İşçi sınıfı yeni bir proleterleşme dalgası eşliğinde olağanüstü büyümekte ve yeni bir bileşime kavuşmakta. Sermayenin yürürlüğe koyduğu yeni birikim tarzı, izlediği yeni mekânsal stratejiler başvurduğu teknolojik ve örgütsel saldırılar işçi sınıfının eski varoluş biçimlerini ciddi biçimde sarsmış durumda. Sermayenin ve devletin topyekün saldırısı karşısında emeğin haklarını savunması gereken kurumlar işlevsizleşmiş, örgütlü işçi sayısı olabildiğine azalan bir noktada.
İşçi ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kutladıkları 1 Mayıs’ın öncesinde, işçi sınıfının değişen karakteri ve sınıf mücadelesine etkileri, bu değişimin yeni mücadele ve örgütlenme biçimleriyle kendisini henüz yeterince ifade edememe halinin aşılmasına yönelik çözüm önerileri, sendikal örgütlenmenin engellenmesi, sermaye ve devletin topyekün saldırısına karşı nelerin yapılabileceği ve enternasyonalist dayanışma için geliştirilmesi gerekenler üzerine tartışıyoruz.
Bu doğrultuda Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak’a yönelttiğimiz sorulara verdiği cevap şu şekildedir:
1. İşçi sınıfı yeni bir proleterleşme dalgası eşliğinde olağanüstü büyümekte ve yeni bir bileşime kavuşmaktadır. Türkiye gibi ülkelerde bu dalga, kırsal emek rezervlerinden, kafa emeğinin ayrıcalıklarını yitiren kesimlerinden, işgücüne daha fazla katılım gösteren kadınlardan ve konumları sarsılan kentli orta sınıflardan beslenmektedir. Proletaryanın dokusunu değiştiren bu akış eksenlerinden ikisi, kafa emeğinin işçileşen kesimleri ve kadınlar, işçi hareketinin gelecekteki şekillenişini derinden etkilemeye özellikle adaydırlar. Bu yeni işçi kitlesinin kapasitesinin açığa çıkarılabilmesi açısından 1 Mayıs nasıl işlev görebilir?
Kuşkusuz burjuvazinin ve sermaye ilişkilerinin değişimi doğrudan emekçi sınıfların da sorduğunuz sorunun içeriğinde belirtilen dönüşümleri tetikliyor. Bugün için 21 yüzyılda emekçiler açısından yeni olan şey, zihinsel emeğin ve buna bağlı geniş proleter kesimlerin daha geniş yelpazede sömürüldüğü ve güvensizleştirildiğidir.
Esnek ya da uzaktan çalışma olarak tarif edilen bu sömürü biçimi geçmiş dönemde uzun çalışma saatleri olarak tarif edilen iş tarifinin 24 saate yayılması şeklinde genişletildi. Bu emekçilerin iş yerleri ile fiziksel bağları zayıflamakla birlikte uzun çalışma saatleri, güvencesizlik, emeklilik hakkından uzaklaşma, diğer proleter paydaşları ile temas kuramaması sebebiyle örgütsüzlük ve sendikasızlık olarak toplamda sınıf mücadelesi açısından çoklu bir sorunsallığa yol açtı.
Diğer yandan bu yeni çalışma biçimi bizim hayalet şirketler olarak tarif ettiğimiz, yani merdiven altı imalathanelerden özerk insan kaynakları yönetimine ve ana üretim hattından bağımsız asıl artı değeri elde eden ana işletmeye uzanan ve esnek güvencesiz üretim biçimini temel alan sermaye yapısı olarak karşımıza çıktı. Mevcut sendikal yapılanma ile
bu yeni hayalet şirketlere yanıt olunamıyor, buna uygun yeni bir zihinsel anlayış ve örgütlenme modeli yaratılmada yeteri yol alınmamış gözüküyor. Bugün için karşımızda sadece %7’sinin sendikalı örgütlüğe sahip olduğu koca bir özel sektör alanı bulunmakta. Milyonları bulan zincir mağaza çalışanları, kuryeler, uzaktan çalışan beyaz yakalılar ve merdiven altı imalathanelerde sömürülen kadınlar, işçileşen çocuklar yeni sınıf mücadelesinin temel bileşenleri olarak tanımlanabilir.
2024 yılı 1 Mayıs’ı mutlak bu kesimleri içine alan, özgün bir mücadele programı ile onları ikna eden, direnişe çağıran ve bir başka yaşam biçiminin mümkün olduğunu gösteren bir çığlığa dönüşmek zorunda. Sadece günü kurtaran kazanımlara, düzen içi taleplere ve sembolik demokratik değerlere sığınan 1 Mayıs çizgisi, bu kesimlerin yeni sınıfsal çizgide daha derin bir umutsuzluğa sürüklenmesine yol açacaktır. Bu yüzden bizler Kesk olarak kapitalizmin kalıcı sömürü dayatmasına karşı her alanda ezilen, güvencesiz ve esnek çalıştırılan, kölece çalışma yaşamına mahkûm edilen tüm toplumsal kesimlerle birlikte “insanca çalışma, insanca yaşama” taleplerini her hücrede uyandırmak ve bu birikimleri buluşturmaya çalışıyoruz.
2. Sermayenin yürürlüğe koyduğu yeni birikim tarzı, izlediği yeni mekânsal stratejiler, başvurduğu teknolojik ve örgütsel saldırılar işçi sınıfının eski var oluş biçimlerini ciddi biçimde sarsmış bulunuyor. Bir başka ifadeyle, oluşmakta olan bileşimin kendisini yeni mücadele ve örgütlenme biçimleriyle henüz yeterince ifade edememesi, işçi hareketinin yaşadığı krizin temel nedenlerinden biridir. Diğer bir deyişle, koşullar işçi hareketini yaratıcılığını sınamaya, kolektif hafızasını yoklamaya, sermayeye karşı onu birçok yönden kuşatacak mücadele stratejileri geliştirmeye, bugünkü dezavantajları avantaja çevirmeye ve sınıf kapasitesinin daha çoğunu açığa çıkarmaya davet ediyor. Olgular, dünyada ve Türkiye’de işçi hareketinin, bu davetin gereklerine yerine getirmeye dönük ciddi bir çabalama içinde olduğuna işaret ediyor. Bu çabaların ortaklaştırılması ve birleşik bir mücadele hattının oluşturulamamasının nedenleri neler olabilir?
Bu kıymetli soruyu sadece birleşik mücadele sorunsalı üzerinden cevaplamamız zor gözüküyor. Kapitalizm tarihinin derinlikli incelemesi bize gösterdi ki onun sömürü ve artı değer yaratımının asıl hedefi düzenli sermaye birikimi yaratıp yaratamadığıdır. Kapitalizmin ve neoliberal politikaların asıl karakteristiği burada yatar. Çok kabaca ifade etmek gerekirse küresel anlamda kapitalizm her yıl en az %2 büyümek zorundadır. Bu zorunluluk onun, yaşamın her yapıtaşını sömürü dinamiklerine evirme motivasyonunu da yaratır. Son olarak para politikaları ile finans kapitalin tüm sistemi yönetmesi şeklinde gelişen evrim bugün bize gösterdi ki kapitalizmin hala sermaye birikimi sağlaması noktasında aşamadığı bir krizi yok. Bunu cesaretle ifade etmek gerekiyor. Bugün dünya çapında bir krizden bahsetmek gerekecekse o da emekçilerin emek örgütlerinin ve onlara öncülük edenlerin durağanlığı veya çözüm merkezi olarak ortaya çıkmaması olarak görülebilir.
Özellikle son 30 yılda dünya çapında sol diye tarif edilen hareketlerin hızla merkeze doğru sürüklendiği ve kapitalizmin restorasyonuna aktör olmaya soyunduğu düşünüldüğünde, bu küresel rejimi aşmanın ipuçlarını da neden gözden kaçırdığımız çok daha iyi anlaşılacaktır. Burada artık temel çelişki, kapitalizmin en üstüne oturan finans ve türev araçları piyasasının, sermayeye birikimi krizini aşabildiği, ulus devletlerin tüm bu düzenekleri tahkim etmeye soyunduğu, emek mücadelelerin ise bulundukları bölgelerde ve ülkelerde lokal sahalara saplanıp kaldığı gerçeğidir. Ülkemiz ve uluslararası sınıf hareketleri, emek ve sol-sosyalist hareketlerin temel anlayışlarını buralara yönlendirmesi gerekir. Devlet ve devlet aygıtının kendisi, emek başta olmak üzere çoklu sömürünün ve finans yaratmanın makinesidir. Ekonominin emeğin ve toplumun kollektif organizasyona kavuşmasının önündeki en büyük engel tam da budur.
Sorunuza gelecek olursak, birleşik mücadelenin daha öncesinde finans kapitalin yeryüzünün tüm lokasyonlarında kilitlendiği yerel mücadele alanlarının, komünlerinin üretim biçimlerinin ve yaşamın her alanının doğrudan(yatay) örgütlendiği yeni bir direniş hattına ve bu hattın küresel çapta bir dayanışma biçimine dönüşmesi gerekiyor. Yani birleşik mücadele önce tam da yerelleşmekten geçiyor. Bu yüzden kapitalizme karşı mücadeleyi sadece artı değer üzerinden değil, bu rejimin saldırdığı ve ezdiği tüm unsurların yerellerde örgütlendiği ve daha üstte birleşik mücadeleye taşınmış tutarlı bir çizgide aramak gerekiyor. Bizler tüm bu yeni örgütlenme araçları ve toplumsal direniş modelleri üzerinde yüksek düzeyde yoğunlaşıyor ve tartışıyoruz. 1 Mayıs öncesi ve sonrası bu arayışları yoğun şekilde emekçilere ve ezilenlere aktarılması kritik bir görev olarak karşımıza durmaktadır.
3. Sendikalaşma imkanlarının giderek imkansızlaştığı bu koşullarda kayıt içi veya kayıt dışı ayırımı yapmaksızın işçi hakları mücadelesi için örgütlü bulunduğu her yerde sınıfın yeniden kuruluşuna hizmet edecek faaliyet alanları neler olabilir? Sendikalar ve sosyalistler bu örgütlenmelerin yaratılmasında hangi rolleri oynamalıdırlar.
Sendika kavramı Kapitalizm içerisinde bir paradoksu ifade eder. Buna göre örgütlenme ve toplu sözleşme mücadelesini ya sistem ile zimmi bir anlaşmaya evirir ya da onu aşmak için temel toplumsal hareketler ve samimi direnç gösteren siyasal hareketler ile ortaklaşma rotası çizer. Bugün için Sosyalist hareketlerin temel sorunu, bu düzeni aşma iddiası ve umut kıvılcımı verememekle birlikte kendi örgütsel varlık sorunları ile boğuşmuş olmasıdır. Ayrıca bugün devasa bir insansızlaştırma ve yok oluşa doğru götürülen köylülük ve kırsal bölgede faaliyet yürütmemek, kapitalizmin restorasyonu olarak tarif ettiğimiz salt iktidar karşıtlığına doğru savrulmak, ve diyalektiği yüksek bir irade ile güncel bir teorik düzlemde ele alamamak bugünün siyaset sahasının temel sorunudur.
4. Sermayenin ve devletin topyekûn saldırısına karşı hiçbir konfederasyon, dernek, platform ayrımı gözetmeksizin emeğin hakları uğruna daha önce çeşitli deneyimleri bulunan (şubeler platformu gibi) yerel ve ya ulusal ölçekte birlik ve platformlar kurulması ile ilgili neler yapılabilir?
Sorunuzda yer alan Birlik dayanışma ve platform benzeri mücadele aygıtlarının pek çok biçimi ülkemizde hemen her şehirde hayata geçirildi ve bugün için de devam eden ortak mücadele alanlarımız bulunmakta. Ancak yerellerde ki birlik, platform ve benzeri mücadele ortaklıkları sömürünün yeni saldırı biçimlerine yanıt olmakta sorunlar yaşanmakta ve gerçek ilerlemeler sağlanamamaktadır. Platformları da daha çok genişleten ve toplumsal biçimi daha yüksek irade ile açığa çıkarmadan faaliyet yürütüyor olmak “sorunların esasının” etrafında dönme handikabına dönüşmekte. Bizler de bunlar tamamen azade değiliz. Bunu aşabilmenin yollarından birisi, rejimin sömürü ve basınç mağduru olan tüm kesimlerin kendi özgün biçimleri ile örgütlenmesi ve bunu örgütlenme iradelerini diğer mücadele sahaları ile temas kurdurarak gerçek bir toplumsal mücadeleye evirme şeklinde olabilir
Örneğin bir bireyin emekçi, kadın, ekolojist, öğrenci, siyasi olması her bir mağduriyet alanının ayrı toplumsal kesimlerle faaliyet göstermesine olanak sağlar. Bu model sendikal ve siyasal sahaya da yüksek düzeyde bir direnç momentumu yaratır. Bu yüzden bugüne dek kapitalizmi aşamamış birlik, konfederasyon ve platform çizgilerinin yetersizliğini anlamak ve yeni biçimiyle bir hat oluşturmak için bu kavşağa yönelebiliriz diye düşünüyorum.
5. Enternasyonel dayanışmayı bir temenni olmaktan çıkartıp somut hale getirmek için başta Ortadoğu ve Avrupa’daki dost parti ve kurumlarla temaslar geliştirip her yıl işçi sınıfının sorunları ve ortak mücadele stratejileri geliştirmesine hizmet edecek hangi faaliyetler planlanabilir.
Yerelleşmeyi başaramayan hiçbir mücadele aygıtı ve organizasyonunun enternasyonal olamayacağından hareketle bugün için Avrupa’nın merkezine kadar ulaşmış olan sıcak savaş ve yıkımın Ortadoğu’da Kuzey Afrika’da ve topyekün bu coğrafyada son 30 yıldır, aynı zamanda işçi ve emekçilerin mücadelesini de derinden tahrip ettiği ve rejime tahsis ettiği çok açık. Kapitalizmin aşamadığı her krizi bir savaş ile ortadan kaldırmaya çalıştığını biliyoruz Ve bu yüzden barış ve savaşa karşı enternasyonal dayanışma, kapitalizmin krizini ölümcül hale getirecek en önemli mücadele alanlarından birisidir. Tüm bu sebeplerle emek, barış, ekoloji ve kadın mücadelesi birbirinin önüne konmadan halen enternasyonal mücadele açısından en önemli araçlarımız ve mücadele başlıklarımız. Örneğin bugün Avrupa Birliği ve onun entelektüel dünyası savaşa karşı barışı değil mülteci sorununu konuşuyor. Yani sebebi değil sonucu gündemine alıyor ve tüm siyasal politikaları da bunun üzerinden şekillendiriyor. Örneğin bugün Türkiye devletinin ve AKP hükümetinin Avrupa ile tüm ilişki biçimi doğrudan mülteci sorunu üzerinden şekilleniyor. Bizim enternasyonal dayanışma çabalarımızın karşısında onların savaş ve en ağır sonucu olan mültecilik üzerinden, karşı bir dayanışma hayata geçiyor. Tüm bunların en büyük mağduru kuşkusuz ezilen halklar, sömürülen emekçiler oluyor. Bizler Emek demokrasi ve barış mücadelesi şiarımızı enternasyonal dayanışmanın bayrağı haline getiriyoruz. Bunun insan olmanın en temel sorumluluğunun gereği olduğuna inanıyoruz. KESK’li olmak bu yüzden ayrıcalıklı ve tarihsel sorumluluğumuzun bilincinde olmak anlamına geliyor. Tüm bu coğrafyada sendikal alanlarımızda, yukarıda sorularınıza cevap olmaya çalıştığımız tartışma başlıkları ve buna bağlı mücadele hattımızla yorulmadan yolumuza devam ediyoruz. Biliyoruz ki gelecekte yeni bir yaşamın kapısı açılacaksa bizim ve bizlerin yürüdüğü değerlerin izleriyle dolu bu yaşam dolu olacaktır. Coşkumuzu ve inancımızı kaybetmeden kendimizi her gün özeleştiriye tabi tutarak tüm bu kritik ve kıymetli soruların cevabı olmaya yolunu açmaya çaba gösteriyoruz.