Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri: “Sorun deprem değil, rant düzenidir”

    30 Ekim 2025

    Trump Şi Cinping ile görüştü: “Pek çok konuda hemfikiriz”

    30 Ekim 2025

    İmralı Heyeti’nden Erdoğan görüşmesine dair açıklama: “Karşılıklı anlayış ve fikir birliği içindeyiz”

    30 Ekim 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      Cumhuriyetin kurucu İdealleri ve ötekileri

      30 Ekim 2025

      Bakımın görünmeyen yükü: Engelli kadınlar ve kız çocuklarının onurlu yaşama hakkı

      29 Ekim 2025

      Ankara’nın vesayeti ve Kıbrıs halkının iradesi

      26 Ekim 2025

      Siyasetin simülasyonu ve kimliğin krizi

      24 Ekim 2025

      Avrupa için göçmenler yük mü?

      23 Ekim 2025
    • Seçtiklerimiz

      Motokuryelerin ekim isyanı

      28 Ekim 2025

      İstikrarsızlık üreten istikrar programı

      26 Ekim 2025

      ESMA’nın hatırlattıkları

      26 Ekim 2025

      İki devrimci müze soygunu: Kolombiya ve İrlanda

      24 Ekim 2025

      TBMM komisyonu, neden ekoloji örgütlerini dinlemedi?

      20 Ekim 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Ali Coşkun: İşçi sınıfı üretimden gelen gücüyle toplumsal barışın en güçlü dayanağıdır

      29 Ekim 2025

      Altan Açıkdilli: “Canımı çekiştiriyor yine canım”

      28 Ekim 2025

      DSİP’ten Şenol Karakaş: Ne barış süreci demokrasinin gelişmesine ne de demokratik adımlar barış sürecinin nihayete ulaşmasına ertelenebilir

      27 Ekim 2025

      Ilan Pappe: Filistinliler hâlâ etnik temizlik ve soykırımla karşı karşıya

      16 Ekim 2025

      ‘Kadıköy Kültür Evi hem nefes aldığımız hem de birlikte söz kurduğumuz bir yer’

      10 Ekim 2025
    • Dosyalar
      • “Süreç” ve Sol
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » ‘Kürt Sorunu’ bir hükümet daha devirecek mi?

    ‘Kürt Sorunu’ bir hükümet daha devirecek mi?

    ERTUĞRUL KÜRKÇÜ Yeni Yaşam için yazdı: Bahçeli ve Erdoğan arasındaki “fikir mücadelesi”nin Kürt halkına faturasının Mardin, Batman, Halfeti ve Esenyurt’ta dört kayyım olarak kesilmesine bakıldığında, bu dünyada eşitlik, özgürlük, demokrasi, adalet ve kendi kaderini tayin peşinde koşanlar için bu çekişmeden “bir barika-i hakikat” çıkması olasılığının, taşın altına dönmesini bekleyen simyagerinki kadar gerçekçi olabileceği görülüyor.
    Ertuğrul Kürkçü14 Kasım 2024
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Devlet Bahçeli’nin Salı gece yarısı dolaşıma soktuğu video-montaj, Cumhur İttifakı’nın başı üzerinden, Erdoğan Kürt Sorunu’na onun önerdiği koşullarda bir devlet-hükümet yaklaşımını benimsemeyecekse, ittifakın sonunu ilana ve memleketi bir erken seçime taşımaya hazır olduğunu bütün toplumun gözüne sokan bir mesaj değilse, tamamen boş laftan ibaret kalırdı.

    Öyle anlaşılıyor ki, MHP TBMM Grubu’ndaki konuşmalarda verilen mesajların Erdoğan ve AKP bürokrasisince kulak arkası edildiği yargısına varan Bahçeli ve danışmanları hem iddiayı büyütmek hem kuşatıcı toplumsal bir dolayıma büründürmek üzere mesajı bir cep telefonu olan herkese ulaştırabilecekleri en etkili mecradan -sosyal medya üzerinden- iletmeye karar vermişler.

    Bu sosyal medya deklarasyonunun kendisi başlı başına el yükselten bir mesaj olsa da, grup konuşmalarıyla birlikte ele alındığında Bahçeli’nin kendi gösterdiği istikamette ısrarını son hadde kadar sürdürme kararlılığını vurgulamakla birlikte, sosyal medyadan verilen bütün toplumu içine katacak bu mesajı takip edecek bir müzakere evresini dışarıda bırakan acil bir kopuşa işaret etmiyor.  Hatta, mesajın esasen bu toplumsal müzakereyi tahriki amaçladığını söylemek mümkün.

    Yürürlükteki ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin temelindeki politik koalisyon “Cumhur İtttifakı” Bahçeli’nin devirdiği veya kurulmasına takoz koyduğu önceki koalisyonlar gibi bir “koalisyon” değil. Dünyada bir eşi bulunmayan bu “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” Bahçeli’nin bebeğidir.  Bu “sistem” davulun Erdoğan’ın boynunda, tokmağın Bahçeli’nin elinde bulunduğu, şahsa özel bir “suçlular ittifakı” üzerinde yükselir. Bu “sistem” Bahçeli ve MHP’sine hiçbir hükümet sorumluluğu yüklenmeksizin rejimin yüzde 50 hissedarı olma gücü, bürokrasi ve yargı, ordu ve emniyette başlıca mevkileri elde tutma hakkı verir.

    Bu rejimin nasıl kurulduğunu hatırlayalım. Anayasa’dan almadığı yetkileri fiilen bir başkanlık rejimi varmışçasına kullanmaya başladığı günlerde Erdoğan’a Bahçeli tarafından bir can simidi atılmıştı: “Sayın Cumhurbaşkanı fiilî başkanlık durumundan vazgeçmeyecekse fiilî duruma hukuki bir boyut kazandırılmalıdır, her gün suç işleyen bir yönetimden söz edilemez. Ya Anayasa Cumhurbaşkanına uyacak ya Cumhurbaşkanı Anayasa’ya uyacak. Varsa bir teklif, gelsin değerlendirelim.”

    Bu rejimin tohumları böylece atıldı. Bahçeli, şahsa ve partiye özel bir rejim olmakla başlı başına bir kategori oluşturan bu rejimin vaftiz babası olmakla kalmadı, onu modern Türkiye’nin gidişatındaki kilometre taşları arasına katarak tarihe nakşetmek de ona kaldı. Önceki hafta MHP Grup Toplantısında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin “1839’dan 2024’e kadar geçen 185 yıl içinde[ki] altı dönüm noktası”nın sonuncusu olduğunu söyleyen de oydu: “Tanzimat, Islahat, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi.”

    “Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık mazisinde[ki] üç stratejik evre”yi “tek parti dönemi, ikincisi çok partili hayat, üçüncüsü de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olarak dönemselleştiren de Bahçeli’ydi.

    O yüzden, bizzat Bahçeli’nin tabiriyle “suç”tan türemiş, “suç”un Anayasal “umde” seviyesine yükseltilmesine özgülenmiş bir “suç organizasyonu” olan “Cumhur ittifakı” üzerinde yükselen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni yıkmadan Bahçeli’nin ağdalı sosyal medya mesajında ima edildiği şekilde ittifaktan çekilmesi, hiç de göründüğü kadar kolay değil. Ama gündeme gelmesinden kaçınılamayacağı da besbelli.

    Çözül(e)meyen Kürt Sorunu, öyle görülüyor ki, 1980 darbesi de dahil, son 44 yıl boyunca iktidardan düşen koalisyon hükümetleri katarına “Cumhur İttifakı”nı da bağlamak üzere. 12 Eylül askeri hükümetleri ile Özal ve Erdoğan hükümetlerinin görünüşte “tek parti” rejimleri olmakla birlikte içlerinde çatışan kanatları barındırdığı ve siyasi kararların hep bir bileşke ürünü olduğunu da akılda tutarak Demirel, Çiller, Yılmaz, Erbakan, Ecevit koalisyon hükümetlerinin çöküşlerinde başrolü Kürt Sorunu’nu çözmedeki başarısızlıklarının oynadığı malum. Başarısızlık hanesine kendileri ve medya bilirkişileri her zaman “Kürt Sorunu”nu yazmasalar da Kürt Sorunu’nun çözümsüzlüğünün tezahürleri olan –“terör sorunu”, “güvenlik”, “bölücülük”, “etnik huzursuzluk”, vb.- konuların sallantılı koalisyon hükümetlerinin çöküşünü hızlandıran “skandallar” ve “yolsuzluklar”ın beslendiği gübrelikler olduğu kuşkusuz.

    Cumhur İttifakı’nın çöküşü bir rejim sorununa yol açmaksızın gerçekleşemeyeceği için Bahçeli’nin çıkışının mevcut iktidar blokunu önceki koalisyonlarda olduğu kadar hızlıca, ve bir gecede çökertmesi söz konusu olmayabilir, ancak kamuoyunun önüne taşınmadan edilemeyen -ve ittifak sonunda çökecek olursa- çözülemeyen “Kürt Sorunu”na yaklaşımlar arasındaki çatışmanın çöküşün asli nedenleri arasında öncelikli bir rolü olacağı artık saklanamaz bir hakikat.

    Açık bir toplumsal tartışma dolayımına ve bir Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkına dayanmadıkları, toplum değil devlet merkezli, özgürlük değil güvenlik eksenli oldukları için Bahçeli’yle Erdoğan arasındaki “yaklaşım farkı”nın Kürtlerin geleceği için pratikte ne ifade ettiğinin elle tutulur bir açıklaması şimdilik ancak kahve falı açmak kadar anlamlı olabilir.

    Ancak, çok açık olan Bahçeli’nin ifade ettiği gelecek ufkunda rejimin meşruiyeti ve bölgesel rekabete dayanma gücü edinmesinde Kuzey Kürtlerinin rızasının Öcalan’la anlaşılarak -bir şekilde- kazanılması olmazsa olmaz bir koşul olarak kaydedilirken, Erdoğan’ın yaklaşımında Kuzey Kürdistan’a egemen olmak için Güney ve Batı Kürdistan’ın Rusya, Suriye, İran ve Irak’la gerçekleştirilecek anlaşmalarla PKK’nin cephe gerisi olmaktan çıkarılmasına yönelik askeri stratejide ısrarın esas olduğu anlaşılıyor.

    Bu iki görüş arasındaki en önemli ortaklık her iki durumda da Kuzey Kürtleri’nin bir tabi, bağımlı ulus olarak var olmaya devam etmesi. En önemli farklılık ise Bahçeli’nin Kuzey’de sonuca ulaşmak için Kürtlerin siyasi önderleriyle müzakereyi öncelerken, Erdoğan’ın Kuzey’de egemenliği tesis için Şam ve Bağdat’ın iş birliğiyle Batı ve Güney Kürdistan’ın Kuzey’in cephe gerisi olmaktan çıkarılmasına odaklanması olarak görünüyor.

    Bahçeli Erdoğan’ın bölge devletleri, ABD ve Rusya da dahil edilmeksizin gerçekleştirilemeyecek, diplomatik anlaşmaları, sınır ötesi harekatları ve tavizleri ön gerektiren diplomatik-askeri stratejisine, Öcalan’la varılacak ve uluslararası nüfuzu rakip devletlerle paylaşmaksızın bir seferde dört parçada birden sonuca vardırılabilecek “Türk-Kürt” anlaşmasıyla karşılık verilebileceği iddiasıyla karşılık veriyor.

    Ne var ki, her iki halde de Kuzey Kürdistan halkının/halklarının payına, yüzlerini dönmeleri beklenen Ankara’da bir toplumsal ve demokratik cumhuriyet, tarihsel yaşam alanlarında kendi kendilerini yönetme hakkına sahip olacakları bir özyönetim rejimi düşeceğine dair en küçük bir imayı bile henüz işitmiş olmadığımız gibi, Bahçeli ile Erdoğan arasındaki “fikir mücadelesi”nin Kürt halkına dört haftalık faturasının Mardin, Batman, Halfeti ve Esenyurt’ta dört kayyıma ve Cumhur İttifakı “demokrasisi”nin Türkiye’nin geneline sokak hayvanları katliamı, dezenformasyon yasası, etki ajanlığı yasası, İstanbul sözleşmesinin iptali olarak kesildiğine bakıldığında, bu dünyada eşitlik, özgürlük, demokrasi, adalet ve kendi kaderini tayin peşinde koşanlar için bu çekişmeden “bir barika-i hakikat” çıkması olasılığının, taşın altına dönmesini bekleyen simyagerinki kadar gerçekçi olabileceği görülüyor.

    Ancak önceki haftalarda da söylediğimiz gibi “Bahçeli ve Erdoğan akıl dışı, gerçek dışı bir kuvvet tablosu değişimi okumasından Kürt halkının beklentilerini kendi siyasi ve askeri hesapları için istismar edebilecekleri, Kürt halkının rızasını halkın tarihsel haklarına karşı bir siyaseti tahkim için kullanabilecekleri hayaline kapılarak bir manada cini şişeden çıkarttılar. Ama çatışan güçlerin bileşkesi şimdi başka bir istikameti işaret ediyor.”

    Şimdi sıra devrimci siyasetin, kendi iradesinin de eseri olarak oluşan yeni siyasal iklimi demokratik bir çözümün zemini kılmak üzere iradesini siyasal gündeme taşımasında: DEM Parti kendi politik çözüm önerilerini iktidarınkilerin karşısına koyarak, toplumun genel refahı ve özgürlüğü için “Kürt Sorunu”nun demokratik çözümünün getireceği fırsatları sergilerken toplumsal alana “Barış” gündemini hakim kılmak üzere ilk adım olarak hiç gecikmeksizin HDK’nin 25-26 Mayıs 2013’te Ankara’da başlattığı “Barış Konferansları”nın üçüncüsünü toplamak üzere kollarını sıvamadıkça, başka bir seçeneğin, Kürtlerin Özgürlük Mücadelesi’nin başat dinamiği olduğu üçüncü kutbun toplumun kurtuluşuna özgülenmiş bir başka yolun mevcut olduğunu kimse düşünmeyecek. Siz kendinizi övmüyorsanız kimse sizi övmez.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    İmralı Heyeti’nden Erdoğan görüşmesine dair açıklama: “Karşılıklı anlayış ve fikir birliği içindeyiz”

    30 Ekim 2025

    Bakırhan: Cumhuriyeti topluma, demokrasiyi halka iade etme zamanı

    29 Ekim 2025

    Motokuryelerin ekim isyanı

    28 Ekim 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Toros Korkmaz

    Cumhuriyetin kurucu İdealleri ve ötekileri

    Siyasi Haber

    Bakımın görünmeyen yükü: Engelli kadınlar ve kız çocuklarının onurlu yaşama hakkı

    Coşkun Özdemir

    Ankara’nın vesayeti ve Kıbrıs halkının iradesi

    Ercan Jan Aktaş

    Siyasetin simülasyonu ve kimliğin krizi

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Mesut Çeki

    Motokuryelerin ekim isyanı

    Ümit Akçay

    İstikrarsızlık üreten istikrar programı

    Kadir Akın

    ESMA’nın hatırlattıkları

    Siyasi Haber

    İki devrimci müze soygunu: Kolombiya ve İrlanda

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    Ali Coşkun: İşçi sınıfı üretimden gelen gücüyle toplumsal barışın en güçlü dayanağıdır

    29 Ekim 2025

    İSİG Meclisi: Ekim ayında 5 çocuk işçi yaşamını yitirdi

    28 Ekim 2025

    İstanbul Finans Merkezi’nde gözaltına alınan inşaat işçileri: “Tüm haklarımızı alana kadar direneceğiz!”

    28 Ekim 2025
    KADIN

    EŞİK’ten BM bakım raporunun Türkçe çevirisi: “Bakım, toplumsal eşitliğin temelidir”

    29 Ekim 2025

    Kadınlar ve LGBTİ+’lar 11. Yargı Paketi’ne karşı ayakta: “Kazanımlarımızı geri vermeyeceğiz”

    29 Ekim 2025

    Antakya’da kadınlar 11. Yargı Paketi’ne karşı alanlarda

    28 Ekim 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.