Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, hükümetin “İç Güvenlik Paketi”ne karşı imza kampanyası başlattı.
Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi üyeleri SES Ankara Şubesinde düzenledikleri basın açıklamasıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü, düşünce ve ifade özgürlüğü, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakları konusunda polis devleti uygulamalarını daha da arttıracağını vurguladı.
Polisin yetkilerini artıran, protesto ve eylemlere ağır cezalar getiren, nüfus teşkilatını yeniden düzenleyen kamuoyunda “yargı paketi” olarak bilinen kanun teklifi Meclis Genel Kurulundan geçti. Kanunla, CMK’nin “şüpheli veya sanıkla ilgili arama” maddesinde yapılan değişiklikle, “Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir” ifadesindeki “somut delillere dayalı kuvvetli” ibaresi, “makul” olarak düzenlendi.
‘İNSAN HAKKI İHLALLERİ ARTACAK’
Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi adına konuşan Mahmut Konuk, paketle temel insan haklarının keyfi sınırlandırmalara tabii tutulduğunu ifade etti. Pakette güvenlik güçlerine verilecek hakların insan hakkı ihlalleri yaratacağını söyleyen Konuk, “Bu, kötü niyetli kullanıma açık bir tasarıdır. İnsanların üstü, eşyası, arabası polis hiçbir gerekçe gösterilmeden aranabilecek. Polis için “makul şüphe” yeterli olacak; mülki amirlere 24 saatten 48 saate kadar gözaltında tutma kararı verebilecek; arama ve suçun aydınlatılması istemiyle delil toplanması istenebilecek” diye konuştu. Konuk, paketin polis devleti yaratmanın en önemli göstergelerinden olduğunu belirterek, bu uygulamaların denetiminin de yargı kurumlarından öte yine polise verildiğine işaret etti. “Yani polisi yine polis denetleyecek” diyen Konuk, herkesi yurttaş olma bilinciyle tasarıya karşı çıkmaya davet etti.
“SINIRLI HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLERİ DE YOK ETME PAKETİ”
İnsan onurunun korunmasının, geliştirilmesinin esas olduğu insan hakları kavramı/doktrini kaynak alınarak türetilen hukuk normlarına uygun davranan/işleyen devletin, hukuk devleti olma yolunda ilerlediğini, çaba gösterdiğini, bu çabasında samimi olduğunu söyleyebiliriz. Temel insan hakları kavramı içerisinde önemli yerler teşkil eden yaşam hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı vb. haklar asıl olarak insan onurunu korumaya, insan onuruna uygun yaşamaya yönelik çabaların ürünleridir. Bu hakların geliştirilerek yaşama geçirilmesi, keyfi sınırlamalara tabii tutulmaması çabası ancak hukuk devletinin sağlıklı işlemesi ile mümkün olacaktır.
İnsanlık tarihinde yaşanan pratikler, insan haklarını esas alan hukuk devletinin asıl düşmanının, bu hakları kullanan insanlar/vatandaşlar değil, bu haklardan ve bu hakların kullanımından rahatsız olanların zihniyeti, yani polis devleti zihniyetidir. Dolayısıyla ülke pratiğinde bu hakların kullanımında karşılaşılan en büyük sorun da, bu hakların kullanımının karşısına çıkarılan asayiş anlayışıdır. Bu anlayışın beraberinde tahammülsüzlük getirmesi de doğaldır.
TBMM’ne sunulan ve kamuoyunda “iç güvenlik paketi” olarak bilinen yeni kanuni düzenlemeler tasarısı içeren paket, özellikle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ve kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı konusunda polis devleti varlığının daha belirginleşmesine, büyümesine neden olacak düzenlemeler içermektedir. Asıl olarak, vatandaşların hakların kullanımına yönelik istemlerinin karşısına çıkarılan anti demokratik tavır ve uygulamaların neden olduğu istisnai bir takım “olumsuz” olaylar gerekçe gösterilerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı başta olmak üzere, bir takım temel insan haklarının kullanımına yönelik polisiye tedbirlerle ciddi kısıtlamalar getirilmektedir. Bu hakların kullanımının yasal güvenceye kavuşturulması, demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları sıfatlarının layıkı ile taşınmasının bu hakların kullanımına bağlı olduğu gözetilmeden yasal düzenleme yapılmaktadır.
Bu yasal düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunu belirten tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçelerinde, sık sık asayiş, polisiye tedbirler ihtiyacı vurgulanmaktadır. Bu gerekçelerden de anlaşılacağı üzere, kolluk kuvvetlerinin taleplerinin bu yasal düzenlemeye kaynaklık ettiği çok açıktır. Yasal düzenlemeye konu temel insan haklarının kullanım alanının genişlemesinden öte bu haklar itibarsızlaştırılmakta, asayişsizliğin kaynağı olarak görülmektedir. Kısacası temel insan hakları, polis devleti penceresinin sınırlarına hapsedilmektedir.
Bu düzenlemenin yasalaşması halinde, vali ve kaymakamlar, adli makamlarda olan yetkilerin bir kısmını kullanabilecektir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok sayılarak yargının yetkisinde olması gereken bir takım hususlar emniyet teşkilatına doğrudan verilmektedir. Mahkeme kararı veya savcılık izni olmadan vali ve kaymakamlar kolluk kuvvetlerine verecekleri emirlerle;
Polislerin yaptığı bu uygulamaların denetimi, yargı kurumlarından öte bağlı bulundukları idari müdürlük ve bakanlık teftiş elemanlarına yani polislerin hukuka aykırı uygulamalarının denetimi hukuk kurumlarından öte idari kurumlara verilmiştir. Polis yapıp polis denetleyecektir!!!
Yaşadıklarımız göstermiştir ki, temel insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi kolluk kuvvetlerine teslim edilmeyecek kadar yaşamsaldır. Ülke tarihinde yaşanan onca acı tecrübeden sonra hala polisiye tedbirlerin, temel insan haklarının kullanımına tercih edilmesi kabul edilemezdir.
Ve biz aşağıda imzası bulunanlar, bu saldırıyı şiddetle protesto ediyoruz. Daha geç olmadan herkesi yurttaş bilinciyle hareket edip, bu saldırıyı püskürtmeye davet ediyoruz… 4 Aralık 2014.
Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi
İsmail Beşikçi, Fikret Başkaya, Doğan Özgüden, İnci Tuğsavul, Sibel Özbudun, Pınar Ömeroğlu,
Gül Gökbulut, Nalan Temeltaş, Sennur Baybuğa, Nadya Uygun, Temel Demirer, İbrahim Seven,
Ceyhan Suvari, Tamer Çilingir, Abud Can, Serdar Koçman, Ramazan Gezgin, Mahmut Konuk, Bülent Tekin, Attila Tuygan, Muzaffer Erdoğdu, Necdet Kılıç, Celal İnal, Ertuğrul Gümüş, Eflan Topaloğlu,
Levent Kanat, Hasan Doğan Çelik, Murad Mıhcı, Sait Çetinoğlu, Recep Maraşlı