Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te kamuoyuyla paylaştığı çağrının ardından beklendiği gibi, PKK (Partiya Karkerên Kurdistanê – Kürdistan İşçi Partisi) 5-7 Mayıs’ta 12. kongresini topladı; “PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı.”
52 yıl önce Kürt halkına yönelik inkâr ve imha politikalarına karşı bir başkaldırı olarak doğan PKK, yalnızca Kürt halkının kimlik ve özgürlük mücadelesi değil, Türkiye emekçileri, ezilenleri ve devrimci hareketleri açısında da önemli bir rol oynadı.
PKK’nin tarihsel rolü, sadece Kürt halkının varoluş mücadelesiyle sınırlı kalmadı. Türkiye’de 12 Eylül faşist darbesi sonrasında direniş mevzilerinin korunması, devrimci mücadelenin sürdürülmesi ve halkların ortak geleceğinin savunulmasında da kilit bir işlev üstlendi. Kürt halkının kültürel ve kimliksel varlığını inkâra dayanan cumhuriyet paradigmasına karşı yürüttüğü mücadele, aynı zamanda Türkiye halklarının demokratikleşme ve özgürleşme hattını da besledi. Bugün ülkede ve bölgede esen dinci / milliyetçi rüzgara karşın seküler, demokratik yaşam anlayışının varlığı ve direnişi, PKK’nin yarattığı bu mücadele zemininden bağımsız düşünülemez.
Yarım asırlık teorik, politik ve pratik mücadele, devasa bir emek ve bedelle bu coğrafyaya, Ortadoğu halklarına ve dünya devrimci birikimine büyük katkılar sunan bu köklü hareket, dönemin ihtiyaçlarına yanıt verme hedefiyle yeni bir dönüşüm iradesi gösteriyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla toplanan PKK’nin 12. Kongresi, çağrıya uygun olarak kendini feshetme kararı aldı ve yeni bir mücadele döneminin kapısını araladı. Bu gelişmeyi doğru okumak, hepimizin sorumluluğunda.
Kadın Özgürlükçü, Ekolojist ve Demokratik Toplum İnşası
Bu hareketi özgün kılan yanlardan biri de, yalnızca ulusal değil, toplumsal devrim hedefini de sahiplenmesi oldu. Özellikle Türkiye ve dünya kadın özgürlük mücadelesinin birikimlerini de arkasına alarak oluşturulan kadın özgürlükçü paradigma, Ortadoğu’da devrimci pratiği dönüştüren en önemli katkılardan biridir. PKK, kadınları sadece mücadeleye katılan unsurlar olarak değil, toplumsal devrimin özneleri olarak örgütlemeyi başardı. Kadınların direnişle birlikte kendi özgür kimliğini kurduğu bu hatta Rojava Devrimi yeni bir eşik yarattı.
Aynı şekilde, kapitalizmin doğa talanına karşı ekolojik bir mücadeleyi programatik hale getirdi. Farklı inançların demokratik, tahakkümsüz bir biçimde bir arada yaşamasını savunarak, mezhepçi ve milliyetçi kutuplaşmalara karşı halkların ortak yaşamını inşa etmeye yöneldi. Bu yaklaşım bugün Kuzey Suriye’de ete kemiğe bürünmüş, halk meclisleri, kadın komünleri ve özyönetim yapılarıyla bölgenin en gelişkin yapılarını oluşturmuştur.
12 Eylül Sonrası Direniş ve Türkiye Sosyalist Hareketiyle Ortak Zemin
1980 darbesinin ardından Türkiye’de sosyalist hareket büyük bir yıkıma uğradığında, PKK kapitalist-sömürgeci devlete karşı direniş mevzilerini korumayı ve genişletmeyi başardı. Dağlarda gerilla mücadelesiyle, kentlerde toplumsal örgütlenme ve zindanlarda direnişle mücadeleyi sıcak ve diri tuttu. Bu direniş yalnız Kürt halkı için değil, emekçi ve ezilen Türk, Arap, Ermeni, Süryani, Rum ve Laz halkları için de çok önemliydi.
Kuruluşundan bu yana sosyalistlerle kurduğu stratejik ittifak anlayışı, PKK ve Türkiye devrimci hareketleri arasında organik bir etkileşimin gelişmesine imkan tanıdı. 2010’lu yıllarda bu ittifak HDK ve ardından HDP/DEM Parti çizgisinde en gelişmiş biçimini aldı. Bugün DEM Parti, ülkedeki demokratik mücadelenin en önemli öznesi olarak bu ortak zemini taşımaya devam ediyorsa bunda PKK’nin rolü ve katkısı belirleyici düzeyde etkili oldu.
Rojava Kazanımlarıyla Güvence Altına Alınan Yeni Dönem
Kongre’de ilan edilen dönüşüm süreci, Abdullah Öcalan’ın uzun yıllardır savunduğu Demokratik Modernite paradigmasıyla doğrudan ilişkili. Yapılan açıklamalardan ve İmralı’da yürütülen görüşmelerden anlaşılıyor ki, Öcalan ve PKK esas olarak Rojava’daki süreci kurumsallaştırarak kalıcılaştırmayı, bu yolla Kürt halkının ve Kürt Özgürlük Mücadelesinin tarihsel, siyasi, askeri ve diplomatik kazanımlarını garantiye almayı hedefliyor.
Rojava’daki kazanıma yaslanarak, aynı zamanda bunu garantiye almak için mücadeleyi yeni bir evreye, biçime taşımak isteyen Öcalan ve PKK, bir yandan “Ortak Vatan ve Eşit Yurttaşlık” zemininde Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü zorluyor ve Suriye’nin çoğulcu, seküler ve demokratik şekilde yeninden yapılanması için mücadele ediyor, diğer yandan Türkiye’de, Ortadoğu’da ve hatta dünya genelinde kapitalizmin krizine karşı “Demokratik Toplum Sosyalizmi” mücadelesini büyütmeyi hedefliyor.
Demokratik konfederalizmden “Demokratik Toplum Sosyalizmi”ne
Henüz içeriğe ilişkin ayrıntılı bir bilgiye sahip olmasak da kavramsal olarak “Demokratik Konfederalizm” yerine “Demokratik Toplum Sosyalizmi”nin tercih edilmesi şüphesiz bir anlam, bir vurgu barındırıyor. Geçmiş sosyalizm deneyimlerinden (reel sosyalizmden) çıkartılan dersleri arkasına alarak geliştirilen bu paradigma, kapitalizme karşı, ulus-devlet sınırlarını aşan, cinsiyet özgürlükçü, ekolojist ve çoğulcu bir toplumsal sistem önerisi olarak şekilleniyor.
En önemli ortak zeminimiz: Sosyalizmde Israr
Bu paradigmada teorik ve pratik açıdan nasıl bir derinleşme yaşanacağını önümüzdeki süreç gösterecek. Ancak bugün net olan bir gerçek var: “Sosyalizmde ısrar” bu sürecin temel dayanağıdır. Kapitalizmi aşmayı, başka bir dünya hedeflemeyi sürdüren herkes için bu ısrar önemli bir avantaj ve imkân yaratıyor.
Evet, teorik, ideolojik, politik çözümlemelerde kimi farklılıklarımız var ve olacaktır. Ancak sosyalizm ısrarı bizi aynı paydada, aynı stratejik hedefte buluşturuyor. Mesele bu paydayı genişletmek, farklılıklarımızı ilerletici ve yapıcı bir tarzda tartışmaya devam ederek mücadeleyi ortaklaştırmak ve büyütmektir. Şimdi bu görevin sorumluluğunu daha güçlü biçimde üstlenmek zorundayız.
Egemenlerin tuzaklarına karşı devrimci uyanıklık
Bu sürecin riskleri de az değil şüphesiz. Bizzat faşist Devlet Bahçeli aracılığıyla sürece dahil olmak zorunda kalsalar da devlet pratiğinde henüz bir zihniyet değişimi etkisi görünmüyor. Türkçü, tekçi devlet aklı, 100 yıllık paradigmasını sürdürmek, Öcalan ve PKK’nin bu büyük hamlesini boşa düşürmek ve çürütmek için her türlü oyuna başvuracaktır. Faşist AKP-MHP iktidarı ömrünü uzatmak için şeytanın aklına gelmeyecek tuzakları devreye sokacaktır.
Ayrıca başta ABD, İngiltere, İsrail ve Fransa olmak üzere emperyalist, sömürgeci devletlerin sürece müdahil olmaları da göz ardı edilemez. Şüphesiz bu odaklar halkların demokratik kazanımları için değil, kendi emperyalist, işgalci çıkarları için bölgedeler. Konjonktürel ve de zorunlu olarak Kürt halkının örgütlü direnişini gözeterek plan yapmak zorunda kalsalar da, ilk fırsatını bulduklarında “Demokratik Toplum Sosyalizmi”ni hedefleyen iradeyi tasfiye etmek isteyeceklerdir.
Bu gerçeklik karşısında takınacağımız tutum atıl ve edilgen bir “hele bir bakalım”cılık olamaz. Her zamankinden daha fazla el ele, kafa kafaya vererek bu oyunları boşa çıkartmalı, halklarımızı barışa, demokrasiye, eşitliğe, özgürlüğe ve sosyalizme yakınlaştırmak için birleşik mücadeleyi büyütmeliyiz. Demokrasiyi ve özgürlüğü sağlamak emperyalistlerin, devletlerin, egemenlerin ve sermayenin değil, bizlerin görevidir.
Öcalan ve PKK’nin aldığı bu tarihsel kararla ortaya çıkan politik imkanı, öncelikle faşist AKP-MHP blokunu iktidardan uzaklaştırmak sonrasında da ezilenlerin ve emekçilerin tarihsel ittifakı olan üçüncü yolun, demokrasi cephesinin, demokratik toplum sosyalizminin önünü açmak için en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.
Stratejik İttifak: Yaşamsal ve İdeolojik Bir Zemin
Bugün sosyalistlerin, feministlerin, ekolojistlerin ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin birbirleriyle kurduğu ilişkiler çıkara dayalıl değil, yaşamsal ve ideolojiktir. Farklılıklarımızı tartışmaktan, eleştirmekten ve geliştirmekten kaçınmadan ortak mücadeleyi, stratejik ittifakımızı büyütmek zorundayız. Toplumun en geniş kesimlerini sürece dahil ederek, açık, demokratik, dönüştürücü tartışmalar yürütmeli, yeni yürüyüş hattımızı hep birlikte belirlemeliyiz.
DEM Parti’nin Dönüşümdeki Rolü ve Sorumluluğumuz
Birleşik mücadelemizin en gelişmiş mevzisi olan DEM Parti, bu dönüşüm sürecine öncülük edebilecek potansiyele sahip. Şimdi meselemiz, bu tarihi tartışmayı en sağlıklı biçimde yürüterek, Türkiye ve bölge siyasetini doğrudan etkileyecek bu gelişmeye hangi politik, pratik, örgütsel mekanizmalarla yanıt vereceğimizi hep birlikte kararlaştırmaktır.
PKK’nin dönüşümü, yalnızca bir örgütsel değişim değil; Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halkları için yeni bir mücadele hattının önünün açılması anlamına geliyor. Bu süreci doğru kavramak ve yanıt olmak hepimizin devrimci sorumluluğudur.
Şimdi stratejik ittifakı büyütmenin, yenilenmeci bir sosyalizm anlayışını gerçek bir alternatif haline getirme mücadelesini büyütmenin tam zamanıdır.