bazı hatırlatmalarla başlamak istiyorum.
-dünyayı yahudiler yönetmiyor, israil dünyanın “hegomonu” değil. israil abd emperyalizmin bir aparatı, sadece bölgede ve sadece son dönemde de değil. abd’nin bölgeyi yönetmesi, bunun için çeşitli araçları kurumsallaştırması yeni bir şey değil; suriye iç savaşı bunun için çıkartıldı, ırak bunun için işgal edildi, sürekliliği olan bir süreç; buna neden “dizayn etmek” denilmeye başlandı, bilmiyorum. israil’e döneyim; savaş ve işkence teknolojileri[1] ve mossad gibi kurumlarıyla, her zaman dünyanın her yerinde halk hareketlerini bastırmaya çalışan iktidarların yanında oldu. bu karşılıksız bir hizmet değil, bütün uluslararası kurumlarda abd’nin ve onun ortağı olan avrupa ülkelerinin desteğini aldı, filistin toprağının işgali ve her türden hukukun ihlali konusunda cezasız kalmasını buna borçlu. zaten şimdi de, iran’dan güçlü bir karşılık görünce abd’yi yardıma çağırdı.
-israil zinhar seküler değil, bir din devleti, farklı ülkelerin vatandaşı olan yahudilerin, katliamlar, köylerin yakılması gibi acımasız etnik temizlik yöntemleriyle boşaltılan bir toprağa taşınmasıyla kuruldu. dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan bir yahudi israil’e göç edip çeşitli destek ve haklar da elde ederek yeni bir hayat kurabilir. nitekim birçok israil vatandaşı yahudinin çifte vatandaşlığı var. israil vatandaşı olan az sayıdaki müslüman ve hristiyan arap yasalar önünde ayrımcılığa uğradıkları gibi (apartheid) düzenli olarak fanatik yahudilerin cezasız kalan saldırılarına maruz kalıyor; daha geçenlerde bir papaz ve rahibelere saldırmış yüzlerine tükürüyorlardı.
-israil’in iran’a saldırırken bahanesi nükleer silahlara sahip olması ihtimali oysa kendisinin nükleer silahları var. israil iran’ın mevcut rejimine karşı olduğu için değil, filistin direnişine verdiği destek sebebiyle saldırdı; tıpkı daha önce lübnan hizbullah’ına saldırdığı gibi. ayrıca çok uzun bir zamandır işgal altında tuttuğu suriye’nin golan tepelerindeki işgalini genişletiyor. altını çizeyim; iran bu saldırıya, molla rejiminin yanlış politikaları sebebiyle değil, doğru bir politikası, yani direnişe destek vermesi sebebiyle maruz kalıyor. israil, tıpkı filistin ve lübnan’da yaptığı gibi, sivil halkın yaşadığı bölgeleri, hastaneleri, medya kurumlarını bombalıyor ki bunların hedef alınması uluslararası hukuka göre savaş suçu. bu arada, yine hatırlatayım; abd afganistan’a saldırırken kadın özgürlüğünü bir propaganda aracı olarak kullanmıştı, sonucu biliyoruz.
-iran’da kürt, kadın ve kürt kadın hareketleri çok güçlü. ancak aynı zamanda bir işçi sınıfı hareketi de var, 2021’de, yine bir haziran ayında binlerce işçinin katıldığı, düşük ücretlere ve kötü çalışma koşullarına karşı yapılan grevi hatırlayanlar vardır. genel olarak halk arasında rejim karşıtlarının büyük bir grup oluşturdukları açık, bir dönüşüm gerçekleştirecek kalabalıklıkta ve cesarette olmaları da muhtemeldir. ancak uzun yıllar abd ambargosu altında yaşamış olan[2] iran halkında abd ve israil karşıtlığı da çok güçlü. dolasıyla bu saldırının halkı, rejimle ilgili fikirlerinden bağımsız olarak bütünleştirmesi ihtimali var.
– paylaşım savaşları sırasında yükseltilen barış talebi hem doğru hem de etkili çünkü savaşın insan kaynağı olan işçilere ve yoksul köylülere (tahlillerimizden buharlaşıp gitmiş iki toplumsal kategori) seslenmiş, sesi karşılık bulmuş. ama burada savaşın sorumluluğu ve başka konularda eşit olan iki güç söz konusu değil.
– israil iran’a saldırdı, bu iki güç mevcut savaş bağlamında bir tutulamaz. iran halkı kendi rejimine karşı ama israil halkının büyük bir bölümü filistinlilere yönelik etnik temizlik ve soykırımdan yana. pennysylvania devlet üniversitesi’nin 1000 kişiyle online olarak yaptığı anketin sonucu mayıs ayında açıklandı, israil’de bu politikalara destek verenlerin oranı yüzde 82.[3] ayrıca “sivil”lerin -ki bir kısmı silahlı- filistinlilerin evlerine el koyma, dayak, saldırı gibi eylemleri hep var.[4] yani ne iki halkı ne de mevcut çatışma bağlamında iki devleti bir tutmak akıl kârı değil.
-iran’ın yenilmesi bölgede yeni bir ırak, yeni bir suriye oluşturur. israil’in yenilmesi filistin toprağının özgürleşmesinin kapısını açtığı gibi abd’yi en önemli sopasından mahrum bırakır.
yine tutum alın tabii de
– siyasi öneriler, temenni ve hayallerden farklı olarak, önerinin öznesine ulaşma ve gerçekleşebilme ihtimallerini de hesaba katmak zorunda. aynı şekilde sadece teorik, politik referanslar kadar mevcut tarihsel durumu da dikkate almak gerekiyor. bununla bağlantılı olarak, siyasi tutumlar, herhangi bir sonucu olabilecek bir eylemlilik haline dönüşebildiğinde anlamlı. yoksa x’te tutum almanın arkadaşlarla sohbet etmekten tek farkı daha fazla insanın fikirlerinizden haberdar olması, ama fikir beyanı politik ve tarihsel bir müdahale değil!
– iran’daki molla rejimini ve halka zulmünü anlatmaya gerek yok. fakat bu rejime karşı sosyal medyada tutum bildirmek, bildirilerde buna değinmek, hatta bununla ilgili politik eylemler yapmak için israil’in ilk altı günde 270 sivili öldüren saldırısını beklemek tuhaf değil mi? bugün iran tekrar gündemde, biliyorum ama gündeme göre fikir beyanı, gazetecilerin, köşe yazarlarının işi değil mi?! diğer yandan israil saldırganlığının ve sebeplerinin farkında olmak tabii ki şart ama iran’daki rejimi savunmak muhakkak ki iran halkına ihanet anlamına gelir. benzer bir rejim kurma niyetiniz yoksa bu kabul edilemez, böyle bir niyetinizin olması da kabul edilemez.
-türkiye’de israil’in soykırım politikalarına, yayılmacılığına ve saldırganlığına karşı sokağa çıkanların, dünyanın başka ülkelerinde aynı amaçlarla sokakları dolduranlara kıyasla bu kadar az olmasında bu tür “çubuk bükme”lerin, eyleme ihtimalini hesaba katmayan, ondan bütünüyle bağımsız tutum beyanlarının hiç etkisi yok mu?
-salt sokak eylemiyle değiştirilebilecekler sınırlı ama 21. yüzyılın vietnam’ı olan filistin davası, silahlı direnişle diplomasiyi, dünya sokaklarını zapteden eylemlerle iran’ın, lübnan hizbullahının, yemen’in desteğini, uluslararası dayanışmayı, israil’i boykot ve tecrit mücadelesini bir araya getiriyor. hepsi birlikte işlevli ve, bize, kaderimizi emperyal güçler arasındaki gerilimlerin belirlemesine mahkum olmadığımızı hatırlatıyor.
yazıyı “jina için feministler” adlı grubun 17 haziran günü yayınladığı metnini paylaşarak bitiriyorum.
Savaşa Karşı, Yaşamı Savunmak İçin
Köktendinci ve faşist İsrail rejiminin İran’a yönelik askeri saldırısını kınıyoruz. Bu askeri saldırının özgürlük ya da adaletle hiçbir ilgisi yoktur.
Füzeler ve bombalardan doğan şey kurtuluş değil, ölüm, yıkım, yoksulluk ve yoğunlaştırılmış baskıdır. Savaş yaşamın temellerini yok eder ve adalet, eşitlik ve özgürlük için tabandan yükselen mücadeleleri onlarca yıl geriye iter.
Tam da bu bölgede yaşanan Afganistan, Irak ve Suriye deneyimleri, küresel emperyal güçlerin militarizminin sadece yıkıma yol açtığını açıkça gösteriyor. Savaşın parçaladığı bir İran da istisna olmayacaktır.
Ana akım medya bu saldırıları “hedefli” ve “gerekli” gibi göstermeye çalışırken, insani kayıpları -günlük yaşamın yıkımını ve savaşın neden olduğu toplumsal zararı- kasıtlı olarak görmezden geliyor.
Medya, yerleşim bölgelerine yapılan saldırılarda sivillerin verdiği kayıplardan ve hasarlardan değil, sadece öldürülen resmi görevlilerden bahsederek bu suçlara ortak oluyor.
Bugün İran’da ortaya çıkanlar, Filistin’de görülen projenin benzerini sürdürüyor: soykırımın ve halka karşı işlenen suçların normalleştirilmesi.
Feminist bir kolektif olarak, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin faşist rejimleri tarafından işlenen savaş suçları, soykırım ve emperyal şiddet karşısında sessiz kalmayı reddediyoruz ki bu şiddet İran İslam Cumhuriyeti’nin diktatörlüğüne ve gerici güçlerine karşı verdiğimiz asli mücadeleyi aktif olarak baltalamakta ve geriletmektedir. Mücadelemiz, ister yerel ister küresel olsun, baskı ve tahakkümün her iki kutbuna da karşıdır.
Öngördüğümüz gelecek, gerici güçlerin dayattığı savaşlardan geriye kalan yıkıntılar ve cesetler üzerine değil, Kadın-Yaşam-Özgürlük ilkesine dayanan halkın haklı mücadelesiyle inşa edilecektir.
[1] küçük bir örnek: türkiye’de de çok kişinin maruz kaldığı filistin askısının israil servislerinin filistinlilere uyguladığı bir işkence yöntemi olduğunu bilirsiniz.
[2] sebep abd’yle uzlaşmamak, bahane yine nükleer silah geliştirme ihtimali.
[3] bu konuda, israil’de yayınlanan haaretz gazetesinde çıkan bu kapsamlı makaleyi soykırımla ilgili yayın yapan bir site paylaşmış. https://www.genocidewatch.com/single-post/poll-show-most-jewish-israelis-support-expelling-gazans
[4] 2014 yılında muhammed ebu hıdır adlı 15 yaşındaki filistinli bir çocuk kaçırılıp diri diri yakılmıştı! 2015’te bir aile uykuları sırasında evleri ateşe verilerek yakıldı. filistinlilerin “nakba sürüyor” şiarı romantik bir slogan değil.
fotoğraf: çatlak zemin