MUSTAFA KEMAL ERSÖZ yazdı: “Zapatistalar, uzun yirmi beş yılın ardından pek çok başarısızlık, yenilgi, geri düşme, geri çekilmeye rağmen salyangoz yürüyüşünü sürdürdüler. Hep genç kalmayı başararak Meksika halkları üzerinde ve solda, hem Meksika’da hem de uluslararası alanda büyük bir etki yaratmayı başardılar.”
MUSTAFA KEMAL ERSÖZ
*“a marcos
a la joie
a la beauté des rêves
a la mélancolie
a l'éspoir qui nous tient
a la santé du feu
et de la flamme
a ton étoile”
Büyük şair ve ozan Bob Dylan unutulmaz onlarca baladı arasında en müstesnalardan biri olan “Forever Young”da şöyle yazmıştı: “Yıldızlara merdiven kurar mısın? / Ve her basamağa tırman / Sonsuza kadar genç kalabilir misin? … Ve seni çevreleyen ışıkları gör / Her zaman cesur olabilirsin / Ayağa kalk ve güçlü ol / Sonsuza kadar genç kalabilir misin? … Ayaklarınız her zaman hızlı olsun / Değişim rüzgârları değiştiğinde / Kalbin her zaman neşeli olsun / Ve şarkın hep söylensin / Sonsuza kadar genç kalabilir misin? / Sonsuza kadar genç, sonsuza kadar genç / Sonsuza dek genç kalabilirsin.”
Tastamam, yirmi beş yıl önce, 1994 yılının Ocak ayının ilk sabahında Yaklaşık 3.000 silahlı yoksul ormanlardan çıkıp Meksika’nın en güney eyaleti Chiapas’ın yarım düzine kasabasına ve iki kentine el koydular ve bir isim verdiler bu şanlı yürüyüşe Chiapas İsyanı! Çoğu Maya yerlisi, Zapata’nın, Che’nin gül bahçeleri kendilerine de bir isim vermişlerdi: Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN). O zamana değin pek de bilinmeyen bir grup olan EZLN, kendini duyurmak için 94 yılının ilk gününü seçmişti. Zira o yıl, Kanada, Meksika ve ABD arasındaki uluslararası bir antlaşma olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) yürürlüğe girmişti. EZLN gerillaları, kısa vadeli taleplerini Meksika hükümetinin devrilmesi, NAFTA'nın iptali ve yeni bir Meksika anayasası yazması için kurucu meclisin toplanması olarak duyurmuşlardı. Ancak uzun erimli olarak onları hep genç kılacak ereklerini de duyurmuşlardı: Gerillalar, sosyalizm için savaşıyorlardı.
Chiapas İsyanı, yaşlanmakta olan dünyaya da bir gençlik aşısıydı. Bu yanıyla yalnızca Meksika'da değil, tüm dünyada muazzam bir etki yaratmayı başardı. EZLN’nin isyanı, Sovyetler Birliği'nin çözülüşünden o güne dek gerçekleşen ilk silahlı sol ayaklanmaydı. Bu aynı zamanda solun ölümü ve “tarihin sonu” mavallarına da esaslı bir meydan okumaydı. Chiapas'ın Lacandón Ormanı'nda yeni bir sol dalga yükseliyordu. İsyan, ayrıca, sabık Meksika başkanı Carlos Salinas’ın, Dünya Ticaret Örgütü’nün öncülü olan GATT’a ve NAFTA’ya katılarak uygulamaya koyduğu özelleştirme politikalarının yoksullaştırdığı emekçilerin de isyanıydı. EZLN’nin sesi, Meksika kırsallarında yoksulluğa terkedilen halkların özellikle de yerli halkın neo-liberal politikalara karşı yükselen isyanının sesiydi.
Egemenler ve satılmış medyaları tarafından hafife alınan, küresel kapitalizmin muzaffer ilerleyişi karşısında kısa sürede sönümlenip, tarihte romantik ve folklorik bir dipnottan ibaret olacağı düşünülen bu başkaldırı, karşı cephenin tüm aksi yöndeki vehimlerine rağmen nasıl köklü ve güçlü bir hamle olduğunu daha en başından göstermeyi başardı. Öyle ki Meksika devletinin isyanı bastırmak için bölgeye sevk ettiği ordunun ve hava kuvvetlerinin operasyonlarını durdurması için on binlerce yoksul meydanlara indiler. EZLN’yi sahiplenip bir yanıyla ona siper oldular. On iki gün süren gösterilerin ardından Meksika devleti operasyonlarını durdurmak zorunda kaldı. EZLN, bir grup köksüz maceracının girişiminin ötesinde halkların içinden çıkan, onlara yaslanan, onlarla yürüyen ve haklı taleplerin sesi olan bir halk hareketi olduğunu ilk sınavında göstermeyi böylelikle başardı. Bu hakikatin diğer bir veçhesinde ise elbette EZLN’nin henüz bir silahlı kalkışmaya hazır olmayan emekçileri, halkları yıkıcı bir maceraya sürüklemek yerine hâkim olduğu bölgelerde ateşkes ilan ederek farklı direniş ve siyaset yöntemlerine yönelmesi, geliştirmesi duruyor.
Yukarıda da bahsini ettiğimiz üzere EZLN, Meksika ve Latin Amerika’nın geniş devrim mücadelesinin tarihine yaslanan, bu geleneklerden beslenerek gelen köklü bir hareketti. Zapatistalar, esasen 1983 yılının Kasım ayında, kuzey Meksika'daki bir grup solcu militan tarafından kuruldu. Meksika sol hareketinin uzun bir silahlı isyan geleneğini ve Meksika Devrimi’nin milliyetçi köklerini miras almışlardı. Ayrıca 1959 Küba Devrimi ve Ernesto “Che” Guevara’nın Latin Amerika’yı saran Foco (askeri) teorilerine yaslanıyorlardı. 1970'lerde ve 1980'lerde Meksika’nın kendilerine Marksist-Leninist diyen hareketlerinin temel dayanakları olan bu görüşleri Maocu halk savaşı fikirleriyle birleştiren EZLN öncüleri yeni bir teorik açılımla ortaya çıktılar. Bu yeni teorik tahlillerinin izini isimlerinden sürmek mümkün; zira Cezayir devrimi sonrasında çeşitli ülkelerde solda popüler olan bir isim olan Ulusal Kurtuluş Ordusu adını alan grup, Chiapas'a taşındıktan sonra, isimlerinin önüne devrimci köylü hareketinin lideri Emiliano Zapata’ya ithafen “Zapatista” sıfatını da eklediler.
İşte bu teorik arka planın ışığında Zapatistalar, güney Meksika’daki bir kıvılcımı ateşlerlerse, tüm ülke genelinde bir orman yangını başlatabileceklerine inanıyorlardı. Malum ve maruf “öncü savaşı” fikrine benzeyen bu görüş Sierra Maestrea’yı ateşe veren ve bütün Küba’yı tutuşturan Foco teorisinden mülhemdi. Sömürülen ve ezilen halkların, devrimin fitilini ateşleyecek ve kırlardan kentlere doğru savaşarak ilerleyen öncü savaşçıların mücadelesinden cesaret alarak onlara katılacakları fikri üzerine kurulu bu teoriyle yolan çıkan Zapatistalar, 1994 Chiapas ayaklanmasının ardından eylemden, halktan ve halkın eyleminden öğrenmenin ve somut durumun somut analizi ilkesinin nadide bir örneğini ortaya koydu. Her ne kadar yaşadıkları yoksulluk ve buna duydukları öfkeden ötürü harekete sempati duysalar da silahlı mücadeleye hazırlıklı olmayan ve sıcak bakmayan halkların durumunu göz önüne alarak teorilerini halkları devrime hazırlayacak olan yıllarca süren örgütlenme, eğitim ve propaganda çalışmalarına eşlik eden küçük çaplı atılımlar ve sürekli eylemleri önceleyen bir stratejiyle revize ettiler. “Halkın hareketi” olmaktan “Halk hareketi” olmaya evrilmeyi bildiler.
İşte bu düzlemde Zapatistalar, devrimi tabandan başlatarak toplumun tamamen özgürleşmesine, hiyerarşik olmayan bir yeniden örgütlenmeye odaklandılar. Hâkim oldukları kurtarılmış, özerkleştirilmiş bölgelerde, yeni bir yaşam inşa etmeye koyuldular. Toplumu aşağıdan yukarıya doğru değiştirecek, hiyerarşik olmayan, insanların kendi yaşamlarını ilgilendiren bütün kararları kolektif biçimde aldığı, kimsenin kimseyi temsil etmediği, doğrudan demokrasiye dayanan, eşitlikçi, özgürlükçü, her türlü tahakküm ve baskının sonlandırıldığı komünler örgütlemeye ve ülkenin ve dünyanın geri kalanı için model oluşturmaya koyuldular. Kendi okullarını, kurumlarını, öz yönetimlerini ve öz savunma güçlerini örgütlediler.
Hülasa Zapatistalar, uzun yirmi beş yılın ardından pek çok başarısızlık, yenilgi, geri düşme, geri çekilmeye rağmen salyangoz yürüyüşünü sürdürdüler. Kendi eyleminden, başkasının eyleminden ama eylemden öğrenerek; öğrenmeye, gelişmeye açık kalarak; yürürken, yürüyerek öğrenerek bu yanlarıyla hep genç kalmayı başararak Meksika halkları üzerinde ve solda hem Meksika'da hem de uluslararası alanda büyük bir etki yaratmayı başardılar. Solun öldüğünün söylene geldiği günlerde, ona yeni açılımlar kazandırdı, soluk verdi ve onu canlandırdılar. Tabanın kendi örgütlenmesindeki muazzam potansiyeli ve kapitalizmin yaratmış olduğu sosyal bölünmeye karşı komünal bağların önemini gösteren güçlü örnekler yarattılar. Yarattığı modelleri ve misalleri Amerika ve Avrupa’daki sol hareketlere yeni bakış açıları ve ilhamlar verdi. Küresel bir etki yarattı ki, Chiapas ormanlarından çıkıp gelen yoksullar her ne kadar şimdilik tüm Meksika’yı tutuşturan bir yangını başlatamamış görünse de bugün Rojava kantonlarında kurulan yeni yaşama ilham ve esin vermeyi başardı.
Son sözü Yardımcı Komutan Marcos’a bırakalım:
* Yann Tiersen – A ton etoile