Siyaset’in 10. (Aralık 2013) sayısında kısaltılarak yayımlanan röportajın tam metni:
Siyaset: Bir süredir Rojava’da yaşanan süreci yakından takip ediyoruz. Pek çok değişimden söz edebiliriz. Rojava’yı bu değişime götüren süreci, Yekitiya Star’ı ve Yekitiya Star’ın bu süreçteki rolünü genel hatlarıyla aktarabilir misiniz?
Helime Yusif: Bildiğiniz üzere bir süredir Ortadoğu’da uzun ve derin bir süreç yaşanmaktaydı. Libya’da, Mısır’da, Tunus’ta birtakım ayaklanmalar oldu, benzer bir hareketlilik Suriye’de de söz konusuydu ancak bu hareketliliğin Suriye’ye gelişi ve Suriye’deki rengi daha farklı bir yüz sergiliyor çünkü bir kere Suriye’de; Araplardan, Kürtlerden, Süryanilerden, Çerkeslerden ve diğer halklardan ve farklı inançlardan oluşan kozmopolit bir yapı var ancak burada Kürtler anahtar bir rol üstlenmiş bir durumda. Örneğin Mısır’da hükümet değişti ama Mısır’da yaşayan halk için üretilmiş bir çözüm söz konusu değil oysa Rojava’da halkın, hükümete de diğer unsurlara da yaslanmadan, kendi iradesi ile açığa çıkardığı özgün ve özerk bir duruşun belirleyici olduğu bir durum söz konusu. Halk kendi iradesiyle kendi temsiliyetini oluşturuyor, kendi demokratik tercihlerini ortaya koyuyor. Sosyal, siyasal, askeri olmak üzere farklı alanlarda halk kendi temsiliyetini sağlıyor. Diğer yandan biz demokratik özerklik olarak adlandırdığımız bir sistem inşa etmeye başladık. Bu da Rojava’yı diğerler ayaklanmalardan ayıran önemli bir nokta ve bu Rojava’nın özgünlüğüne işaret ediyor.
Elbette bizim Yekitiya Star olarak yürüttüğümüz faaliyet devrim sürecinde açığa çıkmış bir çalışma değil, bu faaliyetleri çok daha geriye götürebiliriz. Bu noktada Önderliğin geçmişte burada bulunmasının önemi büyük. Önderliğin etkisi ile zaten bir zihniyet değişimi başlamıştı. Biz, Yekitiya Star olarak da yirmi yıllık bir kadın mücadelesinin ve bu mücadelede biriktirdiğimiz deneyimlerin üzerinden yükselen bir süreçten bahsedebiliriz. Devrimden önce de yapmış olduğumuz çalışmalar, kurduğumuz komiteler vardı ama bu ismi konulmuş bir çalışma değildi. Devrim süreciyle birlikte çalışmalarımız daha sistematik bir yapıya kavuştu. Bu, kadınların geçmiş mücadele deneyimlerinden süzülerek ortaya çıktı ve kadınlar bunu bir modele kavuşturdu. Bu modelin temelinde ise kadınların özgürlüğüne dayanan bir felsefe var.
Yekitiya Star’ın yapısından bahsedebilir misiniz? YPG, YPJ ya da PYD ile nasıl bir ilişkisi var?
Öncelikle Yekitiya Star, bağımsız bir kadın örgütü çünkü karar alma ve uygulama süreçlerinde bağımsız davranan bir örgüt ve Yekitiya Star’ın, YPG, YPJ ya da PYD ile organik bir bağı yok. Yekitiya Star, bahsettiğimiz bu örgütlerle ortak bir felsefeyi benimsemekle, ittifak kurmakla birlikte bağımsız yapısı olan bir örgüt. Yekitiya Star, ismini bir ana tanrıçadan sembolünden alıyor. Meclisler şeklinde örgütlenen bir yapısı var. Halep’te, Afrin’de, Kobani’de, Cizre’de, Haseki’de meclisleri var. Bu meclisler üzerinden oluşturduğu bir de koordinasyonu mevcut. Ayrıca Lübnan’da da bir komitemiz var. Ayrıca Yekitiya Star’ın bu süreç içerisinde oluşturduğu öz savunma güçleri ve asayişten de sorumlu güçleri de var.
Sadece Kürt kadınların dâhil olabileceği bir örgütlenme mi?
Hayır, Yekitiya Star’ın programını ve tüzüğünü kabul eden bütün kadınlara açık bir örgütsel yapısı var. Dolayısıyla Arap, Süryani vs. bütün kadınlar örgütlenebilir çünkü Kürt de olsa Arap da olsa Süryani de olsa hepimiz kadınız ve ortak sorunlarımız var.
Ne tür çalışmaları var Yekitiya Star’ın?
Yekitiya Star, devrim sürecinde, demokratik özerklik sisteminin oluşumunda öncülük yaptı. Rojava’da 13 kadın evi oluşturdu. Bu evler, şiddet, boşanma, ekonomik sıkıntılar vb. konularda açığa çıkan sorunlara çözüm üretmeye çalışan bir merkez işlevi görmenin yanı sıra farklı alanlarda birtakım eğitimler de veriyor ayrıca aylık devreler biçiminde örgütlediği kadın siyaset akademileri de var. Süryani ve Arap kadınlar da bu akademilerde eğitim görüyor ve tüm bu çalışmaların biçimi ve içeriği kadın evlerinde çalışma yürüten kadınlar tarafından şekillendiriliyor.
Yine Yekitiya Star tarafından kurulmuş olan gençlik ve çocuk merkezleri var çünkü özellikle çocuklar savaşta derin yaralar alıyor. Çocuklar, annelerini, babalarını kaybettiler, büyük yıkımlar yaşadılar. Çocukların oyuncak diye oynadığı şeyler savaşın kendi gerçekliği olan silahlar, toplar, tüfekler… Açmış olduğumuz merkezlerde çocukların her alandaki eğitimi ile ilgileniyoruz. Burada ders görmenin yanı sıra çocuklar için spor vd. faaliyetler de bulunuyor. Eğitimden bahsetmişken Rojava’da şu an anadilde eğitim kabul edilmiş durumda.
Çocuklar için oluşturduğunuz merkezlerde sadece kadınlar mı çalışıyor?
Hayır, bizim kurduklarımızda hem kadınlar hem erkekler çalışıyor. Ortak bir yaşamı göstermeye çalışıyoruz çocuklara.
Rojava’nın dışında Suriye’nin geneline dair yürüttüğünüz bir kadın politikası var mı?
Yekitiya Star, kendisine Suriye’deki tüm kadınları birleştirme rolü de biçti ve bu amaçla Yekitiya Star’ın öncülüğünde Suriye Kadın İnisiyatifi kuruldu. Suriye Kadın İnisiyatifi için çatı örgütü diyebiliriz. Süryani, Arap kadınların da içinde yer aldığı bireysel katılımların da mümkün olduğu bir örgütlenme ve 28 Mart’ta 450 kadının içinde olduğu bir kongreyle kuruldu. Bu inisiyatifle şu an yaptığımız en önemli çalışma kadınların toplumsal sözleşmesini ortaya çıkaracak bir anayasa hazırlığı. Kadınlarla ilgili maddeler üzerinde çalışıyoruz, 24 maddelik bir hazırlık yaptık. Bu maddeler Rojava’da şu anda geçerli olan maddeler ve olası bir durumda Suriye Hükümeti’ne de önereceğimiz anayasa maddeleri. Evliliği, boşanmayı vb. düzenleyen maddeler var bu anayasa hazırlığında. Örneğin bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesini engelleyecek olan, dini nikâh yerine resmi nikâhın geçerli kılınmasını kabul eden, boşanmayı düzenleyen maddeler…
Yine, Cenevre Barış Görüşmeleri’ne de katılmak üzere talepte bulunduk. Bu konuda ısrarımız söz konusu çünkü savaştan en çok etkilenen, savaşta en çok bedel ödeyen kadınlarken barış görüşmelerinin kadınlardan azade gerçekleştirilmesini kabul edilebilir bulmuyoruz.
Kadınlarla örgütlenirken ne tür örgütlenme sorunları yaşıyorsunuz?
Kürt kadınların zaten örgütlü bir mücadele geleneği vardı ve bu diğer kadınlar için de bir model oluşturdu. Süryani kadınlar ise devrim sürecinde kendi örgütlenmelerini gerçekleştirdiler. Kendi Süryani kimlikleri üzerinden de örgütlenmelere gidiyorlar. Arap kadınlar ise örgütlü olmadıkları için oldukça zorluk yaşıyoruz. Biz Arap kadınların örgütlenmesine büyük önem veriyoruz ve örgütlenmeleri için çok yoğun çaba sarf ediyoruz fakat Arap kadınların örgütlenmesinde yaşadığımız sıkıntı, Arap kadınların okumamış olmalarından, eğitimsiz olmalarından kaynaklanmıyor, bu güne kadar Arap kadınlar kurumsallaşmadıkları için, bir örgütlenme deneyimine sahip olmadıkları için zorluk yaşıyoruz. Tabii genel olarak kadınların dini baskılar altında olması, aşiretlerin kadınlar üzerinde kurduğu baskı bizim genel kadın örgütlenmesinde karşımıza çıkan sorunlar.
Peki erkeklerin, özellikle politik erkeklerin yaklaşımı ne oldu bağımsız kadın örgütlenmesine?
Öncelikle biz bu alanı kendi kadın mücadelemizle açtık yoksa iktidar, kolayca terk etmedi kendi yerini. Sonuçta biz, kadınların ve erkeklerin eşit bir biçimde yaşayacağı bir sistem kurmaya çalışıyoruz ve bu yeni bir şey. Bu noktada bir zihniyet değişimi gerekiyor, bunu inşa etmeye çalışıyoruz. Elbette şaka ile karışık erkeklerden, “ya kadınlar her şeyi elimizden aldı” gibi sözler de duyduk. Bunun şakadan öte gerçek bir tarafı olduğunu biliyoruz. İktidarı erkeklerin elinden almak ve kendini yaratmak kolay değil, bunun için mücadele etmeye devam ediyoruz.
Devrim süreci ile birlikte kadınların hayatından neler değişti?
Tabii devrim çok şeyi değiştirdi. Kadınlara müthiş bir güç verdi. Kadınlar iradelerine, kendilerine güveniyor. Artık her alanda kadınları görebiliyorsunuz. Kadınlar başarabileceklerine inanıyorlar. Devrim, kadınların aktif savunmasını yapabilecek bir gücü de açığa çıkardı. Kadınlar, kendi değişimini ve dönüşümünü yaratırken hayatın her alanına daha aktif müdahil olabilecek bir konuma ulaştı. Bu, henüz bu konumda olmayan kadınlar için de bir model oluşturdu. Bu devrim aynı zamanda kadınların kendi kadın kimliği ile buluşmasını da sağladı. Kadınların, her şeyi kendisinin yapabilmesi kadınlara özgüven sağladı. Kendi formülünü bulabilecek bir güce de ulaştı kadınlar. Tüm karar alma mekanizmalarında artık kadınlar da var. Bunun için de Rojava devrimi bir kadın devrimidir. Kadınlar burada bir toplumu temsil ettiği için çok önemli. Kadınlar, kurumlara daha çok sahip çıktılar devrim sürecinde, bütün karar mercilerinde yer almaları kadınların kendi özgün kimlikleriyle kendi özgün kararlarını hayata geçirebilecek bir format inşa ettikleri için de bu bir kadın devrimi.
Aklıma gelen birtakım örnekler var. Mesela Sovyet Devrimi’nde de Nikaragua’da da devrimde kadınlar çok önemli roller üstlendi ama devrimden sonra kadınlara “artık evlerinize dönebilirsiniz” ya da “haydi masa başı işlere” denildi. Rojava Devrimine dönük bir kadın olarak böyle bir kaygı taşıyor musunuz? Sonuçta erkek iktidarını yıkmak hükümeti yıkmaktan daha zor olabiliyor.
Bunu o kadar kolay söyleyemezler çünkü biz kadınlar, aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesi üzerinden, bir ideolojik zemin üzerinden kuruyoruz kendimizi. Elbette savaş son bulduğunda insanların normal hayatları olacaktır ama bu evlere geri dönmek, kazanılmış hakları devretmek biçiminde değil demokratik bir yaşam çerçevesinde olacaktır ve kadınlar için esas mücadele belki de o zaman açığa çıkacak bir mücadele olacaktır ama biz bugünden kurduğumuz mekanizmalarla bu geri dönüşü mümkün kılmamak için çabalıyoruz. Bağımsız kadın örgütlenmesi, yönetim mekanizmalarında uyguladığımız kota vb. bu mekanizmanın bir parçası.
Rojava’daki geçici hükümetteki kadın kotasının oranı nedir?
Yüzde 40 kadın kotası uygulanıyor. Bu oran diğer toplumsal grupların temsiliyetini de sağlamak için böyle belirlendi.
Türkiye’de yürütülen bir çözüm süreci var ama bir yandan da Kürtleri birbirinden ayırmak için sınıra bir duvar örülüyordu. El kaide ve benzeri çetelerin de desteklendiği düşünülürse Rojava’yı görmeyen bir barış süreci mümkün müdür? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ortadoğu’da yıllara dayanan zorlu bir savaş var. Barış yanlısı olduğunu iddia eden bir hükümet liderinin araya böyle bir sınır çekmeye çalışması kabul edilemeyecek, birbiriyle çelişen bir durumdur. Özgürlük anlayışına ters düşen bir şeydir.
Türkiye hükümetinin o taş duvarı yapması barışa nasıl yaklaştığını da ortaya koyuyor. Barış yanlısı olan bir hükümetin bir utanç duvarı örmesi barış yanlısı olup olmamasını sorgulatıyor çünkü barışa ters düşen bir yaklaşım ama istedikleri kadar o duvarı örsünler insanların beynindeki ve yüreğindeki birlikteliğe hiçbir şekilde sınır çekemeyecekler. Sınıra örülmeye çalışılan utanç duvarı hükümetin utancı olarak kalıyor. Bununla birlikte hükümetin en büyük utançlarından bir tanesi de El Kaide, El Nursa gibi çetelere destek sağlıyor olmasıdır. Dolayısıyla bu duvar er geç yıkılacaktır ve bu duvarı yapmakla kendini başarılı saymamalıdır.
Birkaç gündür İstanbul’dasınız ve birtakım etkinliklere katıldınız, farklı kadın örgütleriyle buluşmalar gerçekleştirdiniz. Bunlara dair genel izlenimleriniz neler?
Elbette, kadınlarla diplomasi yürütmek, birbirimizi anlamak noktasında tartışmalar yapmak, birbirimizi tanıyıp anlamak güzel. Rojava’ya ilişkin bir merak var ama pratik öneriler noktasında somut projeler henüz yok. Türkiyeli kadınların, Rojava konusunda hükümete karşı ortak bir basınç oluşturması gerekiyor. Esas olan, Rojava Devrimi’ni sahiplenme noktasında kadın dayanışmasını pratik adımlarla açığa çıkarmak.
Teşekkür ederiz.