Politik sinemanın en çarpıcı örneklerinden biri olan Costa Gavras’ın İtiraf (L’aveu) filmi izleyen pek çok kişi için acı dolu bir yüzleşmeye sebep olur. Film, Çekoslovakya Komünist Partisi’nin önde gelen isimlerinden ve Dışişleri Bakan Yardımcısı olan Arthur London’un 1952 Prag Duruşmalarına hazırlık sürecinde yaşadıklarını anlattığı kitabına dayanmaktadır. London’un 1951 yılında tutuklanmasıyla başlayan yargılama süreci Yves Montand’ın olağanüstü oyunculuğu ile beyazperdeye aktarılmıştır.1 Film boyunca London’a uygulanan işkencelerin tüm ağırlığını ruhumuzda hissederiz. İşçi sınıfı devrimlerinin içinde yaşanan bu yargılamanın, sınıflı toplumları ortadan kaldırmayı hedefleyen Marksistleri sarsmaması mümkün değildir. Nitekim bu film üzerine çok sayıda inceleme yapılmış ve “sosyalist” devletlerdeki hukukun niteliği üzerine önemli tartışmalar doğmuştur.
Bu yazımda film üzerine kısa bir özet yaptıktan sonra “hukukun ne olduğunu”, “nasıl ortaya çıktığını” Evgeny Pashukanis’in temel kategorisiyle açıklayarak, film okumasını da bu doğrultuda yapacağım. Aslında bir film okumasından ziyade Pashukanis’in İtiraf filmi yoluyla okunması da denebilir. Sovyetler Birliği’nin özellikle 1920’lerden 1930’ların başına kadar en önde gelen hukuk felsefecisi Pashukanis’i seçmemin iki nedeni var. Öncelikle o da filmdeki London’un kaderini Sovyetler Birliği’nde yaşamıştı. 1937 yılının Ocak ayında “Troçkist bir sabotajcı”, “hain”, “karşı devrimci” olarak suçlanmış ve 4 Eylül 1937’de idam edilmiştir. İkinci neden çok daha aktüel. Ülkemizde de AKP iktidarı tarafından hukuk kullanılarak çok sayıda muhalif siyasi mahkûm tutuklanmaktadır. Tutuklanan kişilere “ya tutukluluk ya itiraf ve pişmanlık” dayatmaları oldukça sık uygulandığı böylesi bir dönemde, arka planda çalan “hukuk devleti” ve “hukukun üstünlüğü” şarkılarını en iyi inceleyebileceğimiz kavramsal setlerinden birini Pashukanis sunmaktadır. Bu yazımızın sonunda “hukuk devleti” içindeki bu tür uygulamaları “hukuk dışı” sayan doğal hukukçular ile yapılanların “pozitif hukuka aykırı” olduğunu ileri süren pozitivist hukukçuların konumlarını da tartışarak yaşananların Pashukanis’in kavramlarıyla hukuki olduğunu, bu uygulamaların hukuka içkin olduğunu ifade edeceğim. Dahası toplumsal hayatta eşitliğin, özgürlüğün kurulması ile maddi eşitsizlikleri hukuki biçimler altında şekli eşitlikler şeklinde sunan hukuk biçiminden kurtulacağımızı iddia edeceğim. Böylece bir hukuk kuralının başka bir hukuk kuralına dönüştürülerek “sosyalist yasallık” adı altında devleti, hukuku güçlü ve üstün bir konuma getirerek ancak sınıflı toplumların çelişkilerini arttıracağımızı, bunun da Marksizmin komünizm tasavvuruna aykırı olduğunu belirteceğim. Dolayısıyla sonda söyleyeceğimi başta söylemem gerekirse, hukuku sönümlendirmemiz gerekir.2

Arthur London ve konveyör usulü sorgu sistemi
Film, London’un gözaltına alınmadan kısa bir süre öncesinde başlar. London takip edildiğinin farkında ve tedirgindir. Konuyu araştırsa da kimse ona bilgi vermez. London’un akıbeti adeta bellidir ancak ne bakan yardımcısı olarak konumu ne de partisindeki diğer yoldaşları bu akıbeti engelleyebilecek güçtedir. Beklenen gün gelir; kendisini takip eden araçlar tarafından aracı durdurulur, gözaltına alınır ve gözleri bağlı halde tutulacağı tek kişilik hücreye götürülür. Hücreye atılır atılmaz kulaklarımıza kazınacak o emir yankılanır: “Marche” (Yürü!). Oturmak yasaktır, ayakta beklemek yasaktır; London sürekli yürümek zorundadır. Yürümezse şiddete maruz kalır. Uyku saati kısadır; bu sürenin sonunda uyanma emrine aykırı gelirse üzerine su dökülür. Çok az yemek verilir. Sürekli değişen gardiyanlar “Yürü!”, “Yürümeye devam et!” diye bağırır. Dinlenmesine asla izin verilmez. Günler sonra ifadesi için hücresinden çıkarıldığında sorgucu tek bir söz söyler: “İtiraf et!”. Ancak London neyi itiraf edeceğini bilmemektedir. Neyle suçlandığını sorduğunda sorgucu “Bunu sen çok iyi biliyorsun” der. Her şey itiraf üzerine kuruludur. London itiraf etmedikçe her seferinde hücresine geri götürülür. Sorgucular sürekli değişir; Her yeni gelen başa döner: “İtiraf et!”. Arthur London’un bu döngüyü 21 ay boyunca yaşadığını düşündüğümüzde, ne kadar ağır bir işkenceyle karşı karşıya kaldığını daha iyi anlarız.3
İşkenceyle alınan bu tür ifadeler, hukuk literatüründe konveyör usulü sorgu sistemi olarak adlandırılır. Kaynağını Rusça’dan alan “konveyör” kelimesi, Türkçe’de “taşıma bandı”, “dönen kayış” anlamlarında kullanılır ve nesnelerin bir konumdan diğerine sürekli olarak aktarılmasını ifade eder. Bu bağlamda tutuklunun günlerce, haftalarca uykusuz bırakılarak, nöbetleşe çalışan sorgucular zinciri tarafından (adeta bir taşıma bandı gibi) kesintisiz biçimde sorgulanması bu kelimeyle anılmıştır.4 Bu yöntem, Sovyetler Birliği’nde özellikle Stalin’in siyasi muhaliflerini “karşı devrimci terörizm, komplo ve vatana ihanet” suçlamalarıyla mahkûm ettirdiği “Gösteri Davaları”nda yaygın bir biçimde kullanılmıştır. Gösteri davalarının ilki, 1928’de kömür endüstrisinde çalışan mühendislerin, ”üretimi kasten baltalamakla” suçlandığı “Şahtin Olayı”dır. Gerçek bir kanıt bulunamadığı için itiraflara ihtiyaç duyulmuş ve bu itiraflar konveyör sistemiyle alınmıştır. İtirafların varlığı davalara meşruiyet kazandırmıştı. Bu yöntem sonraki tüm gösteri davalarında da aynı şekilde uygulandı.5
Bu işkence yöntemiyle Arthur London dahil 14 eski hükümet bakanı, partiye yardım etme adı altında öz eleştiriye zorlanmış ve idam edilmeyeceğine inandırılarak itirafları alınmıştır.6 Ancak yargılama sonunda 14 kişiden aralarında London’un da olduğu yalnızca 3’ü hayatta kalmış, diğerleri idam edilmiştir.

Başka Bir Dünya Mümkün’ün hukuk kuramcısı: Evgeny Pashukanis
İtiraf filminde Arthur London’ın yerine Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin önde gelen hukuk teorisyenlerinden biri olan Evgeny Pashukanis’i (1891-1937) koyduğunuzda yaşayacağınız dehşetin şiddeti büyür. Pashukanis 1920’ler ve 1930’ların başında SSCB’nin en önemli hukuk felsefecilerinden biriyken, 1937’de “karşı devrimci” olarak suçlanmış ve London’un aksine idam edilmiştir. Pashukanis kuşkusuz Stalin’in gösteri mahkemelerinin ne ilk ne de son kurbanıdır. Peki hukuk nasıl bir olgu, toplumsal ilişkidir ki, hem kapitalist bir düzende hem de işçi sınıfının bürokratik iktidarında benzer trajedilere yol açabilmektedir?
Her ne kadar hukuk eğitimi almış olsa da Marx (ve Engels) tarafından hukuk, kapsamlı bir incelemeye tabi tutulmamıştır. Onların eserlerinde hukuk, kimi zaman içerik bakımından kanunlar ve kurallar, kimi zaman sözleşmeler bağlamında hukuksal biçim açısından ele alınmıştır. Ancak bu, kapsamlı bir Marksist hukuk felsefesi ya da hukuk teorisi ortaya koyabilecek düzeyde değildir. Hukuk, daha sonraki dönemlerde Lenin, Pashukanis, Lukacs, Gramsci, Althusser, Poulantzas ve daha birçok Marksist düşünür tarafından; devletin baskı aygıtı, ideolojik aygıt, hukukun biçimsel analizi ve hegemonik boyutları gibi çeşitli yönleriyle ele alınmış ve tartışılmıştır. Bu yazıda ise özellikle hukukun içeriği kadar biçimini de Marksist bir metodolojiyle ele alan Pashukanis’in 1924 yılında yayımlanan temel eseri “Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm”deki7 görüşlerini esas alarak filmi okumaya çalışacağım.8
Pashukanis ile üniversite yıllarımda karşılaşmıştım. Tıpkı benim gibi, hukuk fakültesinde kendisini Marksist olarak tanımlayan pek çok öğrenci, Pashukanis’in bu kitabını edinmiştir. Ancak kitabı okuyanların önemli bir kısmı, birkaç sayfa sonra kitabı bırakmak zorunda kalmıştır. Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi, Pashukanis’in metodolojisidir: Onu anlayabilmek için Marksizmin temel kategorilerini iyi bilmek gerekir. İkincisi ise hukuk fakültelerinde hukukun her zaman “hukukun üstünlüğü”, “hukuk devleti”, “adalet” ya da “adil olma” kavramlarıyla ilişkilendirilmesi, Pashukanis’in “hukukun tarihsel bir olgu olduğu, sönümleneceği ve teknik bir ilişkiye dönüşeceği” tezini birçok öğrenciye ütopik göstermektedir. Ayrıca Pashukanis’in hukuk biçimlerine yaptığı vurgu, hukukun soyut yanını öne çıkardığından, bu yaklaşım hukuk öğrencilerinde genellikle ancak ikinci ya da üçüncü sınıfta anlaşılır hale gelmektedir.
Pashukanis’in yöntemi, hukuku yalnızca içerik (kanunlar) açısından değil, aynı zamanda biçim açısından incelemeye dayanır. Pashukanis’e göre hukuk, özel çıkarların çatışması üzerine inşa edilmiş belirli bir toplumsal düzene denk düşen bir tarihsel kategori olarak kavranabilir.9 Hukuki biçimler ve hukuki özneler, meta mübadelesi içinden doğar ve bu ilişkilerin soyutlamalarıdır. Bir başka ifadeyle meta mübadelesi ile insan bir hukuki kişiliğe yani “hakkı taşıyan özneye” dönüşür.10
Hukukun üstyapısal niteliği de bu bağlamda anlaşılır. Üretim araçlarının özel mülkiyeti ve üretimin meta üretimi ile mübadelesine dayanması, bu yolla ortaya çıkan toplumsal ilişkilerde özel çıkarlara sahip insanlar aracılığıyla hukuki biçimin ilksel hali ortaya çıkmıştır. Bir başka ifadeyle emek ürünü meta biçimi aldığında ve bir değer taşıyıcısına dönüştüğünde insanlar da hak taşıyıcıları haline gelir.11
Böylelikle Pashukanis’in hukuk analizi gündelik hayatın her yanına nüfuz eder. Ona göre normu yaratan devlet değil, toplumsal ilişkilerin kendisidir. Nitekim kimsenin borçlu olmadığı bir yerde alacaklı haklarına yönelik yapılacak normların bir anlamı olmayacaktır.12 Eğer norm ilişkiyi doğuruyorsa, bazı normların neden diğer normlara göre etkisiz kaldığı açıklanamaz hale gelir.13 Hukuki biçimi ortaya çıkartan şey çıkar çatışmasıdır. Dolayısıyla hukuksal ilişki olasılığının ortadan kalkması için, özerk çıkarları olan öznelerden birinin bulunmaması gerekir. Dolayısıyla meta mübadelesine, meta üretimine, dağıtımına ve bölüşümüne dayalı düzenin ortadan kalktığı bir toplumda zamanla bu ilişkilerin ürettiği hukuki ilişki de ortadan kalkacak; hukuk sönümlenecek ve toplumsal ilişkiler gerçek eşitlikler temelinde yalnızca teknik bir düzleme dönüşecektir.14
İtiraf: Hukukun sönümlendirilmesi gerekir
Pashukanis’in hukuku meta üretimine ve mübadelesine dayalı toplumlarla, dolayısıyla özel çıkarların çatıştığı ilişkilerle başlatması son derece ufuk açıcıdır. Çıkar çatışmalarının dava yoluyla hukuki biçimi ve hukuki özneleri ortaya çıkarması onun teorisinde kritik bir noktadır. Bu kapsamda hukuk her zaman var olmamış, tarihsel olarak ortaya çıkmıştır. Komünal ilişkilerin hâkim olduğu bir toplumsallıkta bugün hukuk dediğimiz olgu ortaya çıkmayacaktır. Meta üretiminin ve mübadelesinin en yoğun olduğu kapitalist toplumda ise hukuk en gelişmiş halini alır. Bu en gelişmiş halin en önemli ideolojik sloganları “hukuk devleti” ve “hukukun üstünlüğü”dür.
Pashukanis bu maskeyi açıkça düşürür: “Pazarda karşılaşan eşit ve özgür mal sahipleri, yalnızca soyut devralma ve devretme ilişkisinde bu nitelikleri taşırlar. Gerçek yaşamda, her türlü bağımlılık ilişkisi ile karşılıklı olarak bağlanmışlardır. Örneğin, küçük tüccar ile büyük tüccar, çiftçi ile toprak sahibi, batmış borçlu ile onun alacaklısı, işçi ile kapitalist. Tüm bu sayısız somut bağımlılık ilişkileri, devlet örgütlenmesinin gerçek temelini oluşturur. Bununla birlikte hukuksal devlet kuramına göre her şey, sanki bunlar yokmuş gibi gelişir.”15 Pashukanis başka bir yerde şöyle der: “İç ve dış siyasette güç unsuru olarak devlet anlayışı, burjuvazinin “hukuk devleti” kuramı ve pratiğine getirmek zorunda olduğu bir düzeltmedir. Burjuva egemenliği sarsıldığı oranda, bu düzeltmeler de daha tehlikeli bir hale gelmiş, “hukuk devleti” hızlı biçimde içeriksiz bir gölgeye dönüşmüş ve en sonunda, sınıf savaşımının olağanüstü şiddetlenmesi, burjuvaziyi, hukuk devleti maskesini tamamen çıkarıp atmaya ve devlet iktidarının toplumun bir sınıfının diğeri üzerindeki örgütlenmiş şiddeti olma niteliğini açığa çıkarmaya zorlamıştır.”16
Pashukanis bu satırları yazdığında henüz “sosyalist yasallık” —yani hukukun sınıf karakterini koruyarak sosyalist düzenin inşasında temel bir rol oynayacağı düşüncesi— resmi bir nitelikte değildi. Tanımı dahi ideolojik olan bu kavram, burjuva hukuk devletinin, işçi sınıfının bürokratik devletlerindeki ikamesi gibidir. Sosyalist yasallığın maskesi gösteri mahkemelerinde, konveyör usulü sorgularda ve muhaliflerin tasfiyesinde hızla düşmüştür. Hukuk özünde bir çıkar çatışması olduğundan, onun sürdürülmesi aynı zamanda eşitsizliklerin sürdürülmesi demektir. İşkenceyle alınan beyanların hukuksal bir biçim altında “itiraf” veya “ikrar”a dönüştürülmesi de, hukuku ve dolayısıyla eşitsizlikleri yeniden üretmekten başka bir anlama gelmez. “Hukukun üstünlüğü” söylemi ise, gerçekte egemen sınıf, siyasi parti veya çeşitli iktidar klikleri ve çetelerin üstünlüğünün ideolojik biçimidir. Bu nedenle hukuk, bir yandan eşitsizlikleri yaratan toplumsal ve sınıfsal ilişkiler ve bu ilişkileri sürdüren güçlerle bir yandan bu eşitsizlikleri yıkmaya çalışan, maddi anlamda eşitliği talep eden toplumsal güçlerle dolu bir mücadele alanıdır. Hukukun sönümlenmesi, iktidara gelen bir partinin “normları ortadan kaldırıyoruz, artık eşit, özgür, kardeşçe yaşayacağız” deklarasyonu değildir; üretim araçlarının el değiştirmesi de hukukun sönümlendiği “an” olmayacaktır. Hukuk nasıl meta üretimi ve mübadelesiyle, özel çıkar çatışmalarının ürünü olarak tarihsel biçimini bulduysa; onların ortadan kalkmasıyla da tarihsel bir süreç içinde sönümlenecektir.17 Bu bağlamda maddi eşitliklerin sağlanabilmesi için hukukun ideolojik yönünün kullanılması ve bu doğrultuda mücadele edilmesinde de beis yoktur. Hukukun panzehiri maddi eşitlik mücadelesidir, ezenler ve ezilenlerin gerçek eşitliği ve özgürlüğü, hukuksal biçimleri çözecek ve hukuku toplumsal bir süreç içerisinde teknik bir unsura dönüştürecektir.
Dipnotlar:
- Ailesi de solcu olan Yves Montand ailesinin geleneğini sürdürmüş, Fransız Komünist Partisi’ne üye olmuştur. Ancak Prag Baharı zamanında Sovyetler’in Çekoslovakya’yı işgali ile birlikte buna tepki göstermiş ve partiden ayrılarak fikirlerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Montand özellikle Arthur London’un hücre ve sorgularındaki fiziksel durumu daha iyi yansıtmak için 12,5 kilo vermiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Iordanova, Dina (2012, Nisan 16). The Confession: Enthralling Absurdity. Criterion. Erişim tarihi: 27 Eylül 2025 https://www.criterion.com/current/posts/3578-the-confession-enthralling-absurdity. Ayrıca oyuncu ile ilgili Türkçe ayrıntılı bir biyografi için bkz. : Özkan, Devrim. (2021, 28 Kasım). Yves Montand’sız geçen 30 yıl. Apaçık Radyo. Erişim tarihi: 27 Eylül 2025, https://apacikradyo.com.tr/fransiz-opucugu/yves-montandsiz-gecen-30-yil. ↩︎
- Öncelikle bu bir film yazısı olduğu için bu noktada Pashukanis’in hukuk kuramına ve özellikle hukukun sönümlenmesi meselesine yönelen eleştirilerini uzun uzadıya tartışmayacağım. Ancak okur kuşkusuz yazının içinde çokça cevap bulacaktır. ↩︎
- Hayward, S. (2015). The ideological purpose of torture: Artur London’s nightmare of reality in L’Aveu/The Confession (Costa-Gavras, 1970). In M. de Valk (Ed.), Screening the tortured body: The cinema as scaffold (s.111). London: Palgrave Macmillan. ↩︎
- Yevgeniya Ginzburg tarafından yazılan anı kitabı “Journey into the Whirlwind”, Gün Zileli tarafından Türkçe’ye “Anafora Doğru” olarak çevrilmiş ve 1996 yılında Pencere Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Kitabın İngilizce baskısında yazar bu sorgu süreci için “conveyor” kelimesini kullanmaktadır. Zileli, bu kavramı “dönen kayış” olarak çevirmiştir. Günlük hayatımızda metrolarda karşılaştığımız yürüme bantları, havalimanlarında bavullarımızı taşıyan sistemleri veya fabrikalarda üretim bantlarını düşündüğümüzde, bu çevirinin kelimenin çağrışım gücünü tam olarak karşılamadığını düşünüyorum. 1996 ile 2025 dünyasında bu teknolojinin çok daha gündelik hayata girmesiyle ilgilidir. Bu nedenle yazıda kavramı kimi yerde doğrudan “konveyör sistemi”, kimi yerde ise açıklayıcı biçimde “taşıma bandı” olarak kullandım. ↩︎
- Sypnowich, C. (1990). The Concept of Socialist Law. Oxford: Clarendon Press, s. 47. Yazara göre, “Stalin’in gösteri davalarının sunduğu birçok ders arasında şu da vardır: hukukun üstünlüğü, usullere uyumun ritüelistik kurallara bağlılığın ötesine geçmesini gerektirir. Bir “gösteri davası” nihayetinde bir “gerçek” dava değildir.”
Sypnowich’in yaklaşımı, özellikle Pashukanis ile kuracağımız ilişkide biçimsel olarak karşımızda gibi görünür. Ne de olsa Pashukanis hukukun sönümlenmesini savunurken, Sypnowich sosyalizmde dahi hukukun olması gerektiğini öne sürmektedir. Ancak Sypnowich’in pratik kaygılarını ortaya çıkartan ya da ortadan kaldıracak şey “hukuk” olamaz. Çünkü hem doğal hukukun ahlaki temeli hem de pozitif hukukun teknik temeli, her durumda “gerçek hukuk bu değil” söylemini ortaya çıkarabilir. Bu söylem son derece sübjektif ve konjonktüreldir. Oysa hukuk, tam da pratik olarak kaygılandığımız, “bu hukuk değil” dediğimiz ilişkileri gizleyen, tahrif eden, doğallaştıran, meşrulaştıran biçimsel eşitlikler yaratır. Bu yazı bir film okuması olduğu için ayrıntılarına girmemekle birlikte Sypnowich’in kaygılarının ne doğal hukuk ne de pozitivist hukuk denkleminde çözülemeyeceğini ifade etmeliyim. Sypnowich hukukun sönümlenmesini “normun ortadan kalkması” olarak değerlendirdiği için, pek çok diğer hukukçu gibi Pashukanis’in “Genel Hukuk Teorisi”ni karşısına almıştır. O Sovyetler Birliği’nde özellikle usul hukukundaki normsuzluğu sönümlenme olarak ele almış ve keyfiliği de bu yüzden sönümlenmeye bağlamıştır. Oysa ilerdeki çalışmalarımda göstereceğim gibi normsuzluk, Pashukanis için de hukukun sönümlenmesi değildir. Hukukun sönümlenmesi biçimsel eşitlikleri anlamsız hale getiren maddi (toplumsal) eşitliklerle işlevsiz hale geleceği için hukuk sönümlenecek ve teknik bir boyut alacaktır. Bu yüzden Sypnowich’in kaygılarını ortadan kaldıracak olan şey toplumsal ilişkilerin sınıfsız bir toplum mücadelesiyle yeniden örgütlenmesidir. Keyfiliği engelleyecek olan da ancak aşağıdan ve doğrudan denetleyici mekanizmaların gelişmesiyle mümkün olacaktır. ↩︎ - Hayward bu sorgu süreçlerini Hannah Arent’in “Totalitarizmin Kaynakları” eserinden ilhamla ayrıntılı bir şekilde değerlendirmiştir. (Hayward, 2015, s. 116 vd.). ↩︎
- Rusça ikinci baskıya önsözde Pashukanis “bu çalışma genel hukuk teorisi alanında Marksist kılavuz olma onursal unvanını talep etmemektedir, çünkü büyük oranda kişisel aydınlanma amacıyla yazılmıştır. Soyutluğu, kısalığı ve kısmen taslak niteliği buradan kaynaklanmaktadır” diyerek eserinin tamamlanmış bir el kitabı olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir. Bknz. Pashukanis, E. B. (2002). Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm (O. Karahanoğulları, Çev.). İstanbul: Birikim Yayınları. (1. Baskı), s.31. Bu yüzden Pashukanis’in teorisi açtığı ufuk ve imkanlarla değerlendirilmeli ve eleştirel incelemeye tabi tutulmalıdır. ↩︎
- Pashukanis, hukukun aynen devlet gibi sönümlenmesi gereken bir tarihsel ve toplumsal ilişki olarak gördüğü için, SSCB’de giderek güçlenen devlet bürokrasisi içinde yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. 1929 yılından itibaren fikirlerini öz-eleştirel süreçlerle inkar etmek zorunda kalmış olsa da bu akıbetini değiştirmemiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Miéville, China. (2005). Between Equal Rights: A Marxist Theory of International Law. Leiden – Boston: Brill, s.75 vd. Bu yazıda ise bu süreçlerdeki fikirleri değil, Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm eserindeki görüşlerini temel alacağız. ↩︎
- Pashukanis 2002, s. 64. ↩︎
- Miéville, 2005, s. 78 vd. Bu noktada metanın ne olduğunu görmek için Marx’ın Kapital’ine dönmek gerekir. Marx’a göre meta ikili bir nitelik taşır: kullanım değeri ve mübadele değeri. Bir şeyin bir mübadele değerinin olması için öncelikle onun bir kullanım değeri olmalı, yani insan ihtiyaçlarını karşılayabilmelidir. Kullanım değerleri farklı niteliklere sahipken, mübadele değeri ise yalnızca nicelikler üzerinden birbirine indirgenebilir. Örneğin bir market sahibi için raflarındaki ürünlerin ne işe yaradığı değil, sadece fiyatları ve satılıp satılmadığı önemlidir. Ancak bir metanın meta olabilmesi için kullanım değeri olmalı ki mübadele edilebilsin. Peki mübadele değeri nasıl oluşur? Marx burada bir soyutlama yapar: “bir meta cisminin kullanım değeri bir kenara bırakılırsa, geriye metaların yalnızca tek bir özelliği, emek ürünü olmaları kalır”. Dolayısıyla bir metanın değeri, onun üretiminde harcanmış emek miktarı ile belirlenir. Bir kullanım değerinin üretiminde toplumsal olarak gerekli emek zaman, toplumun o sıradaki normal üretim koşulları altında, ortalama toplumsal hüner derecesi ve emek yoğunluğuyla elde edilmek için gerekli olan emek-zamandır.
Metalar mübadele süreci için pazara getirildiğinde Marx’ın yazdıkları Pashukanis’in teorisi için oldukça önem kazanır: “Sözleşme sistemi hukuk sistemi içinde gelişmiş olsun olmasın, bir sözleşme biçiminde olan bu hukuki ilişki, kendisinde iktisadi ilişkinin yansıdığı bir irade ilişkisidir. Bu hukuk veya irade ilişkisini belirleyen, bizzat iktisadi ilişkinin kendisidir. Kişiler burada birbirleri için ancak meta temsilcileri ve dolayısıyla meta sahipleri mevcuttur. Araştırmamız ilerledikçe, iktisat sahnesine çıkan kişilerin karakter maskelerinin, birbirlerinin karşısına taşıyıcıları olarak çıktıkları iktisadi ilişkilerin kişileşmelerinden başka bir şey olmadıklarını göreceğiz.” Ayrıntılı bilgi için bknz. Marx, Karl (2017). Kapital: Ekonomi politiğin eleştirisi (M. Selik ve N. Satlıgan, Çev.; 1. Cilt, 10. baskı). İstanbul: Yordam Kitap, s. 49 vd. ↩︎ - Miéville, 2005, s. 78. ↩︎
- Pashukanis, 2002, s.85. ↩︎
- Miéville, 2005, s. 85-86. ↩︎
- Pashukanis’in bu metodolojisi, toplumsal ilişkilerdeki tüm ezme-ezilme ilişkilerine kadar genişletilebilir. Hukuki biçim, biçimsel bir eşitlik varsayar; ancak bu eşitlik, maddi ilişkileri gizleyen ideolojik bir boyut da taşır. Pashukanis, hukuki biçimi meta mübadelesi yoluyla ortaya çıkan ve özel çıkar çatışmalarıyla açığa çıkan bir kategori olarak teorileştirmiştir. Bu bakış açısı genişletildiği takdirde hukuki inceleme alanı genişleyecektir. Özellikle toplumsal mücadeleler tarihine bakıldığında, farklı özel çıkarlar aracılığıyla patriyarkal, LGBTİ karşıtı, mülteci karşıtı, bir ulus devleti içinde başka bir ulus karşıtı (Türkiye’de Kürt, Ermeni karşıtı gibi) hukuki biçimlerin oluştuğu görülecektir. Hukuki biçimin ortadan kalkması ise ancak bu benzeri tüm maddi eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacaktır. Böylelikle, Pashukanis’in yöntemi ekonomizm eleştirilerinden de kurtularak geniş bir mücadele alanına kapı aralar. Bu tür bir kapsam genişletmesi bu yazının sınırlarını aşmakla birlikte, üzerinde çalışıldığında çok zengin bir hukuki literatüre yol açabileceğini rahatlıkla söyleyebilirim. ↩︎
- Pashukanis 2002, s. 151. ↩︎
- Pashukanis 2002, s. 155. ↩︎
- Unutulmamalıdır ki Pashukanis’in hukukun sönümlenmesi tezi “hukukun derhal ortadan kaldırılacağı” bir normsuzluğu ifade etmez; kaldı ki bu hukukun ortaya çıkışındaki tarihsel boyutu da ortadan kaldırır. Fernando Quintana’nın da vurguladığı gibi: “Hukukun sönümlenmesi, tam anlamıyla gerçekleşmiş bir kapitalizm sonrası topluma giden yolda, uzun bir dizi toplumsal dönüşümün nihai aşamalarından birini teşkil eder” Quintana, F. (2025). The Withering Away of Law and Its Discontents: A Prolegomenon for a Reappraisal. Law and Critique. https://doi.org/10.1007/s10978-025-09414-y, s.12. ↩︎