GÜLFER AKKAYA yazdı: “Yine ne varsa birlik ve beraberlikteydi. Tek elin nesi var, iki elin sesi vardı. Akıl akıldan üstündü. Bildiri dağıtırken ‘Biz kadınlar neden mi hayır diyoruz?’ nidamıza kadınların gülerek verdiği cevap gibi… Hayır denmeyecek nesi var? Alayına hayır.”
GÜLFER AKKAYA
Referandumda Hayır diyeceğim. Neden mi?
15 yıllık AKP (ortaklarıyla beraber) ve Recep Tayyip Erdoğan’ın icraatlarına bakınca başka bir şey diyemiyorum da ondan.
AKP patronların partisi olarak 15 yıl boyunca emekçilerin haklarını gasp etti. Taşeron tarzı aracı firmalarla emekçilerin hakkı olan paradan çalarak daha çok yoksullaştırdı.
Hayat pahalılığı, ücretlerin düşüklüğü, vergilerin çok büyük kısmını zenginlerden değil yoksullardan toplayarak emekçileri soyup soğana çevirdi.
Patronlardan vergi toplamak bir yana, halktan topladığı paraları yandaş sermayedarlara dağıttı.
Patronlar kulübü daha çok kazansın diye iş güvenliği yasalarını rafa kaldırılarak her yıl daha çok işçi ölümlerine neden oldu. İşçiler ölürken, patronlar yaşadı…
Zırt pırt değişen eğitim sistemi ile sonunda gelinen dahiyane nokta 4+4+4 oldu. Bu sistemle eğitim dincileşti, okullar imam hatipleşti. Aynı zamanda özel okulların sayısında (2016-2017 döneminde) yüzde 20 oranında fırlama oldu. Eğitim ticarileşti. Özel okullar fırlarken öğrenciler çakıldı. Dincileşen, ticarileşen, özelleşen eğitimle sınavlarda talebeler sıfır çekmeye başladı.
Eriyen maaşla, çoğalan vergilerle daha da yoksullaşan halkın bir kısmı çocuklarını özel okullara gönderdi, cebinden kalan parayı buralara kaptırdı.
Fıtratında kadın erkek eşitliği olmayan AKP ile kız çocuklarının bir kısmı eğitimden uzaklaştırıldı.
4+4+4 adlı dinci-cinsiyetçi eğitim sistemi ile binlerce kız çocuğu eğitimden kopartıldı. İşte bu çocukların çocuk yaşta evlendirilmeleri için 12 yaşındayken, kendinden onlarca yaş büyük, paralı erkeklere satılmak da dahil, kız çocuğunu evlendirmek yasallaştırılmaya çalışıldı. Erkeklik yasa tasarısı kadın örgütlerinin direnişi ile direkten döndü.
15 yıllık AKP iktidarında kadınlara yönelik şiddet yüzde 1400 arttı. Bu rakam bizzat bakanlığın verdiği rakam.
Erkekler sinek öldürür gibi kadınları katlederken Aile ve Erkek Bakanı Avrupa kapılarında şov yaptı. Şovun karşılığında yine halkın paraları ile akrabalarının cepleri doldu taştı.
Kadın sığınakları AKP’nin sistematik kadın düşmanı politikaları ile kadınların şiddet görünce sığınacağı yerler olmaktan çıkıp bizzat şiddetin üretildiği yerler oldu. Kadının yeri eviydi, ailesinin içi, kocasının yanıydı! Kadın dediğin evde olurdu! Kadının sığınağı eviydi! Zaten kadın kadın da değildi, anneydi.
Hal böyleyken kız mıdır, kadın mıdır araştırmalarının sonunda fark edildi ki ikisi de değil, bayandı.
Ücretli çalışabilen şanslı kadınların oranı hala yüzde 25 civarlarında. Düşük ücret, uzun süreli çalıştırma cabası…
Çalışan anneden çalınan ücret pilot bölgelerde torun bakıcısı büyükannelere ödenmeye başlandı. Ülkede bir bayram havası oluştu. Öyle ya büyükanneler severek yaptıkları torun bakma işini bu kez para kazanarak yapacaklardı.
Tecavüze uğrayan kadının tecavüzcü ile evlendirilmesi önerisi yeniden hortlatıldı. Parkta yürüyen hamile kadın dövüldü. Öyle buyurulmuştu kadın düşmanı bir yobazca, hamile sokakta olmazdı, eve kapatılmalıydı. Şort giyen kadın otobüste tekmelendi, tüm yolcular sustu.
AKP’nin korku imparatorluğu kurulmuştu. Dinci yobazlar sokaklarda insanlara saldırdı, susturmaya çalıştı. Referandum çalışmaları yapanlara yine bu kadrolu dinci yobazlarca polis gözetimi ve desteği ile sistematik şiddet uygulandı.
Gece yarısı çıkartılan KHK’larla binlerce insan işinden edildi. O binlerce insanın bakmakla yükümlü olduğu yine binlerce insan vardı.
Akademisyenler aynı KHK’larla üniversitelerden atıldı. Bilim, araştırma kurumlarının başına hayvanat bahçesi müdürleri getirildi.
Üniversite, lise öğrencileri bir gece ansızın okullarından atıldı.
Kürdün, sosyalistin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi.
Gazeteciler, yazarlar, devrimciler, kadınlar, Kürtler, Alevliler, öğrenciler, çoluk çocuk peş peşe tutuklandılar.
Binlerce kişi fantastik davalar nedeniyle suçlandı, ülkeden sürüldü.
Cezaevleri doldu taştı. Baktılar yer kalmadı tecavüzcüleri, hırsızları, dolandırıcıları Fadılları jet hızıyla çıkarıp yer açtılar. Oralara HDP’lileri doldurdular. Çayda kum, bizde Kürt. Al al bitmiyor.
Cezaevi kuralları keyfileşti. Görüşlerin süresi, tarzı, telefonla aramalar kısıtlandı. Kitap, gazete, dergi verilmesi yasaklandı. Okumak yassah oldu. Kitapları yazanları aldılar hapse, kitapları almadılar. Okuyacaksan al sana Kuran dendi.
Binlerce insanın pasaportuna el kondu. Vatandaş rehine oldu. Artık rehinelerden kime ne olur, başına ne gelir, bilen yok.
Yarın ne olacak, burnunun ucunu gören yok.
Ülkeden eski adıyla vatandaş, yeni adıyla rehinler arasında yurtdışına doğru adı konmamış bir göç başladı.
İç ve dış savaş nedeniyle tavan yapan şovenizm Kürt ve Suriyeli nefretiyle iyice körüklendi.
Askerlerin sınır dışında, başka bir ülkede neden bulunduğu bilinmezken şehit törenleriyle vatan millet sakarya nidaları anket puanlarını yükseltmek için kullanıldı.
Yurda “alçakları” uğratmamakla sorumlu faşist kurtçukların kendisi alçak, vatan haini oldu.
Birbirine düşman, uçlaştırılmış nefret yüklü bir toplum olduk. Herkesin birbirinden korkup şüphelendiği, kimsenin düşündükleri konusunda renk vermediği, Saray’a ve onun gücüne karşı halkın illegal söyleme geçtiği yeni bir topluma dönüştük.
İnsanın kalitesi düştü. Ortak değerler, birlikte yaşam, başkasının özgürlüğü ve sınırları diye bir şey kalmadı. Yalnızlık büyüdü. Gülümsemeyi unuttuk. Herkes birbirinden şüphelenir oldu. Maske üstüne maskeler takıldı.
Bunca tekleştirilip yalnızlaştırılan, gölgesinden korkar hale getirilen biz rehine vatandaşlar kendimizden anladık ki tek olmuyor. Hele tek adamla hiç olmuyor. Adam bir de agresifse, bağırıp çağırıyorsa hiç mi hiç olmuyordu.
Yine ne varsa birlik ve beraberlikteydi. Tek elin nesi var, iki elin sesi vardı. Akıl akıldan üstündü.
Bildiri dağıtırken “Biz kadınlar neden mi hayır diyoruz?” nidamıza kadınların gülerek verdiği cevap gibi…
Hayır denmeyecek nesi var? Alayına hayır.