Bir Sırp atasözü şöyle diyor: “Ne prelazi most pre nego što do njega dođeš” yani “köprüye varmadan onu geçmeye çalışma.” Sırbistan’da gençler köprüleri zapt etmiş durumda.
Kasım ayında Novi Sad’daki tren garının çatısının çökmesi ve 15 kişinin hayatını kaybetmesi, ilk başta sadece bir “inşaat kazası” gibi görülse de kısa sürede devletin çürümüşlüğünün simgesi haline geldi. Hükümet, önce sessiz kaldı, ardından olayı örtbas etmeye çalıştı. Ama halk, gerçeğin peşini bırakmadı.
Başlangıçta öğrencilerin başını çektiği eylemler kısa sürede toplumsal bir harekete dönüştü. Ülkenin dört bir yanında sokaklar dolup taştı. Belgrad’dan Novi Sad’a, Niš’ten Kragujevac’a büyük şehirlerde olduğu gibi küçük kasabalarda da insanlar meydanlara çıktı. Hükümete yakın çevrelerse protestocuları “renkli devrim”e hazırlanan “dış mıhraklar” olarak tanıtıyor.
Öğrenciler, Novi Sad’daki üç büyük köprüyü işgal etti. Özellikle Sloboda (Özgürlük) Köprüsü direnişin meclisine dönüştü. Köprü üstünde çadırlar kuruldu, forumlar ve konserler düzenlendi. Köprü işgalleri yolları tıkadı ama gençlerin önünü açtı. Forumlar hareketin karar organları haline geldi.
Belgrad’daki öğrenciler Novi Sad’a gelmek için 80 kilometrelik yolu yürüdüler. Yol boyunca köylerde ağırlandılar. Çiftçiler traktörleriyle yolları kapattılar, posta işçileri greve çıktı, avukatlar adliyelerde eylemler düzenledi. Moto-kuryeler hem protesto konvoyları düzenlediler hem de eylemcilere yiyecek ve içecek taşıdılar.
Sırbistan’ın tarihinde öğrenci hareketi her zaman değişimin habercisi oldu. 1968’de Belgrad Üniversitesi öğrencileri adalet ve özgürlük talepleriyle sokaklara dökülmüştü. 2000’de Otpor Hareketi, Slobodan Milošević’i devirdi. Bugün yine üniversitelerden yükselen öfke, tüm ülkeyi harekete geçirdi.
Hareketin beş temel talebi var: Novi Sad tren garının yenilenmesi, sorumluların yargılanması, protestoculara saldıranların cezalandırılması, gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakılması ve eğitime daha fazla bütçe ayrılarak harçların düşürülmesi. Öğrenciler, tren garının çökmesine neden olan yolsuzluklarla eğitim sistemi arasında bağlantı kuruyor ve neo-liberal politikaları eleştiriyorlar. Hükümetin uluslararası şirketlere boyun eğmesini istemiyorlar.
Eylemler, bir yandan da Emir Kusturica’nın Underground (Yeraltı) filmini hatırlatıyor. “Kapat gözlerini, her şey yolunda” diyenlerin karşısında gençler artık yeraltından çıkmak istiyor.
Sırbistan’ın her yerinde, “Dosta je bilo!” (Yeter artık!) sloganı yankılanıyor. Rock grubu Riblja Čorba’nın “Diktatore” şarkısı hareketin marşı oldu. “Diktatör, düşme zamanın geldi!”
Batı medyası bu protestoları görmezden geliyor. Çünkü, Avrupa Birliği ve ABD, Sırbistan hükümetiyle iyi geçinmek istiyor. Avrupa, Sırbistan’a silah satmaya devam ediyor, Trump’un damadı Jared Kushner Belgrad’da turizm ve inşaat projelerine hazırlanıyor. Avrupa, bir kez daha özgürlükleri değil, ticareti tercih ediyor.
Üç aydır devam eden eylemlerde Başbakan Miloš Vučević’in istifası, öfkeyi dindirmeye yetmedi. Protestolar, hükümetin göstermelik tavizlerine rağmen hız kesmiyor.
Eğer eylemler bastırılırsa veya sönümlenirse, tren garının çöküşü yalnızca bir facia olarak değil, siyasette karamsar bir metafor olarak hatırlanacak.
Eğer bu hareket başarılı olursa, Sırbistan ve Balkanlar için yeni bir dönem başlayabilir.
Köprülerden yükselen sesler Sırbistan’ın kaderini belirleyecek.
Gençler treni kaçırmak istemiyor.