Uluslararası Sosyoloji Derneği (ISA), Gazze’de devam eden soykırım ve Batı Şeria’daki etnik temizliğe karşı tutum almayan İsrail Sosyoloji Derneği’nin (ISS) kolektif üyeliğini geçici olarak askıya aldığını duyurdu. Karar, uluslararası akademik çevrelerde tarihi bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.
“Sessizlik işbirliği anlamına gelir”
ISA Başkanı Geoffrey Pleyers’in Ağustos 2025’te üyelerine gönderdiği mektupta duyurulan karar “karmaşık ve hassas” bir sürecin sonunda alındı. Pleyers, ISS’nin sessizliği karşısında ulusal dernekler, araştırma komiteleri ve farklı ağlardan gelen talepler doğrultusunda harekete geçtiklerini belirtti.
Pleyers, kararın farklı görüşlerden meslektaşlarla, ISS yönetimi ve Filistin için Küresel Sosyologlar (GS4P) ağıyla yapılan istişarelerin ardından verildiğini belirtti. Kararın, bireysel sosyologları hedef almadığının altını çizdi:
ISA açıklamasında, bireysel İsrailli sosyologların dernekte yer almaya devam edeceği belirtildi: “ISA, bireyleri ulusal kimliklerine indirgemez. İsrail hükümetinin gayriinsani politikalarına karşı çıkan pek çok İsrailli meslektaşımız ISA’ya bireysel üye olarak katılmaya devam etmektedir.”
Akademik dayanışma çağrısı
ISA ayrıca, 200’den fazla İsrailli akademisyenin Gazze ve Batı Şeria’da işlenen suçları kınayan ve uluslararası baskı çağrısı yapan bildirisini hatırlattı. Bunun yanında, Global Sociologists for Palestine (GS4P) ağı tarafından yayımlanan ve 500’den fazla sosyolog tarafından imzalanan bildirinin önemine dikkat çekildi. Bu metinde, “tüm topluluklar yok edilirken, üniversiteler ve sivil toplum doğrudan saldırı altındayken ses çıkarmanın sorumluluğu” vurgulandı.
ISA’nın 13 Mayıs 2025’te kabul ettiği Filistin Halkıyla Dayanışma Bildirisi de yeniden hatırlatıldı. Bildiride şu talepler öne çıkıyor:
– Gazze’deki soykırımın ve Batı Şeria’daki şiddetin sona ermesi; İsrail’in bu topraklarda, ayrıca Lübnan ve Suriye’de sürdürdüğü askeri işgalin ve tüm sömürgeci uygulamaların tamamen son bulması.
– İsrail vatandaşı Filistinlilerin karşı karşıya bırakıldığı apartheid benzeri koşulların kaldırılması; Filistinli mültecilerin dönüş hakkını mümkün kılacak koşulların oluşturulması ve geri dönüşlerinde onurlu ve yaşanabilir bir hayatın güvence altına alınması.
– İsrail hükümeti tarafından engellenen gıda, sağlık hizmetleri ve temiz su gibi acil insani yardımların kesintisiz ve engelsiz biçimde ulaştırılması.
– Akademik özgürlüğün ve ifade özgürlüğünün, özellikle İsrail hükümetinin şiddet politikalarını araştıran, öğreten ve bu konuda söz söyleyen akademisyenler ile öğrenciler için, hem İsrail’de hem de dünyada korunması.
Gazze’deki soykırım ve Batı Şeria’daki şiddet sona ermeli.
İsrail’in işgal ve sömürgeci uygulamaları tamamen bitmeli.
Filistinli mültecilerin dönüş hakkı ve onurlu yaşam koşulları sağlanmalı.
İnsani yardımlar (gıda, sağlık, su) engelsiz ulaştırılmalı.
Akademik ve ifade özgürlüğü, Filistin’i savunan tüm akademisyen ve öğrenciler için korunmalı.
Dayanışma, somut projeler ve desteklerle güçlendirilmeli.
Kararın önemi: İlk akademik BDS başarısı
ISA’nın bu kararı, uluslararası düzeyde BDS hareketinin (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar) sosyal bilimler alanındaki ilk önemli akademik başarısı olarak değerlendiriliyor.
Karar, Gazze’deki soykırım ve aç bırakma karşısında İsrail Sosyoloji Derneği’nin sessiz kalmasına bir yanıt niteliğinde ve kurumsal hesap verebilirliği sağlaması açısından kritik bir adım olarak görülüyor.
Arap bölgesinde anti-normalizasyon
Bölgesel düzeyde ise bu gelişme, ABD destekli Abraham Anlaşmaları sonrasında gerçekleştirilen ilk başarılı akademik anti-normalizasyon kampanyası oldu. Böylece İsrail kurumlarının apartheid, sömürgecilik ve soykırımdaki rolü uluslararası akademik çevrelerde daha görünür hale gelirken, BDS hareketinin bölgesel etkinliği de pekişmiş oldu.
ISA’dan mesaj: “Soykırım sona ermeli”
ISA, İsrail’in askeri işgaline, Gazze’deki insanlık dışı koşullara ve akademik özgürlüklerin baskılanmasına karşı uluslararası sosyologlara dayanışma çağrısını yineledi:
“Önceliğimiz, İsrail devleti tarafından yürütülen soykırımın sona ermesi ve Filistinli meslektaşlarımızın en zor koşullarda sürdürdükleri akademik çabalarına destek olmaktır.”
ISA Kararı ve PACBI’nin Boykot İlkeleri
Uluslararası Sosyoloji Derneği’nin (ISA) İsrail Sosyoloji Derneği’nin (ISS) üyeliğini geçici olarak askıya alma kararı, yalnızca güncel bir tepki değil, aynı zamanda uzun süredir süregelen akademik boykot tartışmalarının somut bir yansımasıdır. Filistin için Akademik ve Kültürel Boykot Kampanyası (PACBI), 2004’te kuruluşundan bu yana İsrail akademik kurumlarının sömürgeci ve apartheid düzeniyle yapısal bağlarını ifşa ederek boykot edilmesi gerektiğini savunuyordu. ISA’nın aldığı bu karar, PACBI’nin yıllardır vurguladığı kurumsal sorumluluk ilkesini uluslararası sosyoloji camiasına taşımış oldu.
PACBI’nin altını çizdiği gibi, bireysel akademisyenlerle dayanışma ayrıdır; ancak kurumlar, devletin askeri-siyasi yapısıyla organik bağlar kurduklarında “tarafsız” olamazlar. İsrail üniversitelerinin ve derneklerinin devlet politikalarıyla kader birliği içinde olması, onları suç ortaklığı konumuna getirir. ISA’nın ISS’yi askıya alması, işte bu kurumsal suç ortaklığını görünür kılan ve akademide normalleşmeyi engelleyen tarihi bir adımdır.
Aynı zamanda bu karar, Güney Afrikalıların anti-apartheid mücadelesinden esinlenen BDS hareketinin akademi sahasındaki en önemli kazanımlarından biri olarak kayda geçti. Uluslararası düzeyde bu adım, boykot çağrılarının artık marjinal değil, akademi, etik ve insan hakları savunusunun merkezinde yer aldığını göstermektedir.
Sonuç olarak ISA, Filistin halkının temel haklarını tanımayan kurumsal sessizliği kabul etmediğini ilan ederek tarihsel bir eşiği aşmıştır. Bu karar, yalnızca İsrail Sosyoloji Derneği’ne yönelik bir yaptırım değil, aynı zamanda tüm akademik kurumlara yönelik güçlü bir mesajdır: İnsan hakları ihlallerine karşı sessizlik de bir tür suç ortaklığıdır.