Erdoğan-Şimşek ekonomik programı yüksek faiz oranları, düşük ücret politikası ve kronik enflasyon kıskacında sürüyor. İktidar ve temsilcileri TL’nin istikrara kavuşturulması ve enflasyonun kontrol altına alınması adı altında emekçilere sonu gelmeyen “sabır” telkinleri yapıyor. Diğer yandan iktidar şimdilik birbirinden ayrı ama kararlı biçimde süren işçi direnişlerini tüm gücüyle baskılıyor. Adaletsiz vergi sistemi, enflasyon ve ücretlerin baskılanması yoğun bir servet transferini işaret ederken sermayenin iktidarını pekiştiriyor.
Kapitalist sistemin özünde sermayenin sonsuz birikim hırsı yatar. Bu birikimin hep karlı biçimde geri dönüşü hedeflenir. Sermaye dolaşımı herhangi bir aşamada sekteye uğradığında sistemin soğurabileceğinin ötesinde bir artık oluşur ve kar oranları azalma eğilimine girer. İşte kriz de burada boy gösterir. Marx’ın deyişiyle, “Bir kutupta biriken zenginliğe karşılık, emeğini sermayeye satan üretici güçler için yoksulluk, sefalet, acı ve cehalet birikir” (2015, s. 624).
Marx, değeri toplumsal olarak gerekli emek zamanına dayalı olarak kavrıyordu. Paranın işlevlerinden biri ise bu değerin ölçüsü olmasıyla ortaya çıkıyordu. Enflasyon paranın istikrarını bozduğunda, değeri doğrudan değiştirmez; bunun yerine, değer üzerindeki toplumsal hak iddialarını yeniden şekillendirir. Harvey, Sermayenin Limitleri’ nde, enflasyonun tarihsel olarak sermaye krizlerini başka yere kaydırmanın bir yolu olarak ortaya çıktığını vurgular: Aşırı birikmiş sermayenin yıkıma uğraması, yaygın iflaslar ya da şiddetli yeniden yapılanmalar yoluyla çökmesine izin vermek yerine, sistem bizzat parayı değersizleştirir (2006, s. 311). Bu manevra birikimin çelişkilerini ortadan kaldırmaz; sadece maliyetleri yeniden dağıtır. Fakat bu yeniden dağıtım tarafsız değil, bütünüyle sınıfsaldır. Zira krizin bedeli emekçi halkların omzuna yüklenir.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR), aylık olarak hazırlanan Ücret Kayıpları İzleme Raporu’nun ağustos ayı araştırmasını geçtiğimiz hafta yayımladı. Raporda vergi ve kesintiler ile enflasyonun işçi ücretlerinde ne kadar kayba yol açtığının izlenmesi amaçlanıyor. Veriler gerçek ücretlerdeki aşınmayı ve alım gücündeki erimeyi çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Raporda, sigortalı bir işçinin ortalama 47 bin 750 TL olan brüt ücretinden ödediği doğrudan vergilerin temmuz ayında yaklaşık 5 bin liraya çıktığı belirtiliyor. Vergi ve kesintilerin toplamı 12 bin 129 liraya kayba yol açmış durumda.
Enflasyon sebepli kayıpların miktarı 6 bin 796 liraya çıkmış. Vergi ve enflasyon birlikte değerlendirildiğinde temmuz ayında emekçinin cebinden eksilen rakam 11 bin 793 lira olarak tespit ediliyor. İşçinin 7 aylık birikimli kaybı ise 58 bin 450 lira. Bireysel bazdaki hesaplamaların yanında, sigorta kapsamındaki 17 milyona yakın işçiden kesilen doğrudan vergiler 446 milyar, toplam enflasyon kaybı 526 milyar TL. Böylece 7 aylık kümülatif kayıp 1 trilyon liraya dayanmış halde.
TÜİK’in düşük enflasyon oranlarıyla dahi asgari ücretle çalışan bir işçinin aldığı net ücret 17 bin 887 liraya gerilemiş durumda. Milyonlarca işçinin asgari ücretle çalıştığı Türkiye’de bu durum yoksullaşmanın boyutlarını gözler önüne seriyor.
Diğer yandan işçinin ödediği vergi, sermayeye teşvik olarak geri dönüyor. Uğur Zengin, Evrensel’deki yazısında, Koç Holding’in bu yılın ilk 6 ayında yüzde 90 vergi teşviki aldığını; 6 ayda 1.2 trilyon TL hasılata karşılık, 15.3 milyar TL kurumlar vergisi ödediğini belirtiyor. Koç’un ödediği kurumlar vergisinin gelirine oranı yalnızca yüzde 1.3. Yüksek faiz oranları ise finans sermayesine olağanüstü karlar olarak geri dönüyor. Hazineden faize ödenen miktar ilk altı ayda 1.24 trilyon lira, toplam bütçenin yüzde 13.2’sine denk düşüyor.
Bu verilerin çıplak şekilde ortaya koyduğu gibi devlet ve sermaye ittifakı emekçilere karşı açıktan bir savaş yürütüyor. Kamu işçilerine, memurlara, emeklilere ve toplumun bütününe sefalet ücretleri dayatıyor. Mülksüzleşen, yoksullaşan halktan çalınanlar sermaye ve yandaş çetelere transfer ediliyor. Ülkenin dört bir yanı yanarken iktidar göz yumuyor, hatta ateşi körüklüyor.
Bizlerin payına ise sonuna kadar mücadele etmek düşüyor. Bu çıplak sömürüye karşı farklı direniş kanalları arasında köprü kurmak, sermayenin tahakkümüne ve faşist baskılara karşı birleşik mücadele zeminleri yaratmak yakıcı bir görev olarak önümüzde duruyor. İşaret fişekleri, barış ve özgürlük taleplerinin, emek ve demokrasi mücadelesinin, doğa ve yaşam savunusunun bağlantı noktalarında parlıyor.
Kaynaklar:
DİSK-AR (2025, Ağustos). Ücret Kayıpları İzleme Raporu – Ağustos 2025. https://arastirma.disk.org.tr/?p=1309
Marx, K. (2015). Kapital: Ekonomi politiğin eleştirisi: Birinci cilt. (M. Selik & N. Satlıgan, Çev.). Yordam Kitap.
Harvey, D. (2006). The limits to capital. Verso.
Zengin, U. (2025, Temmuz 7). Koç Holding’e yüzde 90 vergi indirimi. Evrensel. https://www.evrensel.net/yazi/97469/koc-holdinge-yuzde-90-vergi-indirimi