SiyasiHaber, ‘sağlıkta şiddet’ konusunu SES İstanbul Anadolu Şube Kadın Sekreteri Nilgün Demirtaş ve Şişli Şube Kadın Sekreteri İpek Deniz ile konuştu: “Hasta veya hasta yakınları hem müşteri, hem de erkekse evde, sokakta her yerde ilk yaptıklarını yapıyorlar. Şiddete başvuruyorlar.”
SiyasiHaber – Esra Üşüdür
Dr. Aynur Dağdemir: Samsun'da görev yaptığı hastanede, sekreterini eski eşinin şiddetinden korumak isteyen kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. (19 Kasım 2015)
İnsanları yaşatmaya çalışan sağlık emekçileri şiddete maruz kalıyor hatta öldürülüyor.
Ancak ataerkil sistemin zemin oluşturduğu şiddete en çok kadın çalışanlar maruz kalıyor. Sağlık çalışanı olan kadınlar hem erkek meslektaşlarının hem de hasta ve hasta yakınlarının şiddetine uğruyor. Yine de sisteme, cinsiyetçi iş bölümüne ve erkek egemenliğine karşı kadınlar her alanda kendilerini var ediyor.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İstanbul Anadolu Şube Kadın Sekreteri Nilgün Demirtaş ve Şişli Şube Kadın Sekreteri İpek Deniz ile kadın sağlıkçılara uygulanan şiddet üzerine yapılan röportajı paylaşıyoruz:
“Erkek adalet değil erken adalet” diyen kadınlar şöyle devam ediyor: “Toplumsal cinsiyet rolleri erkeklerin kendilerini en rahat ifade edebildikleri ve itiraz kabul edemedikleri dayanaklardan biridir. Yani kadına şiddet evde, sokakta, hastane vb kurumlarda da devam ediyor.”
SES Şube yöneticileri Nilgün Demirtaş ve İpek Deniz ile yaptığımız röportajı sunuyoruz:
Sağlık çalışanları şiddete maruz kalıyor hatta öldürülüyor. Kadınlar ise ataerkil sistemin içinde ise her alanda kısıtlanıyor ve şiddete maruz kalıyor. Sağlık çalışanı olan kadınların, erkeklerden biraz daha başka, çok yönlü bir şiddete maruz kaldığını söyleyebilir miyiz?
Bunun birçok nedeni var. İlki sağlık alanında kadın çalışanların yoğunluklu olması. Hemşirelik mesleği örneğin 2007 yılına kadar sadece kadınların yapabildiği bir meslekti. Kadın yoğunluklu istihdam alanlarında patriarkal ve cinsiyetçi iş bölümü ayrımını ve bunun sonucunda gelişen şiddet yoğunluğunu görmekteyiz.
‘Kadınlar insanlık tarihinin lisanssız doktorları, eczacıları ve anatomistleriydi’
Tarihsel süreç içinde ebeliğin ve şifacılığın kapitalizme geçilmeden önceki temsilcileri kadınlardır. Kadınlar insanlık tarihinin lisanssız doktorları, eczacıları ve anatomistleriydi. Sağaltım işinin dönüştüğü ve bir meta haline geldiği anlarda erkek şifacılar (hekimler) devreye girmiş ve işbölümü sınıfsal bir karakter kazanmıştır. Bu durum kadınların dışlanmasına ve ikincil duruma düşmelerine neden olmuştur.
Ortaçağ’da engizisyon mahkemelerince öldürülenlerin büyük bir kısmını şifacı kadınlar oluşturuyordu. Aslında kadınlar halk hekimliği yaparken, halk hareketlerinin de öncüleri olmuşlardır. Ağırlıklı olarak erkekler sisteme ve egemenlere hizmet ederken kadın şifacılar yoksulların doktorlarıydı. Yani aslında erkek egemen sistemle verilen mücadelenin sınıfsal ve siyasal bir hali de vardı. Kadınlar bu sebeplerle tıp tarihinde görünmez hale getirildiler.
‘Kadına şiddet evde, hastane vb kurumlarda devam ediyor’
Sağlık işkolu doğası gereği farlı iş disiplinlerinin bir arada çalıştığı, bu nedenle içinde yoğun hiyerarşi barındıran bir alandır. Bu hiyerarşi zaman zaman sınıfsal bir karakter de göstermektedir. Bir başka yönden ise içinde bakım hizmetlerini yoğun olarak barındırması nedeniyle toplumsal cinsiyet rolleriyle bezenmiştir. Toplumsal cinsiyet rolleri erkeklerin kendilerini en rahat ifade edebildikleri ve itiraz kabul edemedikleri dayanaklardan biridir. Kadının evde sürdürdüğü görünmeyen ev içi emeğin devamlılığı erkekler tarafından böyle algılanıyor. Yani kadına şiddet algısı evde, hastane vb kurumlarda da devam ediyor.”
‘Kadına toplumsal hayatta yüklenen roller sağlık alanında da sürüyor’
Sağlık çalışanı olan kadınların maruz kaldığı şiddeti farklı kılan etkenler nelerdir?
Toplumun kadına bakışının en net örneğidir sağlık alanı. Kadına toplumsal hayatta yüklenen roller sağlık alanında da sürüyor. Merhamet, fedakârlık, şefkat, güler yüzün aksi bir durum yaşandığında sözel ya da fiziksel şiddetle karşı karşıya kalıyoruz. Örneğin; randevusuz gelen bir hastaya kadın doktor bakmadığı zaman, ‘birde kadın olacaksın, vicdansız’ gibi bir cümle direk söylenir. Aynı durum erkek doktorlarda daha farklı yaşanıyor. Kadının tepki vermeyeceği ya da verse bile kendisinden daha güçsüz olduğu algısı bu duruma sebep oluyor.
‘Yaşanan her olumsuzluk ve bitmek bitmeyen taleplerde ilk muhatap hemşireler’
Sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının ağırlığı, kaç hasta baktığı, nasıl baktığı ya da ne yaşadığının bir önemi yok. Bu roller ona yüklenmiş ve kabullenilmiş. Çünkü hasta veya hasta yakınları hem müşteri hem de erkekse ve karşısında toplum olarak bir kılıfa sokulmuş güçsüz, zayıf bir cinsiyet varsa ve bu cinsiyet kışkırtılmış sağlık talebini karşılamıyorsa, evde, sokakta her yerde ilk yaptıklarını yapıyorlar. Şiddete başvuruyorlar. Sağlıktaki bütün problemleri ilk karşılaştıkları kişinin çözmesini bekliyorlar. Sağlık çalışanlarının, sistemin yarattığı bütün aksaklıkları halletmek gibi bir sorumluluğu olamaz. Hastaneye gelenler, hastalık psikolojisi ile farklı beklentilere giriyor. Sistemi ve mekanizmaları görmüyor. İlk karşı karşıya geldiği sağlık çalışanından çıkarıyor öfkesini. Bu durum en çok muhatap olanları vuruyor. Hasta, hasta yakınları ve bütün sağlık çalışanları ile en sık muhatap olan, çoğunluğu kadın olan hemşireler. Yaşanan her olumsuzluk, aksaklık ve bitmek bilmeyen taleplerde ilk muhatap hemşireler.
‘Kadına şiddeti önlemek için devletin de program ve politikalar oluşturması gerekir’
Sağlık çalışanı olan kadınlar hem erkek meslektaşlarının hem de hasta ve hasta yakınlarının şiddetine maruz kalıyor aslında. 19 Kasım 2015 tarihinde, Samsun'da görev yaptığı hastanede, sekreterini eski eşinin şiddetinden korumak isteyen Dr. Aynur Dağdemir kalbinden bıçaklanarak bir erkek tarafından öldürüldü. Yani şiddete maruz kaldığı kişi ne hasta yakını ne de hasta idi. Sadece hemcinsini korumaya çalışıyordu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şiddet çok denklemli bir olgudur aslında. Ülkemizin de imzacısı olduğu bir İstanbul Sözleşmesi var. Ama yükümlülükleri yerine getirilmiyor. Kadına şiddeti önlemek için devletin de program ve politikalar oluşturması ve yükümlülükler üstlenmesi gerekir. Ne yazık ki sadece kağıt üzerinde kalan yasalarla kadınlar sadece kağıt üzerinde korunuyor. ‘Erkek adalet değil erken adalet istiyoruz’ şiarı tam da bu noktada bizim için önemli.
Korunamayan şiddet gören bir kadın, uzaklaştırılamayan şiddet gösteren bir koca. Şiddet olgusunun aile arasında çözüleceği varsayımı ve yanılgısı. Bu tutumlar maalesef birçok kadın cinayetinin sebebi olmuştur. Eril şiddet kadınları hedef aldığı gibi erkekleri ve çocukları da hedef almaktadır. Aynur Dağdemir’in insan olarak, kadın olarak şiddete göstermiş olduğu tepki hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Hekim ve iş arkadaşı olarak sorumluluk hissetmesi onun bu cinayette hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.
Kendisini saygı ile anıyoruz ve katilin adil yargılanmasını talep ediyoruz.