Geçen haftalar içerisinde Sri Lanka’da 1994-2005 yılları arasında Başkanlık yapmış Chandrika Bandaranaike Kumaratunga ile görüşme fırsatı bulduk. Sri Lanka’da uzun isimler nedeniyle siyasetçiler isimlerinin baş harfleriyle anılıyor. Kumaratunga’ya da CBK diyorlar. CBK, Başkan olduğu yıllar içinde Tamil Kaplanları ile bir türlü başarıya ulaşamamış iki barış süreci yönetmiş. Uzun zamandan beri siyasetten ayrı olan CBK sanırım eski bir Başkan’ın olabileceği en özeleştirel şekilde anlattı bize süreci. Kadın olmasının da kendine eleştirel bakabilmesinde rol oynadığını düşünüyorum. CBK yaşadığı ve başkalarına yaşattığı acı olayları kendi kişisel öznelliğini de katarak anlatmak konusunda oldukça inandırıcı bir efor sarf etti.
Sri Lanka’daki Tamil özgürlüğü meselesi ve Türkiye’deki Kürt özgürlük meselesi birbirinden birçok açıdan farklı. Sri Lanka’da egemen olan Sinhala halkının Tamillere diş bilemesi, İngiliz sömürgeciliği altında Tamillerin bir azınlık olarak Sinhalalara karşı kayrılmasından geliyor. Klasik İngiliz böl-yönet taktiği. Sömürgecilik biter bitmez Sinhala çoğunluğu kendi dilleri ve dinlerini ülkenin resmi dili ve dini olarak ilan ediyor ve Tamillerin eğitim alması ya da devlet görevlerinde yer almasının karşısına birçok engel koyuyorlar. Hindu Tamillere karşı Budist milliyetçilik kışkırtılıyor, seçim sistemi Tamil azınlığın kendini temsil etmesini engelleyecek şekilde yeniden düzenleniyor. Tamillerin önce silahsız olan mücadeleleri hiçbir sonuç vermiyor. CBK’nin babası örneğin, bir Sinhala siyasetçisi olarak Tamil dilinin de resmi dil olmasını savunur savunmaz, Budist bir rahip tarafından öldürülüyor.
Tamillerin 1983’teki silahlı saldırısından sonra -ki bu saldırıda 13 asker ölüyor- ülkenin her yerinde ama en fazla da başkent Colombo’da Tamillere korkunç bir pogrom düzenleniyor. En az 3000 kişi, birçoğu yakılarak öldürülüyor. Zaten ondan sonrası Tamil Kaplanları ve devlet arasında süren uzun ve kanlı bir savaş.
CBK’nin eşi de bir siyasetçiymiş. O da, şimdi Sri Lanka’yı yöneten partinin içindeki en büyük ortak olan JVP tarafından ılımlı bir sol çizgiye kaydığı için öldürülmüş.
Sri Lanka, Irak’tan sonra dünyada en fazla zorla kaybedilen insanın olduğu, savaşı soykırımla bitirmiş, silahlı solcu grupları -ki bunlar da aşırı milliyetçiymiş- ve onları destekleyen halkları onbiner onbiner öldürmüş bir ülke. Tamil Kaplanları da zaman içinde Marksizm’den tamamen milliyetçiliğe kaymış olduğu için ideolojik olarak ciddi bir dönüşüm yapamamış toplumda. Aşırı baskıcılaşmış, kendi içlerine ve rakiplerine dönük aşırı şiddet uygulamışlar ve bundan dolayı -bana göre fazlaca rahat bir biçimde- eleştiriliyorlar. Ama elbette ki verdiği şehitler, alt sınıfları kadrolarına alarak mobilize etmeleri ve özgürlük hayallerini diri tutmaları sebebiyle ne kadar eleştirilseler de anıları Tamil ülkesinde diri tutulmaya çalışılıyor. Korkunç bir devlet sansürüne rağmen.
Gerçekten Tamil Kaplanları’nın böylesine tarihten nasıl silindikleri çok önemli bir konu. Uluslararası bir komplo, aşırı Sinhala milliyetçiliğinin hegemonyası, Tamil Kaplanları’nı eleştirmenin entelektüel alanda bir artı değere dönüşmesi, Kaplanlar’ın kendi hataları, ideolojiden verdikleri taviz ve aşırı milliyetçiliğe kaymaları, kalan Kaplanlar’ın rehabilitasyon programlarında eritilmesi, her iki tarafın kayıplarını eşitleyen bir barışma projesinin finansı gibi çokça faktör var.
Konuyu dağıttım aslında. CBK iktidara üç vaatle gelmiş ve bu üç vaadi birbiri ile ilişkilendirerek: Barış, yolsuzlukla savaş ve gelir adaleti. Yüzde 90 oy almış.
Barış için bir heyet kurup bu heyeti de facto olarak Kaplanlar’ın yönetimindeki Tamil bölgesine yollamış. “Tamil halkının Sinhalalar elinde çektikleri acıları tanıyor ve bundan dolayı heyetimizi onların ayaklarına yolluyoruz” demiş. Sinhala halkı arasında barış fikrini yayacak komisyonlar kurmuş. Bir noktada Norveç’in de işin içine dahil olmasına da izin vermiş, çünkü arabulucu olmak isteyenler arasında doğrudan ülkede çıkarı ve nüfuzu olmayan tek ülkenin Norveç olduğunu düşünmüş. Sanılmasın ki CBK bu sırada rahat durmuş. Tamil Kaplanları ile olan savaş bir yandan sürmüş. Hatta görüşmelerin kesildiği bir noktada Tamil başkenti Jaffna’yı askeri bir müdahale ile geri almış. Bunun sonucunda ona karşı Kaplanlar’ın düzenlediği bir intihar saldırısında gözünü kaybetmiş.
Şimdi geriye baktığında birçok Sinhalanın aksine CBK, barışın gelmemesinden ayrı bir devlet dışında hiçbir şeye razı gelmeyen liderlik kadrosunu suçlamıyor. Onların Tamil ülkesinin kralı olmayı istediğini alaycı ve aşağılayıcı bir şekilde söylemesine rağmen. Bir noktada taslağını hazırladığı anayasada Tamil halkına geniş bir özerklik verildiğini ve liderlik istese de istemese de kadroların bu anayasayı benimseyerek baskı yapacağını düşündüğünü söylüyor. Ona bizdeki durumu biraz anlattım. Bana, ona göre Sri Lanka’ya barışın gelmemesinin üç ana sebebi olduğunu ve bunlara dikkat etmemizi tavsiye ettiğini söyledi. Birincisi muhalefetin ikna edilememiş olması ve son anda anayasanın geçmesini önlemeleri. İkincisi halkın, kesintiye uğradığında, barış yönünde baskı yapmasını sağlayacak şekilde örgütlenmemiş olması. Üçüncüsü ise barış meselesinin kişilerin inisiyatifine bırakılarak bir kişi hata yaptığında büyük bedellere mal olması.