GÜLFER AKKAYA – Diğer Yazıları
Bu seçimlerin çok önemli olduğu kesin. Seçim, hangi partinin kazanacağını değil, hangi partilerin gideceğini gösterecek. Partilerin ölüme karşı ölümsüzlük iksirini ele geçirecekmiş gibi canhıraş çabaları bundan. AKP çuvallama dönemine girmiş durumda. CHP gerileyerek erime devrinin yılmaz pehlivanı. MHP varlığını Kürt hareketine borçlu. HDP ise cazibe merkezi olduğundan birbirine benzemezlerden oluşan halayı kurmakta.
Nihayet anlaşıldı ki HDP, özgürlüklerin, eşitliklerin, hayatlarımızı olumlu etkileyecek yeniliklerin tek ihtimali, tek adresi. Üstelik bu kez rüzgâr da HDP’den yana. Rüzgâr dediysem bu HDP’nin çabalarından azade oluşmuş bir rüzgâr diye anlaşılmasın. Bilakis yıllardır ellerimizle bizzat ördüğümüz siyasal hattın haklılığının ispatladığı, daha çok insan tarafından ihtiyaç olarak hissedilip sahiplenildiğine tanıklık ediyoruz. Bu çok gurur verici.
Bu seçimlerin kritikliği partileri de harekete geçirmiş görünüyor. Mesela CHP Kürdistan’dan oy alabilmek için bölgenin önde gelen kişilerini aday göstermeyi planlıyormuş. Şunca yıl sen sus, gerekli sorumluluklarını yerine getirme, sevilen birini aday gösterip oy alacağını san.
AKP, liberal ve kendine demokrat tayfasını HDP’ye kaptırınca dinci çevreleri komple toparlamaya çalışmakta. Öldüğünde küs oldukları Erbakan’ın çoluk çocuğunu partiye çağırmakta. Nasılsa çantada keklikler. Keklikler de keklikliğe heves edince…
Bu seçimlerde en ilginç aday adaylıkları kanımca HDP’de yaşanmakta. Çünkü bu seçim aslında en çok HDP için kritik. Anlayabildiğim kadarıyla Kürt Özgürlük hareketi yüzde 10 barajı meselesini aşarak barış mevzusunda elini daha güçlendirmeye kilitlenmiş durumda.
Çünkü bu baraj şimdiye dek Kürt hareketinin Türkiye siyasetine yönelik yol alması açısından büyük bir sorun yarattı. Türk devleti ve onun partileri (AKP, MHP, CHP) demokrasi mücadelesinden uzak, 12 Eylül kanunlarından memnun halde, Kürt, Alevi, kadınlar ve sosyalistler olmadan mecliste birbirleriyle tepinmeye alışıktılar.
Baraj, aslen Kürt hareketinin (ve onunla uzun yıllar ittifak halinde olan tüm devrimci hareketlerin) etki alanını daraltarak, olduğundan küçük göstererek, onun oylarını devlet partileri hanesine yazdırıyordu. Bu kez HDP seçimlere parti olarak girme kararı verdi. Bu, devletin oyununu bozan önemli bir hamle oldu. Şimdiden belirtelim, seçimlere dek HDP’nin başına göktaşı düşer, püluton gezegeni çarpar, parti binalarının olduğu bölgelerde yerçekimi yok olursa bunun nedeni AKP ve onun devlettir. Trafoya giren kediler zaten deşifre olmuş durumda…
Bu seçimlerde yüzde 10 üzerinde oy almak zorunda olan HDP bu zorunluluğunu aday adaylıklarına da yansıtmış oldu. AKP kurucularından, sosyalistlere, cinsiyetçilerden feministlere, işçiden patrona dek her alandan çeşit çeşit aday adayı mevcut.
Bir sosyalist ile asla yan yana gelemeyecek kişilerle maalesef aynı partide yer alınacak. Feminist düşmanı, kadın hakları karşıtlarıyla ne yazık ki aynı partide, aynı saflardaymışız gibi görüneceğiz.
Bundan dolayı bu seçimlerde en büyük zorluğu iki kesim yaşayacak: Feministler ve sosyalistler. Şimdiye dek bu sadece feministlerin sorunuydu ama mesela Dengir Mir Mehmet Fırat gibilerinin aday olacağı yerde bu zorluk artık sosyalistler için de geçerli.
Peki mecbur muyuz bu adayları desteklemeye?
Kürt özgürlük hareketi çok güçlü bir hareket olduğundan birlikte davrandığı, ittifak yaptığı tüm güçleri kendi stratejisine çalışır hale getirebiliyor. Fikri, zikri ne kadar farklı olursa olsun harekete karşı durmak bir yana harekete hizmet eder hale geliyorlar. Çünkü o Kürt Hareketi, yürüdüğü siyasi hattı büyük oranda belirleyebilecek, farklılıkları çeşitli kanallarında akıtarak kendisinden yana şekillendirebilecek, gerektiğinde kendinden uzaklaştırabilecek kuvvete sahip.
Sosyalistler, feministler ve diğer devrimci dinamikler hareket olarak ne yazık ki böyle bir güce sahip değiller. Eğer bu iki hareket yeterince güçlü olsaydı Kürt özgürlük hareketinin yüzde 10 barajını aşmak için böyle ittifaklar yapmasını engelleyecek, yalnızca devrimci bir ittifakı zorlayabilecek etkileri olabilirdi.
Başka bir açıdan söylersek; partimiz HDP, henüz bu sistemin asıl mağduru olan milyonlarca emekçiye, erkek egemenliğinin ezdiği ve sömürdüğü milyonlarca kadına, inancı yok sayılan milyonlarca Alevi’ye yeterince ulaşamadığı için kendi çizgisini gölgeleyen kimi adaylara evet demek zorunda kalıyoruz. Bu yönüyle önümüzdeki seçimler ve sonrasında sosyalist partiler, çevreler, feministler olarak kendimize görevler çıkarmalı ve bu tabloyu değiştirmeyi hedeflemeliyiz. Adaylıklar önemli ama ondan önemlisi örgütlenip somut güç olabilmekte.
Açıkça söylemekten çekinmiyorum, kadın düşmanı, sermaye yanlısı, devlet partisi kurucularına değil oyumu, günahımı bile vermem. 12 Eylül yasalarının önce öldüresiye vurduğu, sonra yeşermemesi için karşı mücadele sürdürdüğü devrimci yakanın güçlenmesi için verdiğimiz mücadelenin kritik bir eşiğinden geçiyoruz. Temel ittifak ortağımızın ihtiyaçları zemininde şekillenen bu süreçte, hakkımızla birlikte yürüttüğümüz mücadele sonucunda elde ettiğimiz zeminin sahibiyiz. Bu nedenle buradayız, burayı kimseye terk etmek niyetinde de değiliz. Önemli olan bu siyasal zemini güçlendirmek. Güçlendirebiliriz de.
Bu zemin ezilenlerin, sömürülenlerin, yok sayılanların, asimilasyona maruz kalanların ortak mücadele edebileceği tek zemin. O nedenle oyum bu adamlara değil, yıllarca ellerimizle ördüğümüz bu siyasal zemine verilmiş olacak.
Tabii bu siyasal zemini güçlendirmek için çalışırken içimizin kaldırmadığı kimi adayları istemediğimizi yüksek sesle söyleme hakkımızı da kullanmalıyız. Serde feminist, sosyalist, Kürt, Alevi olmak var.
Yeni bir seçim dönemine girerken siyasal ve duygusal halim budur. Muhataplara arz ederim.