Ekrem İmamoğlu’nu CB seçiminde saf dışı bırakmayı amaçlayan… (Kendisi için sorumluluk doğuran hiçbir kusuru olmadan 30 yıl önce alınmış bir diplomayı iptal ettirmek gibi akıl almaz işler dere kenarındaki keçilere bile hukuk diye anlatılamaz!) operasyonlar siyasette “darbe” olarak algılandı. Fakat “ekonomi programına” da ciddi bir darbe boyutu var. Gerçi şuna kaniyim; tek günde trilyonluk kayıplar bile, hiçbir maliyet, bu hükümeti siyasi gündeminden uzak tutamaz, tutmayacak. O yüzden böyle bir zamanda para pul konuşmanın faydası var mı emin değilim. Merak edenler için yazayım… Çarşamba gününün görünür maliyeti 2-3 trilyon TL civarındadır! Türkiye’nin imajına, yatırım ve varlıklarının değerine vurduğu darbenin, enflasyon olarak 85 milyona yükleyeceği maliyetin hesaba gelebilir tarafı yok!
Kaba bir hesap yapalım:
18 Mart günü itibariyle (TCMB) dolar kuru 37 lira.
Operasyon sonrası önce yabancı çıkışı, carry trade çıkışı ve ardından yerlinin dövize koşmasıyla dolar fırladı.
19 Mart günü (41 lirayı gördükten sonra MB’nin 10 milyar dolar rezerve patlayan müdahalesi ile) 38 lira!
Bazıları bu 1 TL’lik fark için “pek de bir şey de olmamış” diyebilirler ama bu 1 liranın Türkiye’ye maliyeti sadece döviz borçları nedeniyle 750 milyar liradır!
526 milyar dolar dış (döviz) borç var.
Bunun 220.8 milyar doları kamunun, 266,6 milyar doları özel kesimin.
Devletin 220,8 milyar dolar dış borcunun üzerine 30 milyar dolar iç döviz borcunu, üzerine 150 milyar dolarlık garanti yükü, koyalım. Devletin gerçek döviz borcu 500 milyar dolar civarına geliyor. Dolayısıyla, doların her 1 TL değer kazanması 500 milyar TL yük getiriyor. Özel sektörü eklersek 750 milyar TL!

Şirketler, kur koşullarının elverişliliği sayesinde son zamanlarda içerden de döviz cinsi kredilere yönelmişti. BDDK verilerine göre 14 Mart itibariyle 180 milyar dolar civarında. Ekonomi gazetesi bu kredilerin TL karşılığının bir günde 500 milyar lira arttığını tahmin etmiş.
Kamu bankalarının (maliyetini kestiremediğim desteğine rağmen) Borsa’daki %8,7 düşüşün maliyeti 40 milyar dolar olarak tahmin etmiş ekonomi gazeteleri. Yani oradan da 1,5 trilyona yakın kayıptan söz edebiliriz.
Diğer maliyetler?
Morgan Stanley, borsadan çekildiğini açıkladı.
Londra’da 1 hafta vadeli swap faizlerinin yüzde 100’ü geçmesinden sonra Citibank, TL pozisyonlarını kapattı.
TCMB’nin faiz indirim takvimi, çok muhtemel, geriye gitti. Buradan kredi kullanan kesimlere doğacak maliyeti kestirmek mümkün değil.
Kur artışı ve programın aksamasının enflasyon üzerinden maliyeti 85 milyon ödeyeceğiz. Maliyetini kestirmek mümkün değil!
5 yıllık CDS’ler 23 baz puan arttı. Türkiye’nin borçlanma maliyeti arttı. Not kuruluşlarının takvimlerinin geri atıldığını tahmin etmek mümkün. Hazine artık daha yüksek faizle borçlanacak.
İlk kez bu kadar derin tepki
İlk kez Türkiye ekonomisi bir siyasi tutuklamaya bu kadar derin tepki veriyor. Piyasalar kelimenin tam anlamıyla allak bullak oldu. TÜSİAD yöneticileri gözaltına alındığında -ki doğrudan sermaye kesimine yönelik bir işti- piyasalarda bu kadar derin bir tepki gelişmemişti.
Bunu öngörmemiş olmalarını düşünemeyiz. Ama ekonomi yönetimi için söylüyorum bunu. Yoksa, dediğim gibi iktidarın siyasi gündemini izlerken maliyete filan aldırdığını hiç sanmıyorum.
Ekonomiyi zor günler bekliyor. Altın ve dövizde büyük stres biriktiğini tahmin edebiliriz. Yüksek tatlı kâra gelen yabancı zaten tetiktedir. Yerlide de altına, dövize sığınma eğilimi depreşmiştir. Kur çıktıkça enflasyonla mücadele işi zora girecek. Kur çıktıkça zam yağmuru gelecek. MB’nin kontrollü kurda kontrolü kaçırabildiği görüldü. Haliyle bir güven erozyonu da oldu.
Piyasalardaki oynaklık sürer mi?
Bugün Ekonomim gazetesinde var. Ekonomi Yazarı Hakan Güldağ, piyasa katılımcıları ile konuşup beklentilerini sormuş. Şöyle özetliyor:
– Gözaltıların tutuklanmaya dönüşmesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanmasının piyasada yeni oynaklıklar yaratabilir.
– Siyasi tansiyondaki artış ekonomide yeni risklere yol açabilir.
– Programın en önemli ayağı kur oynaklığının kontrol edilmesiydi. Bir günde bozulabiliyor olması oynaklık endişelerini canlı tutabilir.
– Para politikası bundan sonra daha az ciddiye alınabilir.
– Dolar 41, Euro 44 liraya gelene kadar gidişata adeta seyirci kalınması, TCMB’nin şokları yönetme becerilerine ilişkin soru işaretlerini artırabilir.
– Piyasalara müdahale ile geriye çekilmiş olsa da kurların geldiği düzey unutulmayabilir.
– Müdahale etmek için ‘yakılan’ milyarlarca doların yol açtığı rezerv erimesinin devam etmesi halinde kambiyo rejiminde yeni tedbirlerin kaçınılmaz hale gelebilir.
– Merkez Bankası’nın faiz indirim sürecini etkileyebilir ve yönetiminde kimi değişikliklere yol açabilir.
– Yabancı yatırımcıların Türkiye piyasasına güvenini zedeleyebilir.
– Enflasyon hedefinden uzaklaşılması sert tedbirlere yol açabilir.
Evet. Bunu söylemeye çalışıyordum. Ekonominin siyasetten tamamen ayrı, izole bir kompartıman olmadığını söylemeye çalışıyordum. Türkiye’de siyasetin gündeminin ve işleme biçiminin, ekonominin kendi yolunda gitme lüksünü elinden alacağını; Şimşek’in işbaşına çağrılmasının yanıltıcı olmamasını, bunun erken bir duvara toslama riskini savuşturmakla ilgili olduğunu söylüyordum. Siyasetteki tek adam rejiminin ekonomiye uzanan uzvunun da tek dağıtımcı olarak inşa edilmekte olduğunu, bir çeşit emirlik ekonomisi inşa edileceğini; bunun, “piyasa ekonomisi” olarak kurgulanmış düzeni yıkacağını, yıkmakta olduğunu, süreç işledikçe iki ayrı sistem diskinin sürtüneceğini ve balataların yanacağını tahmin ediyordum.
Türkiye… Hikâye patikasında Avrupa’ya yürüyen Türkiye, çok fazla örselenmiş kötürüm demokrasisinin son kurallarını da iki gün önce terketti.