MUSTAFA PEKÖZ yazdı: Suriye’de çatışmasız bölgeler ve Ankara’nın çaresizliği
MUSTAFA PEKÖZ
Putin, Suriye’deki askeri ve politik gelişmeleri dikkate alarak dört bölgeyi kapsayan bir çatışmasızlık planını öncelikli olarak Trump’a önerdi. ABD savaş uçaklarınınım Suriye hava üssünü vurmasıyla başlayan gerginlikten sonra ilk kez ABD ve Rusya arasında Suriye için önerilen yeni bir proje üzerine resmileştirilmemiş bir anlaşma sağlandı. Suriye’nin dört bölgesinde uygulanmak istenen ‘çatışmasızlık’ projesi neyi içerdiği hiç şüphesiz ki önem arz ediyor.
Moskova, İran ve Şam ile görüşüp projenin askeri ve politik sonuçları üzerinde ortak bir anlaşma sağladıktan sonra bu öneriyi uluslararası kamuoyuna sundu. Erdoğan’ın Soçi ziyaretiyle bir bakıma Türkiye dikte ettirilen ‘çatışmasızlık’ bölgeler ne anlama geliyor? Bunun pratik yansıması nasıl olacak? Hangi örgütlerin bulunduğu bölgeler bu sürece dâhil olacak?
Suriye’de harita üzerinde gösterilen kırmızı bölgeler rejimin, sarı renkler PYD’nin, gri bölgeler IŞİD’i ve yeşil renkler El Nusra merkezli radikal İslamcı örgütlerin bulunduğu alanlardır. İki yıl önce İslamcı örgütlerin hâkimiyet alanına giren yeşil ve gri bölgeler, Suriye’nin topraklarının yaklaşık % 60’ını oluşturuyordu. Bugünkü somut verilere bakıldığında gri ve yeşil alanların hızla daraldığını rejimin ve YPD denetiminde olan bölgelerin ciddi oranda arttığı söylenebilir.
Suriye’de askeri ve politik denklemi belirleyen iki güç var: Esad rejimi ve PYD merkezli Kürtler. PYD/YPG Rakka’ya yönelik geliştirdiği askeri operasyonlarla merkez üs olurken, Esad rejimi İdlib kuşatmaya alan askeri stratejisini hızla uygulamaya koyuyor. Suriye bir bakıma Güney ve Kuzey olarak ikiye bölünmüş bulunuyor. Burayı kontrol eden güçler olarak PYD ve Esad rejimi, önümüzdeki süreçte politik çözüm için masaya oturacaklardır.
Suriye’deki askeri ve politik denklemin dışına düşen Ankara’nın önerileri ne Moskova ne de Washington tarafından kabul görüyor. AK Parti iktidarı özellikle Rojava bölgesinde askeri ve politik istikrarsızlığı geliştirmeye çalışıyor. Rojava’nın belirli bölgelerine ve Şengal’e yönelik yapmış olduğu hava saldırısıyla kendisinin de sahada olduğunu ve özellikle Rojava’da özerk yönetime izin vermeyeceğinin mesajını vermek istedi. Peki, Ankara’nın bu hamlesi etkili oldu mu? Çok net olarak söyleyebiliriz ki; Ankara ciddi bir hata yaptı ve Suriye’deki askeri ve politik gelişmelerin dışında kalmasının çok ötesinde; ABD-Rusya-PYD arasında tahmin edilenden çok daha güçlü bir ittifakın oluşmasına yol açtı. ABD ve Rusya askeri birlikleri Türkiye’nin sınır bölgelerine yerleştirildi. Özellikle YPG ile aynı safta yer alarak Türkiye’ye önemli mesajlar verdiler. Bölgede ABD-Rusya rekabeti olmasına rağmen Suriye’de tersine Türkiye’ye karşı YPG’nin yanında yer alarak, askeri ittifakın kiminle yapacaklarını böylelikle netleştirmiş oldular.
Ortaya çıkan sonuç çok net ve belirgindir: Rejimin artan askeri ve politik ağırlığına karşı denge oluşturabilecek tek güç olarak gösterilen ve asker sayısı 80 bine ulaşan YPG, ABD tarafından doğrudan ağır silahlarla donatılıyor ve destekleniyor. Türk ordusu, bundan sonra Rusya ve ABD tarafından müttefik düzeyinde desteklenen ve korunan YPG/YPJ askeri güçlerine karşı her hangi bir hava operasyonu ve kara saldırısı yapamaz. Böylelikle Türkiye’nin hava operasyonu tersten önemli bir işlev gördü ve YPG’nin askeri pozisyonu çok daha belirginleştirdi.
Suriye’de hâkimiyet alanını genişleten Rusya, uluslararası kamuoyuna sunduğu ‘çatışmasız’ bölgelerin oluşturması önerisi öncelikli olarak Ankara tarafından kabul gördü. Dahası Putin, hazırlanan planı, Soçi’de Erdoğan’a dikte ettirdi. Şunu net olarak ifade etmek gerekirse Ankara’nın artık net bir Suriye politikası bulunmuyor. Dengelere göre hareket etmek zorunda kalıyor. Ancak Moskova’nın dışında tek başına bir hareket planı çıkartması da artık pek mümkün görünmüyor. Erdoğan, ‘çatışmasız’ bölgeleri doğru gördüğünden değil Putin önerdiği için kabul etmek zorunda kaldı.
Peki, Putin-Trump ikilisi tarafından onaylanan ve Erdoğan tarafından kabul edilmek zorunda kalan dört bölgeyi kapsayan ‘çatışmasız’ planı neyi ifade ediyor? Plan, öncelikli olarak Moskova-Tahran- Şam hattında yapılan bir kısım toplantılar sonucu netleştirildi. Astana toplantısında ‘çatışmasız bölge’ planının garantör devletler olarak Rusya, İran ve Türkiye tarafından kabul edilmesi, özellikle Ankara’nın ciddi yükümlülük altına sokulmasıdır. Aynı şekilde Suriye’de Rusya ile sorun yaşayan ABD Başkanı bu planı desteklediğini açıklayarak çözümden yana olduğu mesajını verdi. Ankara’nın ‘çatışmasız bölge’ planına dâhil olmak istemesinin arka plan faktörlerinden biri de, ‘askeri ve politik olarak çok ciddi oranda zayıflayan Radikal İslamcı Örgütlere nefes aldırmak, özellikle askeri olarak kendilerini toparlayacak olanaklar yaratmaktır. Aynı şekilde yakında başlayacak olan İdlib operasyonunun askeri ve politik sonuçlarından olumsuz yönde doğrudan etkilenecek tek güç Türkiye olacağı açıktır. Çatışmasızlık önerisiyle İdlib operasyonunun geciktirilmesini düşünerek avantaja dönüştürme hesabı yapıyor.
Şam’ın Guta ve Dera bölgesi, İdlib’i çevreleyen birkaç kasaba, Lazkiye, Halep ve Hama çevresinde rejim tarafından kuşatılan ve esasen bir tehlike olmaktan çıkmış bazı kasabalar,‘çatışmasız’ bölgeler olarak ilan edildi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından ‘terörist’ görülen IŞİD ve El Nusra gibi radikal örgütlerin kontrol edildiği alanlar ise ‘çatışmasız’ bölgeleri kapsamıyor. Bu örgütlere karşı askeri operasyonlar devam edecek.
Örneğin radikal İslamcı örgütlerin denetiminde olan Halfaya, Qimhanah, Tayyipat Al İmam, Al Lataminah, Kafr Zayta gibi bölgeler, Rusya ve Rejim güçlerinin çok kapsamlı saldırısıyla karşı karşıyadırlar. PYD kontrolünde bulunan bölgeler bütünüyle ‘çatışmasız bölge’ kapsamının dışında tutulması, Rusya’nın çok bilinçli olarak tercih ettiği bir taktik plandır. ‘Çatışmasız’ bölgeler esasen stratejik yenilgi içerisinde olan İslamcı örgütlerin kısmen denetim altında tuttuğu alanlar ile Suriye’de stratejik dengeleri belirleyen PYD-YPG’nin kontrolünde olan bölgeler bütünüyle birbirinden tamamen farklıdır. Radikam İslamcı örgütler öncelikli olarak tasfiye edilmesi gereken güçler olarak değerlendirilirken, Ankara’nın bütün çabasına rağmen Suriye’de stratejik dengeleri belirlemede önemli bir rol üstelen ve IŞİD ile savaşan tek önemli güç olan PYD, politik çözüm sürecinin en önemli aktörü olarak ön plana çıkıyor. Bu bakımdan ‘çatışmasız bölge’ planı İslamcı örgütlerin tasfiyesinin bir aracı olarak değerlendirilirken, PYD ise tersine sorumlulukları artan bir güç olarak ön plana çıkıyor. Türkiye’nin de onaylamak zorunda kaldığı Doğu Halep bölgesindeki ‘çatışmasız’ alanlarının kontrolünde YPG sorumluluk alabilir. Ayrıca ‘çatışmasız’ bölgelerin oluşturulması, Türkiye’nin ısrarla önerdiği ‘güvenlikli bölge’ tezinin hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Ankara’nın önerdiği ‘güvenlikli bölge’ tezi bütünüyle Rojava sınırları içerisinde oluşturulmasına dayanırken, Rusya’nın uygulamaya koymak istediği ‘çatışmasız’ bölgeler, PYD’nin kontrol ettiği sınırlar dışında kalan yerlerden oluşuyor.
Astana görüşmelerinin bütün aşamalarında Radikal İslamcı Örgütlerin sorumluluğunu üstlenen Ankara’nın ‘çatışmasız bölgeler’ sürecinde de aynı görevi üstlenmiş olması, uluslararası ilişkilerde İslamcı örgütlerle olan bağının tescil edilmesi anlamına gelir. Bu sürecin dikkat çeken bir başka noktası da, AK Parti iktidarının radikal İslamcı örgütler üzerindeki etkisinin zayıflamaya başlamasıdır. Örneğin, Suriye’de savaşın içinde olan radikal İslamcı örgütlerin temsilcilerinin İran ve Hizbullah faktörü nedeniyle ‘çatışmasız bölge’ planına dâhil olmayacaklarını çok net bir şekilde ifade edip toplantıyı terk etmeleri, Türkiye’nin özellikle Rusya’ya karşısındaki etki gücünü kıracak olan bir faktördür. Peki, ‘çatışmasızlık’ planının başarılı olma olasılığı var mı? Bu soruya olumlu yanıt vermek oldukça zordur. ‘Çatışmasız’ bölgelerinin oluşturulmasının pratik bakımdan uygulanabilir şansı tahmin edilenden çok daha zayıftır. Bu bakımdan planı kabul ettiğini açıklayan Esad’ın ve PYD/YPG’nin bu plana özel bir misyon yükleyeceklerini pek sanmıyorum. Suriye’de politik sürecin dönüm noktasını ‘çatışmasız bölgeler’ planı değil, Rakka ve İdlib savaşının sonucu belirleyecektir. Rakka ve İdlib savaşlarının kazanılması Astana görüşmelerini anlamsızlaştıracağı gibi ‘çatışmasız’ bölgeler planı da fiilen sona erer. Bu bakımdan, Suriye’da İdlib ve Rakka merkezli savaş kesintisizce devam edecektir. Sonrası PYD’nin politik çözüm masasında aktif olarak yer aldığı yeni bir süreç başlayacaktır.