SEÇTİKLERİMİZ – Fehim Işık’ın Evrensel’deki yazısı: ‘Yeni muhataplar’ mı ‘savaşa devam’ mı?
Hürriyet’ten Nuray Babacan hükümetin ‘Kürt nüfusun sorunlarının çözümü konusunda yeni muhatap’ arayışında olduğunu yazdı, geçen gün. Haberde AKP’nin 380 kişilik bir liste hazırladığı, bu listede HDP’ye yer verilmediği, listedekilerin “Bir kısmının HDP’ye yakın olduğu ve HDP’lilerle kesilen diyaloğun yarattığı boşluğu dolduracağı” ibareleri de yer alıyor.
Haberde ilk takıldığım sözcük “Kürt nüfusun sorunlarının çözümü” oldu. Bu tam da Erdoğan’ın literatürü. 28 Şubat’ta varılan mutabakatı yok sayıp masayı devirdikten sonra Erdoğan, bir Kürt sorununun olmadığını, Kürt vatandaşların sorununun olduğunu söylüyor. Erdoğan yalnız Kürt sorununda değil, varolan tüm sorunlarda meseleyi ‘vatandaşın sorunu’ olarak ele alıyor.
Kaynağı belirtilmese bile hükümet kökenli bir bilgi olduğu varsayımını güçlendiren başka ibareler de var, haberde. Örneğin, HDP dışından muhatap arayışı konusu. Bu da Erdoğan’ın neredeyse her konuşmasında değindiği bir konu. O PKK’nin bittiğine, HDP’nin de etkisizleşip hızla inişe geçtiğine inanıyor. Madem hal bu, o zaman hükümetin kendi muhataplarını oluşturup sorunu çözmüş gibi göstermesinin bir mahsuru yok. Biraz da para dağıtıp bu ‘çözüme’ onay veren vatandaşın işini-aşını önüne koydun mu, yıktığın evini TOKİ’ye yaptırıp kira öder gibi taksitlendirerek geri verdin mi, tamamdır…
Haberde ‘muhatapların’ kimlerden oluştuğu/oluşacağı ismen söylenmiyor. Bunu anlamak da o kadar zor değil. Havuz medyasına kısa bir göz attığınızda kimlerin ‘Kürt nüfusun sorunlarının çözümü konusunda yeni muhatap’ olduğunu şıppadak anlarsınız.
***
Anlamayanlara anlatmak lazım. Erdoğan’ın ‘vatandaşın sorunu’ olarak zikrettiği, oturmuş biçimiyle Kürt sorunu, birilerinin takla attırarak gündemleştirmek istediği şekliyle sorun olan Kürtlerin ya da işsiz, aşsız, evsiz Kürt vatandaşların sorunu değil. Aksine yoksulu-zenginiyle Kürtlerin kendilerini özgürce yönetememe sorunudur. Daha açık deyimle Kürdistan sorunudur. Devletin ’90’lardan günümüze kadar açık ya da kapalı muhatabı olan PKK, Kürdistan sorununun ortak yaşamla çözüleceğine inandı ve bunun yönetim biçimini demokratik özerklik olarak formüle etti. Türkiye’de geriye kalan Kürt kimlikli partilerin tümü Kürdistan sorununun federalizm ya da bağımsızlık ile çözüleceğine inanıyor. Bununla birlikte muhatap olması muhtemel kesimler arasında Kürdistan adını ağzına almayıp sorunu Erdoğan’ın söylediği gibi vatandaşın sorunu olarak görenler yok mu? O da var; ayrıca sorunun anayasal vatandaşlık ile ya da ekonomik eşitlik sağlanarak çözüleceğini söyleyenler de var. Bu son gruba girenler de genellikle AKP veya CHP’de siyaset yapanlar.
***
İktidarlar sorunlara takla attırır, sorunların çözüm hattını kendi istedikleri çizgiye getirmek için her türlü olanağı kullanır. Ama iktidarlara da, iktidarların dümen suyunda kulaç atanlara da hatırlatmak lazım. Bu işin uzmanı Saddam’dı. Daha henüz geç değilken biraz oturup Saddam okusunlar.
Irak’ta Kürt ve Kürdistan yasağı yoktu. Devlet üniversitesi 1958’den sonra Kürtçe bölümler açmıştı. Kürtçe 1932’den beri resmi olarak kullanılıyordu, 1958’de ise Anayasa’da ikinci resmi dil olarak yerini aldı. Tüm bunlara rağmen Kürtler kendilerini yönetimde özgür olarak ifade edemeyince, Arap milliyetçiliği Nasır’la birlikte yeniden şahlanınca Kürtler Irak’ta sorunlarının çözümü için bir kez daha silaha sarıldı. Irak’ta 30 yıl süren son çetin savaş 1961’de başladı. Buna rağmen diyaloglar kesilmedi, taraflar görüştü. 11 Mart 1970’te Mele Mustafa Barzani ile Saddam bir otonomi anlaşması imzaladı. Irak’ta iktidar peşmerge güçleri karşısında zor durumda kalmıştı ve anlaşmayı imzalamaktan başka çaresi yoktu. Otonomi anlaşması, 1975’te İran ile Irak’ın Cezayir’de anlaşması ile resmen değil ancak fiilen bitirildi. Irak’ta iktidar bu antlaşmayı fırsat bilerek Kürtlere karşı yeniden büyük bir savaş başlattı. Buna rağmen otonomi anlaşması ile kurulan Kürdistan Bölgesel Parlamentosu kapatılmadı. Koruculara sahte bir Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) kurdurularak bunlar da parlamentoya vekil olarak atandı. Bununla da yetinilmedi, 1983’ten sonra Enfal operasyonları başlatıldı. Biat eden Kürtler paraya boğuldu. Diğerleri sürüldü, katledildi, yok edildi. Enfal operasyonlarında tam 182 bin Kürt yaşamını yitirdi.
Tüm bunlar yapılırken bir Kürdistan Parlamentosu vardı, devlet Kürtçe yayıncılık yapıyordu, biat edenlerin, el pençe divan duranların, etliye sütlüye karışmayanların petrol zengini Irak’ta bir ekonomik sorunları da yoktu.
***
Sonuç mu? Şu çok somut: Aradan 100 yıl da geçse Kürtler, sorunu olan farklı aidiyetler, farklı inanç grupları, ‘Hah, tamam, bu adım benim sorunumu çözer’ demedikçe, çözüm için atılan adımların hiçbirinin kıymeti yoktur. Hele elinde silah olan bir grup var ve siz de silahı durdurmak istiyorsanız, silahı kullanan ile anlaşmaktan başka çareniz de yoktur. Ötesi, oyalamadır. Her oyalama ise bu ülkede ne yazık ki genç insanların ölümüdür.