Tam da hükümetin CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar başlattığı bir dönemde, Özlem Hanım’ın ani siyasi manevraları akıllara tek bir soruyu getiriyor: Ne kadar derin bir bataklığın içindesiniz ki, kurtuluşu karşı safta arıyorsunuz?
Cesaret, kirli dosyaların üzerine gitmektir; şeffaflık, her iddiayı belgeleriyle yanıtlamaktır. Ama Özlem Çerçioğlu için “cesaret” hiçbir zaman bu anlamı taşımadı. O, hiçbir zaman gerçekten cesur olmadı; her zaman kendini korumayı, risk almamayı, güvenli limanlarda kalmayı seçti. Şimdi de yargı kapısını çalmadan önce yeni bir siyasi çatıya sığınarak aynı korkaklığı sürdürüyor. Fırsat kollayan, kendi çıkarlarını korumak için en uygun zamanı bekleyen bir siyasetçi profili… Halkın bilmediği, belki de hiç bilmeyeceği yolsuzluk dosyalarının üzerini örtecek kadar kalın bir siyasi örtü arayışı…
Bu hikâyenin bir de faşizan bir yanı var. Özlem Hanım, kafasına uymayan ilçe belediye başkanlarını açıkça hedef alan, onlara düşmanca yaklaşan bir anlayışın temsilcisi. Etrafındaki ekibi devreye sokarak karalama kampanyaları organize eden, bu başkanların gelecek seçimde aday gösterilmemesi için genel merkeze sürekli bilgi taşıyan ve dayatan bir tavır… Siyasi rekabeti, partinin ortak menfaatleri içinde değil, kendi otoritesini pekiştirmek için kullanan bir yöntem bu.
Ve bu örtü, iktidarın CHP’li belediyelere operasyon çektiği bir dönemde tesadüfen mi bulundu? Elbette hayır. Bu, tam anlamıyla “bataklık refleksi”: su çekilmeye başladığında, çamurun içinde kalmamak için en yakın kütüğe atlamak. Ama ne yazık ki bu kütük, halkın değil, iktidarın kütüğü.
Bir zamanlar “Topuklu Efe” diye meydanlarda alkışlanan kişi, bugün “Topuksuz Efe” olarak siyasi tarihimize geçiyor. Çünkü topuklarını kaybeden sadece ayakkabıları değil, aynı zamanda cesareti, ilkeleri ve halkına verdiği sözler oldu. Ve belki de en önemlisi, anladık ki o cesaret hiç var olmamıştı; sadece korkunun ustaca gizlenmiş hâliydi.