Trump rejiminin 100 günlük dönemi kapanırken tartışmalara, “Otoriterlik artık bir gerçekliktir” ve “Bu adamdan nasıl kurtulabiliriz” soruları damgasını vuruyor.
Birçok ülkede, seçimlerle işbaşına gelmiş faşist hareketler, “güçlü adamlar” eliyle demokratik normlar sistemli biçimde ortadan kaldırılıyor: Polis, gizli servis, ordu gibi güvenlik kurumlarında bürokrasi partizan kadroların eline geçiyor, yargı kurumu iktidara biat ediyor, medya susturuluyor, eğitim sistemini ve toplumun “ruhunu ” yeniden şekillendirmeyi amaçlayan bir kültür savaşı derinleşiyor, muhalif her ses düşman ilan ediliyor, rejim her fırsatta kadının beden bakımına, bireylerin cinsel tercihlerine, özel yaşamlarına karışıyor.
Böyle bir ülkede, direnmek ahlaki ve tarihsel bir sorumluluktur. “Güçlü adamın” diktasına direnişin etkin bir biçimde planlanması, birçok etkenin yanı sıra, rejimin doğasının, gücünün, o gücün sınırlarının doğru kavranmasına da bağlıdır. Direnişin içinde gazeteciden sanatçıya, işçiden akademisyene, yurttaştan hukukçuya kadar geniş bir yelpazede herkese düşen bir rol vardır. Ama sorunun ağırlığı, çözümün de sağlam ve çok katmanlı olmasını gerektirir. Peki faşist hareketin ve “güçlü adamın” devleti ele geçirdiği aşamada umut nerededir?
Birleşik muhalefet, kitlesel tepki
Faşizm ve “güçlü adamın” iktidarı, muhalefetin dağınıklığından, ortak bir strateji kuramamasından beslenir. Ancak Polonya’da olduğu gibi farklı eğilimlerden muhalefet partileri bir araya geldiğinde, tek tek kazanamayacakları seçimleri birlikte kazandıklarında, “adamın ” elindeki en büyük silah -böl-parçala-yönet işlevsiz kalır. Burada önemli olan ortak bir vizyondan çok, ortak bir hedefin varlığıdır. Bu birliktelik, ideolojik değil, stratejik olmalı. Kimin ne kadar oy aldığı, grup çıkarları, bu aşamada ikinci planda kalmalıdır.
Güney Kore’de kısa süren bir darbe girişimi, halkın ve sendikaların hızlı tepkisiyle püskürtüldü. Sivil toplum yalnızca büyük STK’lerden oluşmaz; mahalle forumları, bağımsız gazetecilik girişimleri, işçi sendikaları, hatta sosyal medya kampanyaları da sivil direnişin birer parçasıdır. Sivil toplum alanında, hızlı refleks gösteren, örgütlü, dayanışma esaslı yapılar, demokratik refleksi canlı tutar. Sokaklarda görünmek, yalnız olmadığını bilmek, korku iklimini kırmanın en etkili yollarındandır.
Hukuku bir mücadele aracı olarak kullanmak da sabırlı bir direnme biçimidir. Yargının dejenerasyonu faşizmin ilk adımlarından biri olsa da sistem içinde hâlâ boşluklar, çelişkiler, hatta bireysel cesaret alanları kalabilir. Bazı durumlarda, hakikatin belgelenmesi rejimin, “adamın” meşruiyetini sarsabilir: Brezilya’da Bolsonaro’ya karşı en etkili direniş yargıdan geldi. Tek bir anayasa mahkemesi üyesinin yürüttüğü soruşturmalar, dezenformasyon ağlarını etkisizleştirdi, yalan makinesini durdurdu.
Faşist hareketler, liderlikler, genellikle emekçi kesimlere seslenmeyi başarır; onların öfkesini yönlendirir, suçu muhalefete veya dış güçlere yükler. Ancak gerçek hayattaki zamlar, işsizlik, hak gaspları, sosyal güvencesizlik zamanla faşist rejimin makyajını dökmeye başlar. Bu noktada işçi hareketleri kritik bir rol oynar. Güney Kore örneğinde olduğu gibi genel grev çağrıları yalnızca ekonomik değil, siyasal bir anlam da taşır. Mısır’da “adam ”, sendikalar Tahrir Meydanı’na gelince, gitmek zorunda kalmıştır. Halkın hoşnutsuzluklarını kristalleştiren kalıcı “meydan işgalleri ” , ısrarlı protesto eylemleri “güçlü adamı” yerinden edebilir.
Faşist rejimler kültürel egemenliğe büyük önem verir, iktidarlarını yalnızca zorla değil, anlatılarla da sürdürmek isterler. Muhalefetin etkili ve inandırıcı bir karşıt hegemonya anlatısı inşa etmesi, sadece neyin yanlış gittiğini değil, yerine neyin gelebileceğini göstermesi, birliğini koruması, kitleselleşmesi için gereklidir. İnsanlar yalnızca eleştiriyle değil, umutla da hareket eder. Faşizme ve “adamlara ” karşı mücadele uzun solukludur, inandırıcı bir gelecek vaat edebilmek çok önemlidir.
Faşizm, seçimle gelmiş olabilir ama bir seçimle gitmesi garanti değildir. Bu yüzden mücadele sandıkla sınırlı kalmamalı; toplumsal direnişin her katmanında, her gün yeniden üretilmelidir.