SEÇTİKLERİMİZ – FEHİM TAŞTEKİN yazdı – “Bu coğrafyanın tarihi, demografik, kültürel ve siyasal kodları, bize, çok büyük siyasal kırılma olmadan sınır değişikliklerinin kolay olamayacağını söylüyor. Irak ve Suriye’yi parçalamak, toparlamaktan çok daha büyük enerji gerektiriyor.”
Amerikalılar, mesele Ortadoğu olunca masaya harita serip bölünme senaryosu üretmeye bayılıyor. Ancak bu coğrafyanın tarihi, demografik, kültürel ve siyasal kodları, bize, çok büyük siyasal kırılma olmadan sınır değişikliklerinin kolay olamayacağını söylüyor. Irak ve Suriye’yi parçalamak, toparlamaktan çok daha büyük enerji gerektiriyor. Bunu yapmaya kalkıştıklarında devasa sorunlar yumağı ile baş etmeleri gerekir. Yani bölünme senaryoları bugünkünden daha büyük çatışma potansiyeli taşıyor. ABD, bu çatışma potansiyelinin üstesinden gelebileceğini düşünseydi o haritaları hayata geçirmek için bu kadar beklemezdi. Irak’tan başlayalım: Ülkeyi kuzeyde Kürtler, orta üçgende Sünniler ve güneyde Şiilere pay etmek, IŞİD’in deprem etkisi yarattığı günlerde çok konuşulmuştu. Hatta IŞİD, Bağdat’a 20-30 km kadar yaklaştığında Kürdistan, Sünnistan ve Şiistan gibi bir bölünme senaryosuna Irak’ın önde gelen Şii partileri de razı olacak hale gelmişti. Ancak herkes şunu fark etti: Sünni Araplar açısından Bağdat ve Kerkük’ün olmadığı bir Sünnistan’ın anlamı yoktu. Bağdat’sız Sünnistan siyaseten çorak, Kerkük’süz Sünnistan da kasası boş bir entite demekti. Sünnistan’ın hâkimi kim olacaktı? IŞİD mi? Bölünme senaryosunu önerenler Sünnileri IŞİD’e teslim etmiş oluyordu.
Sistani’nin dediği olur
Şiiler açısından ise iki caydırıcı faktör hızlıca devreye girdi: İran ve Necef Havzası. Büyük Ayetullah Ali Sistani bu kritik dönemde Irak’ın toprak bütünlüğünden yana tavır koyarak bölünme senaryosunu boşa çıkardı. “Bağdat IŞİD’in eline geçer mi” korkusunun yaşandığı dönemde bile bu senaryo yürümedi. IŞİD’in ele geçirdiği toprakların yüzde 40’ı geri alındıktan sonra da Sünnistan-Şiistan fantezisinin yürüme şansı yok. Irak’ta IŞİD’e karşı örgütlenen Haşd el Şabi’nin içinde Türkmenler, Sünni Araplar ve Hıristiyanların da olduğu gerçeğini kabul edersek mezhebi ayrımlar üzerinden hesapların doğru sonuçlar vermeyeceğini daha kolay anlarız. Elbette Kürdistan ayrı bir dava. Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi bağımsızlığa en yakın parça. Ama hiçbir şey göründüğü gibi değil. Irak’ın geri kalanıyla kavgalar sürerken Türkiye ve İran’a rağmen bağımsız bir Kürdistan’ı yaşatmak ne kadar mümkün? Kürtler, Kürdistan’ın sınırlarını, ordunun çekilmesi sayesinde 2014’ten beri fiilen kontrol ettikleri Kerkük’ü kalıcı olarak içine alacak şekilde çizdiği takdirde Türkmenler ve Araplarla karşı karşıya gelecektir. Geçen yıl Tuz Hurmatu’da peşmerge hâkimiyetinin perçinlenmesine yönelik adımların Haşd el Şabi oluşumuyla elleri güçlenen Türkmenlerden nasıl karşılık bulduğunu gördük.
Bu yazı Cumhuriyet’ten alındı.