“Ölmüş köleleri mi? Böyle bir iş için onları topraklarıyla, evleriyle birlikte veririm sana! Bütün mezarlar senin olsun!” Gogol, Ölü Canlar
Denizli’de bir mermer fabrikasında iş cinayeti. BirGün gazetesindeki habere göre Suriyeli işçi Yasin Bedevi Mafeş (27) hayatını kaybetti. Suriyeli işçi elektrik akımına kapılmış. Patron işçilerin önünde Mafeş’i hastaneye götüreceğini söylemiş. Fakat hastaneye götürmek yerine Mafeş’in bedenini fabrikadan uzakta yol kenarına atmış. Sonra 112 Acil hattını arayarak “Yol kenarında baygın biri var” demiş. Patron tutuklanmış. Şimdilik elimizdeki veri bundan ibaret.
Mafeş olayı münferit bir vakâ değil. Çünkü fabrikadan, maden ocağından bedeni kaçırılan tek göçmen işçi Mafeş değil. Türkiye’de kayıt dışı çalıştırılan yüzbinlerce göçmen var. İSİG Meclisi, tespit edilen göçmen işçi ölümlerini 1000’in üzerinde açıklıyor. Peki, ya tespit edilemeyenler? Bunu bilmiyoruz. Kimsesizler mezarlığında kaç göçmen işçi yatıyor, bunu da bilmiyoruz. Kayıt dışı çalıştırma iş cinayetlerinin takibini zorlaştırıyor.
Ne ki en azından şunları biliyoruz: Suriyeli işçi Mustafa El Recep Mersin-Tarsus yolunda bir portakal bahçesine atılmıştı. Oysa ölüm yeri fabrikaydı. Afganistanlı göçmen işçi Vezir Mohamed Nourtani’nin bedeni de bir yol kenarına atılmış halde bulundu. Üstelik bedeni benzinle yakılmıştı. Nourtani kaçak çalıştığı maden ocağında iş kazasından alınıp kaçırılmıştı. Konya’da ise Özbekistanlı çoban bir kuyunun dibinde bulundu.150 TL alacağını istediği için pompalı tüfekle vurulmuştu!
Görüldüğü üzere; göçmen/mülteci işçilerin ölü bedenleri giderek sistematikleşen kaçırma ve yok etme olaylarıyla anılır oldu. Zira caydırıcı önlem ve cezalar gerektiği ölçüde uygulanmıyor.
Sigortasız, kayıt dışı ve kaçak göçmen çalıştırmak özellikle enformel sektörde patronların tercihi haline geliyor. Böylece hem ucuz, yedek işgücüne sahip oluyorlar hem de onları yerli işçilerle rekabete zorluyorlar. Fakat burada artık daha vahşi bir sömürü metoduyla karşılaşıyoruz. Zira kaçak göçmen işçiyi iş kazası sonrası göz önünden kaldırmak daha kolay(!) Sömürürken diri bedenler ne kadar kullanışlıysa iş kazası durumunda ölü bedenler bir o kadar “kullanışlı” olabiliyor. Çünkü kaybedilen göçmen için ne ceza ne de tazminat derdi söz konusu oluyor. Sınır dışı edilme korkusu yüzünden göçmen işçinin ailesi de davanın peşine düşmez diye varsayılıyor.
Sosyal bilimci Magdoff, “Kullan At Emekçileri” kavramını göçmen işçiler için kullanmıştı. Ne var ki, küresel ve Türkiye ölçeğinde yol kenarına atılan ölü bedenler “Kullan At” kavramını bir üst vahşi düzeye çıkarmış bulunuyor.
Keşke Gogol’ün “Ölü Canlar” romanı 19. yüzyılda kalsa ve o dönemin Rusya’sını anlatmakla yetinmiş olsaydı. Zira modern zamanların modern köleleri olarak göçmen işçiler artık modern ölü canlar olarak da karşımızdalar.
Gogol’ün komedyasında boy gösteren üç kağıtçı muhasebe uzmanı Çiçikov, mezar taşları üzerindeki isimleri yaşıyorlarmış gibi gösöterip köylülerin toprağını servetine transfer ediyordu. Bugünün farkı ise şu: Mezar taşı ile olmayan göçmen işçiler ölüm durumunda dahi patronları zengin edebiliyor. Ceza ve tazminat yükünden kaçan sermayedarlar iş kazası durumunda zarardan kâr elde ediyorlar.
Bu vahşi sömürü düzeninin önüne geçmek için göçmen işçilerin (yerli işçilerle birlikte) sigortalı, kayıtlı, güvenceli çalışma koşullarına kavuşması gerekiyor. Sendikalı olmak sadece ekmeğin değil yaşamanın da sigortası artık. Öte yandan işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri kapsamına göçmen/mülteci işçilerin de alınması gerekiyor. Ve elbette iş cinayetinden sorumlu işverenlere caydırıcı cezalar uygulanmalı. Nourtani davasında verilen “ödül” gibi cezalarla bu vahşeti durdurmak pek mümkün değil.
Sendikalar, barolar, göçmen dayanışma ağları, emekten yana parti ve kurumlar bütün bu yaşananları ne kadar gündeme alıyor? Örneğin söz konusu dava yahut vakaları izleyen bir takip sistemi oluşturulabilir mi? Mevcut gidişatın değişmesi biraz da bu sorulara bağlı.
Mustafa El Recep olayı maalesef sahipsiz kaldı. Nourtani davasında dayanışma ve sahiplenme belirli oranda etkiliydi. Mafeş vakası da bir bu kadar önemli. Fakat tek tek davalardan da öte modern ölü canlar sistemine karşı yerli ve göçmen işçileri birleştirecek sınıfsal bir mücadelenin tartışılması da gerek.
Gogol’ün Ölü Canları aynı zamanda Rus toplumunun vicdani ve etik sorgusunun da romanıydı. Bugün göçmen işçilerin ölü bedenleri üzerinden maliyet hesabı yapan modern Çiçikovlar üzerinden toplumsal vicdan ve ahlak sorgulaması yapmak; sendikaların olduğu kadar siyaset ve akademinin de sorumluluğunda olsa gerek. Her kaybedilen göçmen işçi sanki bir sonrakine davetiye çıkarıyor. Önü alınmazsa eğer; kapitalist kâr hırsı nedeniyle, sıra yerli işçilere de gelecek.