Türkiye’nin ceza infaz sistemi, son yıllarda “kuyu tipi” olarak adlandırılan hücrelerin inşasıyla yeni bir evreye girdi. Bu hücreler, resmi adıyla S, Y ve yüksek güvenlikli cezaevlerinin temel unsurları olarak, mahpusları fiziksel ve psikolojik olarak izole etmeyi amaçlıyor. Bilimsel raporlar, bu yapıların uzun süreli tecridin beyin fonksiyonlarını bozduğunu gösterirken; ideolojik ve politik bağlamda, bunlar devrimci ve muhalif sesleri susturmanın bir aracı olarak işlev görüyor. Çağdaş Hukukçular Derneğinin Eylül 2025 raporuna göre, kuyu tipleri F tipi hapishanelerin devamı niteliğinde ve insan onuruna aykırı koşullar barındırıyor.
Kuyu Tipi Hücrelerin Yapısı ve Ağır Tecrit
Kuyu tipi hücreler, 5-10 metrekarelik beton odalardan oluşuyor. Doğal ışık neredeyse yok, hava küçük deliklerden geliyor, hücre önü avlu bulunmuyor. Mahpuslar günün 23 saatini burada geçiriyor; haftalık kısa süreli dışarı çıkma hakkı ise başka bir kapalı alanda yalnız başına oluyor. Kameralar sürekli izliyor, kitap ve görüşme hakları kısıtlı.
Bilimsel olarak, bu yalnızlık vücudu ve aklı yıpratıyor. İnsan Hakları Vakfı raporları, uzun süreli yalnızlığın stres hormonlarını artırarak hafıza kaybına yol açtığını söylüyor; kaygı, depresyon ve hayal görme gibi sorunlar yaygınlaşıyor. Kalp hastalıkları riski artıyor, bağışıklık sistemi zayıflıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, benzer hücreleri “insanlık dışı” bulmuş; Birleşmiş Milletler de Türkiye’ye değişiklik çağrısı yapmıştır. Bu hücreler, tutukluları sürekli gözetim altında tutarak psikolojik baskı yaratıyor.
Başta Devrimciler Olmak Üzere Herkesi Kapsıyor
F tipi hücreler, öncelikle devrimci siyasi tutuklulara yönelik olarak tasarlandı ve uygulanmaya devam ediyor. Kuyu tipleri, hırsızlar, çeteler, kadın katilleri veya çocuk istismarcıları için değil; siyasi muhalifler için inşa edildi. 2000’lerde bu hücreler yapılırken devrimci tutsaklar uyarmıştı: “Bu hücrelere karşı direnmezsek, ülke hücreye döner.”
O dönemde F tiplerine “Biz girmeyiz” diyen liberaller, fırsatçılar, sağcılar ve ulusalcılar da zamanla aynı yolun yolcusu oldu, oluyor ve olacak. Örneğin: Gazeteci Tuncay Özkan, 2000’de Ankara Sincan F Tipi Cezaevi’ni tanıtım programında “konforlu ve rahat odalar” diye övmüştü tecrit hücrelerini. Ancak Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanınca, tecrit gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldı.
Nedim Şener ise Oda TV davasından tutuklandığında, ziyaretine gelen eşine uygulanan aşağılayıcı aramayı iktidar medyasının ekranlarında gözyaşlarıyla anlatmıştı. Bugün ise faşizm bayrağını en önde taşıyanlardan biri haline geldi.
Sonuçta, hapishaneye çevrilmeye çalışılan bir ülkede herkes potansiyel suçludur. Vicdan, namus ve ahlak sahibi herhangi bir birey, yarın öbür gün bu hücrelerin kapısından geçebilir – garanti yok. Bugün direnilmezse, ülke tamamen hücre tipine dönüşür; baskı, sessizliği zafer sanır.
Ölüm Orucunda Kritik Günler
Direnişçiler için her saat her dakika kritik. Talepler net: Kuyu tiplerinin kapatılması, hasta tutsakların serbest brakılması, sohbet hakkının uygulanması ve hak gasplarının bitirilmesi.
Direnişçiler ve gün sayıları şöyle:
• Serkan Onur Yılmaz: 360. gün.
• Ayberk Demirdöğen: 240. gün – Kanser hastası.
• Fikret Akar: 221. gün – Kanser hastası, zorla müdahale riski altında; zorla müdahale olursa sakat kalabilir veya ölebilir.
• Ümit Çobanoğlu: 160. gün.
• Berkin Berberoğlu: 146. gün.
• Fırat Kaya: 102. gün.
• Gürkan Türkoğlu: 100. gün.
• Tahsin Sağaltıcı: 100. gün.
• Diğer direnişçiler: 60’lı günleri aşmış, açlık grevinde.
Hepsi demokrasi ve sosyalizm için bedel ödüyor. Suçları özgür yaşam kurma çabası. Sağlıkları alarm veriyor: Kas eriyor, organlar duruyor, görme kayboluyor. Unutmayalım adil yargılama talebi ile Ölüm orucuna başlayan ve zorla müdahale işkencesi ile Mustafa Koçak katledildi. Fikret Akar, Ayberk Demirdöğen ve Serkan Onur Yılmaz aynı tehlike ile karşı karşıya.
Ses Olma Zamanı: Korku Duvarlarını Yıkalım
Direnişçilerin sesini büyütmek hepimizin görevi. Kendisine sosyalist, ilerici, aydın, demokrat diyen vicdan ve ahlak sahibi herkes Kuyu tiplere karşı durmak zorundadır. Görmezden gelenler olabilir, ama vicdan sahibi sessiz kalamaz – kalmamalı. Sokaklar, meydanlar, kalemler birleşsin. Sağır kulakları çınlatalım, duvarları yıkalım. Bu değerli insanlar yalnız değil. Her biri bir cihan parçası; biz varız. Taleplerin karşılanması için mücadele edelim.
05.11.2025
