VARBET DİRENYAN yazdı: “Tarihin kirli sayfalarında, baskıcı, faşist hangi diktatör döneminde yolun sonu nasıl göründüyse, bu çıkmazın içinde düşülecek en iyi son mutlaka kristal şeffaflığıyla görülmektedir.”
VARBET DİRENYAN
Yerel seçimlere birkaç hafta kala, uzun zamandır ekonomik çöküş, iflaslar, çöken inşaat sektörü ve gözlerden kaçması mümkün olamayan badirelerle başı fena halde derde girmiş olan AKP, sıcak paraya ve daha önemlisi saltanat huzuruna hasret kalmış, bayraktan ezana, konkordatodan soğana TDK’de yeri olan-olmayan her kavramı seçim malzemesi yapmaya devam ederken emekçi sınıfların, öğrencilerin, akademisyenlerin ve özellikle kadınların üzerine şiddet, baskı, ekonomik tansiyon gibi enstrümanlardan bozuk akortlu her notayı üfleyerek baharın güneşli günlerini ve açan çiçeklerin derin kokusunu Gebze’nin kimya akan lağım derelerine dönüştürmedeki ustalığını sergilemektedir.
Kendi seçim reklamlarını başka partilerin belediye sınırlarındaki parklarda çeken, biber gazı dumanında en güzel dudaklardan çınlayan protesto ıslıklarını ezanla örtüştürüp kafa kesmeyi kulluk etmek sananları sokağa döken, kendi cümlelerinde bile “efendilik yapmaya geldiğini” söyleyip sıklıkla sinir krizlerinde çınladığı belirgin, pastan çürümüş bir borazan ötüp duruyor bugünlerde.
Tüm eğitimli ekonomi uzmanlarını tasfiye etmiş, bakanlıklarını rantta uzmanlaşmış ailelere, katma değeri olan her alanı “parsel parsel” Katarlı şirketlere ayarı düşük altından tepsilerde sunan, döviz ve faizin tersinir ilişkisinde köşeye sıkışmış,”Türkiye şirket gibi yönetilmeli” demiş bir AKP’den söz ediyoruz.
Artık havuz medyasında Oscar ödüllü film de gösterse izlemeyen kendi kitlelerine sahte huzur pompalamak için varlık fonundan içi şişirilmiş Ziraat Bankası’nın 1,28’e inen konut kredisi faiz oranı ve 1,48 olarak açıklanan yapılandırma faiz oranı konusunda ortaya attığı dev yalan bile, kredi kartlarının yapılandırmalarının Ziraat Bankasınca üstlenilmesi gibi sadece iki gün sürdü. Yüksek faiz oranlarıyla kredi kullanan dar gelirli emekçi kesim, banka şubelerine akın etti ama, konut kredileri yapılandırılmalarının şu ya da bu sebeple yapılamayacağını öğrenerek var olan borçlarının batağında evlerine döndüler. Hatta 1,48’lik konut kredisi yapılandırma faizi hiç uygulamaya giremeden genel müdürlükçe geri çekildi ve web tabanlı şikayet siteleri emekçilerin şikayet feryatlarıyla dolup taştı.100 bin TL’lik, 10 yıl vadeli bir konut kredisinin etkin faizinden Ziraat Bankası’nın 250-300 bin TL geri ödeme aldığını düşünürsek ve yapılandırma ile bunun 50 bin TL’sini “kârından” zarar edeceğini düşünürsek, ne maaşıyla ne de emekli maaşıyla zaten bu miktarda bir krediyi ödeyebilme ihtimali bile olmayan emekçiler belki de zaten şikayet bile edemezler diye düşünen bir iktidarla karşı karşıyayız. Kısaca yalandan kim ölmüş? Açıkla bir yapılandırma faizi, nasılsa yapılandırmayacaksın. Ya da başka bir ifade ile vatandaşın zaten kendi parasıyla derlenmiş ürünleri tanzim satışlarda sadaka gibi zararına emekçilere satan iktidarın, yerel tacirleri belediyeler üzerinden, semt pazarları ve hallerde malını pazarlayanlara cezalarla saldırırken soğan depolarına, stokçulara baskın düzenlemiş gibi masallar sunup bakanlık kararnameleriyle otuz (30) ilde patates yetiştirilmesini yasakladığında bakanın en sıkı sosyal medya takipçisinin İngiliz bir patates cipsi üreticisi olmasının fark edildiği bir rezaletler silsilesini yaşamaya ve yaşatmaya alıştığını anlıyoruz.
Mutlaka emekçilerin buna bir sözü, bir itirazı olacaktır. Fakat bu düzeyde güldüren bir iktidara bu kez itirazın çıplak kralı giyinik tutmanın ya da yerel seçimlerde önemli belediyeleri kaybettirme gibi bir hülyanın ötesinde, Gezi iddianamelerinde anlatılanlara, tıpkı Gezi döneminde gaz atan polislere yapıldığı gibi gülümseme ve “nanik” yapma ile karşılık vereceğini yüksek bir sesle söyleyebiliriz. Çünkü tarihin kirli sayfalarında, baskıcı, faşist hangi diktatör döneminde yolun sonu nasıl göründüyse, bu çıkmazın içinde düşülecek en iyi son mutlaka kristal şeffaflığıyla görülmektedir. Emekçi halkların sessiz uzlaşması, bu karanlık dönemi ve onu üretenleri, yolsuzluklarıyla, bankalarıyla, havuzlarıyla, çakma akademisyenleri, savcı ya da hâkimleriyle birlikte kirli sayfalara gömecektir. Artık olanlara gülmekten, olmayan bir mizah anlayışına kavuşan kitleler mutlaka ortak, çağdaş, demokratik, insancıl, barış dolu ve âdil bir çözümde birleşecektir. Çünkü kararan ense artık kavrulmaktan soyulmaya, altından yepyeni bir deri görünmeye başlamıştır. Fakat ortada kesin bir durum vardır ve çıplak olan iktidarın kendisidir.