini, sembolik de olsa mal varlıklarına ilişkin müsadere kararı verilmesini, yine sembolik olarak örneğin Kenan Evren'in devlet mezarlığından çıkartılmasını istemiştik.
Mahkeme önce bütün bu taleplerimizi reddetti. Zaten mesele şuna dönüşmüş oldu: Yargıtay’ın bozma kararından sonra mahkeme bir redaksiyon işlemi yapıyor gibi oldu. Kendi gerekçesini yeniden yazma için yargılama yapıyor oldu. Bunu da söyledik. Bugünkü sonuç öngörülüyordu.
‘Darbe topluma karşı bir mesele değil, devlet içi bir mesele olarak görüldü’
“Benim yorumum; bu dava öncelikle bir ana dava olma hüviyetini kaybetti. Dahası bu bir darbe yargılayan dava olmaktan çıktı, bir darbe yargılaması olmaktan çıktı. Darbeyi bir devlet içi mesele olarak ele alır hale geldi. Zaten Kenan Evren de “Biz bunu silsileyi meratip içerisinde yaptık” demişti. Bugün ben duruşmada da ifade ettim; “Bu haliyle burası bir mahkeme değil Genelkurmay Disiplin Kurulu hüviyeti kazanmıştır. Verilecek karar da darbe davasında verilmiş bir hüküm niteliğinde olmayacaktır” dedim.
“Temelde şunu söylüyoruz, ayrıca bu davanın iddianamesi de öyleydi; mağdur kısmında ‘Tüm toplum’ yazıyordu. Dolayısıyla darbeyi topluma karşı bir mesele değil devlet içi bir mesele olarak ele alan bir yargılama pratiğine tanık olduk.”