İngiltere’nin en deneyimli Ortadoğu muhabirlerinden Robert Fisk, Arap kaynaklarına dayanarak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in darbe girişiminden haberdar olunca Erdoğan’a şahsen mesaj gönderdiğini yazdı. Fisk, İranlıların da Erdoğan’a haber verdiğini savundu.
İngiltere’nin en deneyimli Ortadoğu muhabirlerinden Robert Fisk, Arap kaynaklarına dayanarak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in darbe girişiminden haberdar olunca Erdoğan’a şahsen mesaj gönderdiğini yazdı. Fisk, İranlıların da Erdoğan’a haber verdiğini savundu.Robert Fisk'in yazısını, Siyasi Haber için Elif Ünal çevirdi:
Yazının tamamı şöyle:
Erdoğan'nın Putin'le görüşmesi bize Suriye'nin geleceği hakkında bilgi veriyor. Kısa zaman önce Hillary Clinton, Putin ile ilişkileri yeni baştan ele almak için butona bastı. Şimdi sıra Erdoğan'da ve Erdoğan daha büyük bir hamle için aynısını yapmak istiyor.
Türkiye'nin Suriye'deki rolü; Arap Yarımadası’nda süren savaşta silah ve lojistik kanalına dönüşen Pakistan gibi. Suriye’deki iç savaşta faaliyet gösteren IŞİD, El-Kaide, El-Nusra gibi örgütlerin silah ve lojistik kanalları Türkiye üzerinden gerçekleşiyor ve bu rol Şam'ı tehdit ediyor.
Türkiye'deki gizemli darbe girişimi, orduyu nötralize etti ve Sultan Erdoğan ülkesini NATO'dan çıkartmak üzere hamlesini yapmak için St. Petersburg'a hareket etti. Bütün bunlar Türkiye’yle ikmal yolları kesilen Suriye'de ki cihatçı güçlerin; rejim ordusunun Halep kuşatmasını kırma çabasının olduğu günlerde gerçekleşti.
Türkiye'nin 60 km güneyindeki Halep'te cihatçı güçleri sürekli bombalayan Rus Kuvvetleri ve Putin için; pilotlarının Türkiye sınırda tekrar vurulması asla tolere edilmeyecektir.
Eğer NATO ve Avrupa Birliği, Sultan Erdoğan'a Esat rejimini yok etmek için, mültecilerin Avrupa'ya geçişini engellemesi ve Anadolu'da ki Ermeni varlıkların (gayrimenkullerin) iade edilmesi konusunda güvenirse, Türkiye'yi tekrar partner olarak düşünebilir. Sultan'ın seyahatiyle ilgili ayrıntıları daha iyi anlamak için bir de Rus kaynaklardan okumamız yeterli olacaktır: ‘‘Avrupa'nın hasta adamı, bozkırlarda temiz hava alıyor.’’
Sultan, “Bana göre bu ziyaret ikili ilişkiler için temiz bir sayfayla başlayan yeni bir dönüm noktasıdır ve kişisel olarak, tüm kalbimle ve tüm Türk ulusu adına Rusya Devlet Başkanı Putin’i ve tüm Rus halkını selamlıyorum” dedi. İşte, Rus televizyonları bunları söylüyor. Rusya haber ajansı Tass aracılığıyla ise Sultan “arkadaşı” Vladimir’e sesleniyor ve “ülkelerimizin birlikte yapacağı daha çok şey var” diyerek söz veriyor.
Şimdilik, Putin-Sultan konusunu bir kenara bırakalım. Bu durum daha çok Brejnev’in ya da Podgorni’nin Varşova Paktı’nın bir üyesinden bekleyeceği ve tamamen “ikili ilişkiler”, “selamlar” ve “arkadaşlık” içeren kardeşçe bir selamlamaya benziyor (ancak bu durum kardeş ulusların bir zamanlar Kremlin’e taahhüt ettiği gibi “sonsuz arkadaşlık” olarak geçmiyor.) Recep Tayyip Erdoğan, darbe sonrası ilk ziyaretini Rusya’ya yaptı ve ortada farklı çeşitte bir darbe vardı.
İşte, Erdoğan’ın St. Petersburg öncesi yaptığı açıklamanın Tass versiyonu: “Suriye krizine Rusya olmadan herhangi bir çözüm bulunamaz. Suriye krizini ancak Rusya’yla işbirliği yaparsak çözebiliriz.” Peki, Beşşar Esad’la işbirliği? Bu düşünce, bir zamanlar (bunu hatırlayalım) Erdoğan ve eşiyle yakın aile dostu olan Beşşar’ı iyi hissettiriyor olmalı.
Eğer bir Rus uçağını vurup daha sonra “arkadaşınız” Putin’i kucaklayabiliyorsanız, neden aynısını tekrar Beşşar’a da yapmayasınız ki? Bu durum, tabii ki, Hillary Clinton ve Donald Trump’ın da düşünmesi gereken bir konu. Ancak, Donald Trump, şu an Putin’le ilgili Sultan’ın böbürlendiği görüşlere sahip olmasına rağmen, bununla yaşayabilir.
St. Petersburg tiyatrosunun içerisinde uzun bir “potansiyel kaybeden” listesi var. İlk olarak, IŞİD, El-Kaide, El-Nusra, Fetih el-İslam ve Suriye’deki rejimle şu an savaşan tüm İslam örgütleri. Bu örgütler, bir anda, en güvenilir cephe kanalları olan Türkiye’nin; en kuvvetli düşmanları olan Rus hava kuvvetleriyle işbirliğine girmesiyle karşı karşıya kaldılar.
Öte yandan, ortada bir de Lübnan’ı, Suriye’yi (Alevileri), gösterişsiz İran Şiilerini, Şam’ı ve Bağdat’ı düşürmeye çalışan Sünni savaşçılara para ve silah sağlayan Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın milyarderleri var. Ek olarak, Putin’in sarayındaki bu kardeşlik gezisinin neticesinde hayatlarını kaybetmekten korkan herkesten daha önemli bir grup var: Türk ordusu.
Hikayenin en bomba tarafı ve gittikçe daha da netleşen bir durum var; Rusya’nın ve İran’ın Erdoğan’a karşı yapılacak askeri darbeyle ilgili Erdoğan’ı uyarmaları ve bu konudaki ciddi istihbarat rolleri.
Arap kaynaklarımdan aldığım bilgiye göre; Türk subayların darbe görüşmeleri, Tartus’ta dinleme yapan Rus ajanlarının telsizlerine takıldı. Ve eski bir KGB lideri Putin, Erdoğan’a askeri darbeyi doğrudan kendi adıyla bir mesaj göndererek haber verdi. Yine Arap kaynaklarıma göre, İranlılar da Erdoğan’ı darbe hakkında uyardı. İranlılar, Suriye’deki Sünni düşmanlarına Türkiye’nin sırt çevirmesinden fazlasıyla mutlu olacak…
Görünüşe göre, kısa bir süre önce, Hillary Clinton, Putin’le olan ilişkilerine “reset” atmak istedi. Bunu şimdi Erdoğan, şüphe uyandıran bir şekilde ve daha büyük bir etkiyle yapıyor.
Artık “terör” kelimesi Amerika Birleşik Devletleri’nde icat edilmişçesine gelişigüzel şekilde kullanılıyor. Aslında, ilk yaygın kullanımının Fransız Devriminden sonra Moskova’da Çar’ı devirmeye çalışmak için bomba atan “teröristler” için olduğu biliniyor. Sultan-Putin zirvesinin sonrasında ortaya çıkan bildirilerdeki “teröristler” kelimesine dikkat edin. Teröre Karşı Büyük St. Petersburg İttifakı. Terör, terör, terör. Eğer önümüzdeki günlerde bunu Rusya’dan duyarsanız, Suriye’de bir şeylerin değişeceğinden emin olabilirsiniz.
(Çeviri: Elif Ünal)