İnşaat işçisi Sıtkı Aydın’ın Meclis önünde bedenini ateşe vermesinin yankıları sürerken, sabahtan akşama kadar keser sallayan ve hafta sonu tatilleri bile olmayan işçilerin çalışma koşulları, Türkiye’de inşaat işçisi olmanın ne demek olduğunu özetliyor.
İnşaat işçisi Sıtkı Aydın’ın ekonomik nedenlerle Meclis önünde bedenini ateşe vermesiyle birlikte gözler bir kez daha inşaat işçilerinin çalışma koşullarına çevrildi.
Aydın’ın, inşaat işçilerinin ücretlerini alamadığını belirtmesi ve bu nedenle zor günler yaşadıklarına dair anlattıkları, her inşaat işçisinin yaşadıklarıyla benzerlik gösteriyor.
İzmir’in Konak ilçesinde yapımı devam eden 5 katlı bir apartmanın inşaatında çalışan işçiler de kentte hakim olan yağmura rağmen hınca hınç keser sallıyor. Herhangi bir güvenlik önleminin olmadığı inşaatta çalışan işçilerin ellerinde ne bir eldiven ne de başlarında bir baret görmek mümkün. Yine İzmir’in tepelerine kurulan inşaatların onlarca metre derinliğine kurulan temelleri, olası bir göçük durumunda facianın yaşanmasına yol açacak durumda. Buna rağmen, güvenlik önlemi için inşaatın olduğu yere paravan kurularak şerit çekilmiş.
Paslı demirleri birbirine uzatan işçilerin arasında çocuk yaşta çalışan işçiler de ağır çalışma koşullarına maruz kalıyor.
Çamur içinde çalışmak zorunda kalan işçiler, ağır çalışma koşullarına rağmen iş kaygısıyla konuşmamayı tercih ediyor. Bir inşaat işçisi, “En azından bu işi bulduk. Bu da elimizden gitmesin” sözleriyle işini kaybetme kaygısını dile getiriyor. Bir başka inşaat işçisi de, “Biz kapı önüne konmak istemiyoruz” diyor.
‘Hafta sonu bile çalışmak zorundayız’
Tüm yaşananlar, beraberinde Sıtkı Aydın’ın bedenini ateşe verecek hale getirilmesini özetlerken Mezopotamya Ajansı’na konuşan inşaat işçisi Osman Güngöz (35), çocuk yaştan itibaren inşaatlarda çalıştığını söyledi. Çocukluğundan bu yana inşaat işçisi olmasına rağmen herhangi bir sendikal hakları olmadığını belirten Güngöz, sosyal güvencelerinin de asgari ücret üzerinden ödendiğini ifade etti. Kendisi gibi tüm işçilerin borçları olduğunu dile getiren Güngöz, emeklilik haklarının da asgari ücret üzerinden belirleneceğini söyledi. İnşaat işçilerinin yevmiye (günlük ücret) usulüyle çalıştıklarını belirten Güngöz, bir gün işe gitmediklerinde ücret alamadıkları gibi hafta sonu bile çalışmak zorunda olduklarını ifade etti.
‘Herkes rahat etsin diye ev yapıyoruz’
Geleceğe kaygıyla baktıklarını söyleyen Güngöz, “Bu koşullarda geleceğimizi nasıl kuracağız” diye sordu. Asgari ücretin bin 603 lira olmasına da tepki gösteren Güngöz, “Ben bugün bir kaza geçirsem bana verecekleri miktar ise belirli asgari ücretten olacak. Ayrıca malulen yani sakat kaldım diye emekli edecekler. Malulen emekli olsam da alacağım ücret bin 200 lira. Bu parayla nasıl geçineceğim” diye konuştu. Devletin işçiye sırtını döndüğünü belirten Güngöz, “Madenciler, kömürcüler, biz inşaat işçileri hayatımızı döküyoruz. Herkes rahat etsin diye ev yapıyoruz; ama biz ise sıkıntı içinde boğuluyoruz” dedi.
‘Sosyal hayatımız yok’
Kardeşiyle birlikte çocukluğundan bu yana inşaat işçiliği yaptıklarını belirten Hamza Yılmaz (40) da, inşaat işçilerinin haftanın 7 günü sabahtan akşama kadar çalıştığını belirtti. Çalışmanın yorgunluğuyla eve gittiklerini ve gün boyu dinlenmek zorunda kaldıklarını belirten Yılmaz, hiçbir sosyal faaliyetlerinin olmadığını söyledi. Uzaktan bakılınca hayatlarından memnun olduklarının düşünüldüğünü belirten Yılmaz, “Yazın; akşama kadar çalışıyoruz, kışın yağmur olsa da olmasa da çalışıyoruz. Kışın hafta sonu tatili yok. Yağmurun altında çalışıyoruz. İnşaata gidiyoruz, soyunacak, yıkanacak yerimiz yok” ifadelerini kullandı.
‘Sürekli bunalım içindeyiz’
“Biz artık devletten bir şey beklemiyoruz” diyen Yılmaz, Meclis önünde bedenini ateşe veren Sıtkı Aydın’ın yaşadıklarını anladıklarını ifade etti. Yılmaz, inşaat işçilerinin çalışma koşulları ve ekonomik bunalımlarının had safhada olduğunu belirtirken, işçilerin çaresizlik içinde ne yapacaklarına karar veremediklerini söyledi. Bir taraftan iş bulma, bir taraftan buldukları işi koruma, bir taraftan ücretlerini alamama, bir taraftan da toplumsal ve ailevi sıkıntılar derken sürekli bunalım içinde olduklarını belirten Yılmaz, Sıtkı Aydın’ın bedenini ateşe vermesini de, “Bu kadar sıkıntı içinde adam kendisini yakmasın da ne yapsın” sözleriyle anlattı.