Vedat Türkali’nin epeydir üzerinde çalıştığı romanı “BİTTİ BİTTİ BİTMEDİ” Ayrıntı yayınlarından 2 gün önce çıktı.
Romandan bir bölüm şöyle; “Dede yandaki komodinin çekmecesinden içinde onlarca Ermeni ismi olan bir liste çıkardı. Seç bakalım içinden bir isim benim için dedi. Yalnız Hınçak olduğumu unutma. Bu dede, Türkiye’deki azınlıklar içinde, 1924’te Beşiktaş Akaretler’de Dr. Şefik Hüsnü’nün evinde kurulmuş ve komintern’e üye olmuş bir partinin, TKP’nin kurulmasında payı olan Hınçak partisi’nin bir üyesidir. Sosyalist Hınçak Partisi’nin başına gelenleri bilir misin? Nerden bileceksin. 1914 yılının Haziran’ında Talat, Enver, Cemal Paşalara suikast yapılacağı ihbarı ile Hınçak Partisi üyesi 120 kişi gözaltına alındı. Bunların 49’u tutuklandı. Davaları yaklaşık bir yıl sonra sonuçlandı. Paramaz da vardı aralarında. Partimizin merkez komitesinden. 15 Haziran 1915’te Paramaz ve 19 yoldaşımız Beyazıt Meydanı’nda asıldı. İdamların tek Ermeni tanığı Papaz Kalust Boğosyan yazdı bunları. Paramaz’ın idam sehpasında dedikleri sana tanıdık gelecektir. İlk önce Paramaz’ı çıkarmışlar darağacına. İdam sehpasında; “siz, sadece bizim vücudumuzu yok edebilirsiniz, fakat inandığımız sözleri asla… Ermenilik, ülkenin doğusunda özgür ve sosyalist Ermenistan’ı selamlayacaktır!” diye haykırdıktan sonra ip boğazını sıkarken son sözleri; ‘Yaşasın Sosyalizm, Yaşasın Ermenistan’ olmuş. Partiye yürekten bağlıydı Paramaz. Bak! Partinin tüzüğü var burada dedikten sonra tekrar çekmeceyi açmıştı Dede, dokuz-on sayfalık bir kağıt tomarı çıkardı…”
Romanın tanıtım bülteninde de yer alan bazı yazarların yorumu ise şöyleydi;
Doğan Özgüden: (…) Ustalıklı roman akışının yanı sıra kullanılan tarihsel veriler, Vedat Türkali’nin kitabına Ermeni sorunu konusunda gerçekten değerli bir belge niteliği kazandırmış. Soykırımın canlı tanığı Dede’nin siyasal örgütlenmeler üzerine anlattıkları da son derece önemli. Genelde azınlıklar, özelde ise Ermeni, Rum ve Kürt kırımları konusunda TKP’nin, hatta genelde Türk solunun tavrı, bazı istisnalar dışında, pek de tutarlı olmadığından, bu tarihi yaşamış bir Ermeni şahsiyetin bu konudaki değerlendirmelerine keşke daha geniş yer verilebilmiş olsaydı. (…) Her halükârda kitap, 1915’in 100. Yıldönümü’nde bu konuda yayımlanan ve yayımlanması beklenen birçok eser arasında önemli bir yer tutacak.
Haluk Gerger: (…) Bildiğim kadarıyla, hassas ve örselenmiş ruhları müzikle tedaviye başlamak iyi bir yöntem. Siz de, sözcüklerin ve yazının müziğiyle benzer bir şey yapıyorsunuz. Sanatın ve sanatçının böylesi bir derman olma, tabiplik görevi de var herhalde. Hastalığıyla yüzleşmeye zorlananlarda, ilk başlarda, büyük öfke patlamaları da ortaya çıkabiliyor. Siz böylesi patlamalara da yüreğinizi siper etmektesiniz kuşkusuz. Bu da henüz insani aşamaya geçememiş sınıflı toplumlardaki (gerçek) aydın-Sanatçı’nın kara yazgısı olmalı. Bir “psikiyatri seansı” gibi algılanmalı yazdıklarınız (…)
Nihat Behram: (…) Kürt meselesi, Ermeni meselesi, faşizm, Anadolu isyanları, katliamlar, ırkçılık, sosyalist mücadele, Ortadoğu’da olanlar, Nazi dönemi, Evren dönemi gibi hem güncel hem tarihi birçok konuda (…) ve de Ermeni sosyalisti Paramaz’ın Beyazıt’ta asılması ve son sözleri gibi çok ama çok önemli ve çarpıcı simgelerle (…) onun duygusunun bizim Erdal Eren’imizle örülmesi gibi çok anlamlı, derinlikli bir kurguyla (…) içine düştüğüm bu romandan hazine bulmuş da zenginleşmiş olarak çıktım.
Vedat Türkali Pınar Doğu’nun kendisiyle yaptığı bir röportajda, kitaba dair şöyle demişti;
Yeni romanınız Bitti! Bitti! Bitmedi!’nin konusu nedir, ne zaman okuyabileceğiz? ,
Diyarbakır ve Adana cezaevinde başlıyor, İttihat Terakki dönemine dönüyor. 1915’i anlatacağım. Bahsettiğim Kürtlerin, Ermenilerin hepsi yaşamış kişiler, anlattıklarımın hepsi gerçek. Hepsi belgelere dayanıyor. Altı yedi ayda tamamlamayı düşünüyorum.
Romanınızın adı neden Bitti! Bitti! Bitmedi! Bitti sanılıp da bitmeyen nedir?
Romanın son cümlesi:” Bitti mi?” olacak. Hayat bir devinim ve diyalektik üzerine kurulu. Hiçbir şeyin bitmediğini, zulmün bitti denilse de devam ettiğini kastediyorum. Söyleyecek sözüm var daha. Kalp, tansiyon yok bende. Hikmet Kıvılcımlı içkiyi sevmezdi. Ben de alışmadım. Hayatta iki gerçeği erken farkettim. Birincisi sigaranın zararını, hiç sigara içmedim. Bir de şair olmadığımı erken yaşta anladım.
İstanbul şiirinizde “sen ne güzelsin kavgamızın şehri” diyorsunuz. İstanbul hâlâ kavgamızın şehri. Gezi Olaylarıyla büyük bir direnişe tanıklık etti bu güzel şehir. Şimdi de 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için mücadele veriyoruz. “İstanbul” şiirinizi ne zaman ve hangi duygularla yazdınız?
Eşim Merih Pirhasan için yazmıştım. İstanbul’da değildim. Eşim doğum yapmıştı, Deniz (Türkali) dünyaya geldi. İkisini de göremiyordum. O duygularla, hasretle yazdım. Daktilo bile etmemiştim. Sonra Bir Gün Tek Başına da yer aldı. Besteleyip şarkı yaptılar. Edip Akbayram çok güzel söyledi. Marş haline geldi. Sağlığım nedeniyle evden pek çıkamıyorum. Gezi’ye gidemedim. Ama kalbim o güzel çocuklarla birlikteydi.