Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Sedat Ulugana: Çözüm Lozan’ı lağvetmek değil, demokratik bir anayasanın teşkilidir

    23 Mayıs 2025

    ‘İç cephe’nin sözleşmesi: Yeni anayasa

    23 Mayıs 2025

    Mahir Sayın: Yeni çıkış sosyalistler açısından sağlam bir başlangıç noktası

    22 Mayıs 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      Ahmet Saymadi’nin ilk duruşması: “Tutukluluk halinin devamına…”

      21 Mayıs 2025

      Tarihin sustuğu yüzyıl: Kürtler, Lozan ve barışın hikâyesi

      18 Mayıs 2025

      Demokratikleşme 19 Mayıs’la yüzleşmeden olmaz

      18 Mayıs 2025

      Gerilla’nın devletle bütünleşme örneği olarak Mujica ve Ortega

      17 Mayıs 2025

      Tarihi bir dönemeç: PKK’nin feshi ve barışın kapısı

      14 Mayıs 2025
    • Seçtiklerimiz

      Sedat Ulugana: Çözüm Lozan’ı lağvetmek değil, demokratik bir anayasanın teşkilidir

      23 Mayıs 2025

      ‘İç cephe’nin sözleşmesi: Yeni anayasa

      23 Mayıs 2025

      Mahir Sayın: Yeni çıkış sosyalistler açısından sağlam bir başlangıç noktası

      22 Mayıs 2025

      Üniversite gençliği çağırıyor!

      22 Mayıs 2025

      ‘Terörsüz Türkiye’ sınıfsız Türkiye mi?

      22 Mayıs 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Mahir Sayın: Yeni çıkış sosyalistler açısından sağlam bir başlangıç noktası

      22 Mayıs 2025

      Tsitsekun’un 161’inci yılında: “Yas günü”nün ötesine nasıl geçeceğiz?

      21 Mayıs 2025

      Bir Türkiye hikâyesi olarak Golik: ‘Görülmüştür’ damgalı Kürtçe mizah dergisi, nasıl dava konusu oldu?

      21 Mayıs 2025

      Gençler geleceksizliğe mahkum edilişilerine baş kaldırıyor – Ertuğrul Kürkçü

      23 Mart 2025

      İzmir’in kadın itfaiyecileri ve muhtarları

      16 Mart 2025
    • Dosyalar
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Üniversite hareketi üzerine 1 – Gökay Işık

    Üniversite hareketi üzerine 1 – Gökay Işık

    Siyasi Haber15 Eylül 2015
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Üniversite örgütü üzerine yazıları benim ve bir grup insanın tartışmalarının bir sentezi olarak ortaya çıkmıştı. Şimdi ise üniversite örgütünden üniversite mücadelesine geçiş yapalım. Bugün üniversite mücadelesinin dinamikleri neler, her şey “tıkır tıkır” mı gidiyor, üniversite gençliğinin bütününde yeni bir yaşam kurma umudunu yeşerten bir canlılık söz konusu mu, üniversite gençliğinin sorunları neler gibi çoğaltabileceğimiz soruların yanıtlarını bir önceki yazılarda olduğu gibi bir “belirlenim” yapmadan “bugünün eleştirisi” dahilinde genel ve ilkesel hatlar ortaya koyarak yanıtlamamız gerekiyor.

    Üniversite mücadelesinin dinamikleri nelerdir? Bu soruya sınırlayıcı bir cevap vermek mümkün değil. Üniversite mücadelesinin dinamikleri üniversitenin öznelerini kapsar; bu özneler öğrencilerden, akademik personeli ve işçilerdir. Ancak bu öznelerin kendi içinde hem sınıfsal hem de yaşam pratiklerince birçok farklılık söz konusudur. Bu anlamda bu mücadeleyi bütünsel bir şekilde götürmek farklı disiplinleri ve politikleşme alanlarını bir bedende toplamayı gerektirir.  Bu yazının konusunu ve sınırını üniversite mücadelesinin en önemli dinamiği olan öğrenciler oluşturuyor.

    Öğrenciler, Türkiye tarihinin geneline bakıldığında Üniversite hareketinin öncülüğünü yapan kitledir. Genel olarak Turan Emeksiz’lerden başlayan 68’ ile birlikte bizleri Deniz, Mahir ve İbrahim’lerle devam eden öğrenci mücadelesi özellikle 70’lerde üniversite alanından taşıp işçi sınıfıyla da temas içine giren bir pozisyona gelecek kadar güçlenmiştir. Fakat 80’ darbesi ve sonrasında Türkiye Devletinin gençler üzerinde kurduğu hegemonya, gençleri politik alanın dışında tutmaya zorlamıştır. Bugün dahi bu süreç devam etmektedir. Fakat elbette ki bu süreçler her yerde aynı şekilde devam etmemiştir. 90’lar Kürdistan için bir kalkışma(serhildan) yılları olmuş ve Kürt hareketi kendisini politik bir hareket olarak ortaya çıkartmıştır. Türkiye’de ise durum bir kalkışma halini almamış; her ne kadar üniversite hareketi içinde büyük bileşenler oluştursa da bu 70’lerdeki gibi tarihsel bir kopuş ve gelenek yaratamamış ve 2000’lere gelindiğinde ise etkisini bir hayli yitirmiş ve parçalara ayrılmıştır. Bugün üniversite hareketine baktığımızda bu parçalanmışlığın devam ettiğini ve üniversitenin tamamını kapsayan bir “öz örgütün” üniversitelerde olmadığını; Gezi isyanıyla beraber de örgütsel “patlamaların” yaşanmadığını tabiri caizse insanların örgütlü bir hayat akmadığını görüyoruz. Bunun nedenlerini ikili bir analizle inceleyelim: devlete bağlı nedenler ve üniversite hareketine bağlı nedenler.

    Devlete Bağlı Nedenler

    Türkiye Devleti, kurulduğu aşamadan itibaren katliamcı bir devlet geleneğine sahiptir. Bu katliamcı geleneğini bir ulus devlet inşasında diğer bütün halklara uygulamıştır. Zulüm çekmeyen, asimilasyon tehdidi içinde olmayan hiçbir Kürt, Ermeni, Rum, Çerkez, Arap yoktur bu coğrafyalarda… Sadece halklara nasip olan katliamcı bir gelenek değildir bu gelenek öğrencileri de içine almış ve katletmiştir. Deniz, Yusuf ve Hüseyinleri; onları kurtarmak isteyen Mahir’leri, 10’ları da katletmiştir; İbrahim’i de katletmiştir. İşçileri “kaza” adındaki cinayetlerde kaybetmek yetmezmiş gibi hak arama sahasında Taksim meydanında katletmiştir. Kadınları her gün her saniye bir erkeğin iktidarı altında katletmiştir. Ancak biraz daha Gramscian terimlere doğru yönelirsek devlet bu katliamcı geleneğini her zaman “zor” ile sürdürmemiştir. Özellikle “mevzi savaşları”nda pozisyonunu genişletmeyi ideolojik aygıtları yoluyla hegemonya kurarak -halkın “rıza”sını alarak- ilerletmiştir. Bugün AKP iktidarıyla gelinen nokta budur; AKP iktidarının halk üzerinde kurduğu hegemonya kırılamamaktadır. Bu elbette öğrenciler için de böyledir. Gezi İsyanından sonra üniversite örgütlerinde örgütsel bir “patlayış” olmamış ve stabil durum devam etmiştir. Bunun devlete bağlı nedenleri ideolojik araçlarını çok etkin kullanması ve mevzi savaşında konumunu kemikleştirerek ilerlemeye çalışmasından ileri gelmektedir. Burada öğrencilerin üniversite hareketi içine devlete bağlı nedenlerden dolayı girmemesi “güçlü bir devlet”, “yenilmez bir polis ordusu”, “astığı astık kestiği kestik bir başbakan”, “öğrenciliğinin yanmaması”, “etliye sütlüye bulaşmadan para kazanma isteği”, “hayata bir kere geliyor ne gerek var bunca uğraşa, değişmez ne de olsa” görünümüdür. Korku üreterek; güç üreterek, değişmezlik üreterek toplumun ve dolayısıyla öğrencilerin örgütlenme kanalları “rıza” yoluyla kapatılmaktadır.

    Üniversite Hareketine Bağlı Nedenler

    Türkiye Üniversite hareketinin çok genel bir tarihçesini yukarıda verdik. Üniversite hareketi en önemli sınavını 68 ve 78 yıllarında verdi ve toplumsal hareketlerin ön açıcılığını yapmaya çalıştı. Bunda her ne kadar “yenilse” de bir geleceğe dair bir miras bırakmasını bildi. Bu miras “somut durumun somut tahlili” diye adlandırabileceğimiz bir ilkenin stratejik ve taktiksel anlamda Türkiye koşullarına uyarlanmasından başkası değildir. Bugünün somut durumun somut tahliline girişmek ise üniversite hareketi için bir “amaç” ve bir “programatik” hiç olmadı. Üniversite hareketi “geleneğin” üstüne koyarak onu zenginleştireceğine “cepten yemeye” devam etti. İdeolojinin yerini, öğrenci önderleri üzerinden yapılan “ajitasyon” aldı ve öğrenci hareketi bir ajitasyon sınırının ve bu ajitasyon sınırının oluşturduğu “ahlaksallığın” içerisinde kaldı. “Aydın” bir üniversiteli kimliğiyle halka bilgi “taşıyarak” halka gitmeyi denedi. Halkın zaten içinde olduğunu unuttu. Halkı aydınlattığı “bilgilerin” ne kadar “iktidar” eksenli olduğunu sorgulamadı. Bilimsel bir üniversite dedi ama “bilimcilik” ve “bilim” ayrımını tartışmadı. Anadilde eğitim dedi belki ancak bunu stratejik bir program dahilinde kullanmadı, bunun için çalışmalar yürütmedi ve bu kısmı “sloganlara” bıraktı. Eşit dedi ancak “neyin eşitliği” sorusuna cevap vermedi. Parasız bir eğitim talebini piyasacılıkla ilişkilendirdi ancak bunun mümkünlüğüne dair aydınlanmacı kampanyalar haricinde bir program yürütmedi. Fakültelere inmek gerek dedi ancak derse girmedi; derse girmeyince bu alandaki akademik tartışmalardan ve bu tartışmalara yapılacak olan katkılardan uzaklaştı; “mekan”ın politik bir “özne” olduğunu unuttu ve belki de akademik ve demokratik mücadelenin en mikro alanı olan “sınıf”ı dışladı ve dışarıda bir masada otururken buldu kendini. Bu masada oturuşlar ise “tecrübeli” takımları oluşturdu. Böylelikle bir “tecrübeli” ekip ile tecrübeli olmayan yeniler arasında sosyal ilişkiler ağı, hayatın içinde var olan hiyerarşileri oluşturdu: “abiler/(söylemsel olmasa da davranışsal)ablalar”

    Yukarıdaki iki sebebi ilişkilendirirsek, devletin uyguladığı hegemonyaya karşı çıkarılan ses “militanlık” adı altında, içi boşaltımış bir “karşı çıkış” olarak politikleşemedi. Eylem üretti ancak söz üretemedi. bir’i beş etti; beş’i ise bir fakat hayattaki karşılık bir birdi; beş ise beş… Böylelikle devletin hegemonyasına karşı bu hegemonyayı kırıcı bir hamle yapamadı ve mevzi savaşında ise hep geriledi.

    Sonuç yerine

    Gezi’nin yıldönümüne geldiğimiz şu günlerde üniversite hareketinin yerinde saydığını göstermektedir. Bu yerinde saymayı emekleme pozisyonuna geçirecek olan; bu hegemonyayı kıracak olan öğrencilerin yerelini, sınıfını, bölümünü, arkadaşlarını tanıyarak; akademik ve demokratik taleplerinin neler olduğunun ve ne anlama geldiğini bilerek; yıkmak ve kurmak istediği yaşamın tüm ayrıntılarını politik bir netlik içinde kavrayarak, mekanın bir özne olarak konumlandığını ve politik olduğunu unutmadan ve bunun da üniversitelerde en mikro alanının sınıf olduğunun bilincine vararak aktif bir karşı hegemonya üretebilecek özneler haline gelmekten başkası değildir. Bugün üniversite hareketi bir kitle hareketi olarak “kitlenin politika ürettiği” bir yerdir; küçük bir “tecrübeliler” grubunun politika ürettiği bir yer değildir. Gezi’den sonra görülmüştür ki, üniversite gençliğinin kalbi örgütlenme anlamında aşkla çarpmamaktadır. Üniversitelerin böylesine piyasaya açıldığı, eğitimin “bilimsel” niteliklerinin yok edildiği bir durum hüküm sürerken, gün geçtikçe zamlanan ulaşım, barınma, beslenme, kültür ve sanat aktivitelerine; bir arkadaşıyla bir yerde sohbet edecek, maddi imkansızlık durumlarına kadar “öğrencilik hayatına” bulaşmış bu bedenlerin; Gezi’de sen benim hayatıma, yeşilime, nefes alış verişime karışamazsın Tayyip, “kes sesini” diyen bedenlerin bu kalp ritimsizliğini doğru okumalıyız. Belki de “örgütlenme nedir” sorusunu tartışmalı ve tartıştırmalıyız.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    Kürt Dili Bayramı, ana dili ve sağlık

    14 Mayıs 2025

    Bahçeli’nin ‘totaliter’ fantezileri

    3 Nisan 2025

    RTÜK Başkanı Şahin’den ‘boykot’ açıklaması: Destek veren kanallar takip edilip gereği yapılacak

    2 Nisan 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Siyasi Haber

    Ahmet Saymadi’nin ilk duruşması: “Tutukluluk halinin devamına…”

    Mehmet Murat Yıldırım

    Tarihin sustuğu yüzyıl: Kürtler, Lozan ve barışın hikâyesi

    Tolga Güney

    Demokratikleşme 19 Mayıs’la yüzleşmeden olmaz

    Burak İmrek

    Gerilla’nın devletle bütünleşme örneği olarak Mujica ve Ortega

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Siyasi Haber

    Sedat Ulugana: Çözüm Lozan’ı lağvetmek değil, demokratik bir anayasanın teşkilidir

    Kansu Yıldırım

    ‘İç cephe’nin sözleşmesi: Yeni anayasa

    Siyasi Haber

    Mahir Sayın: Yeni çıkış sosyalistler açısından sağlam bir başlangıç noktası

    Onur Hamzaoğlu

    Üniversite gençliği çağırıyor!

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    Emeğin Son Çaresi: Boykot Stratejisini Anlamak – Eric Dirnbach

    7 Nisan 2025

    Ankara Tabip Odası, TTB, KESK, TMMOB: Barışçıl protesto haklarına müdahaleye son verin

    28 Mart 2025

    DİSK ve KESK’ten adliye önünde açıklama

    26 Mart 2025
    KADIN

    Kadının İnsan Hakları Derneği, İstanbul Sözleşmesi’ni AİHM’e taşıdı

    3 Mayıs 2025

    DEM Parti Kadın Meclisi’nden Saadet Partisi’ne ziyaret

    14 Mart 2025

    Kadınlar Taksim’de yasağa rağmen yürüdü: Susmuyor, isyan ediyoruz

    8 Mart 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.