İsrail bir kez daha Gazze’ye yönelik saldırılara başladı. Bu satırların yazıldığı esnada kara harekatı da başlamış durumdaydı. Ancak diğer saldırılardan farklı olarak dünya genelinde genel bir sessizlik oluştu ve Gazzeliler lehine hiçbir ciddi reaksiyon gösterilmedi. Gazze lehine açıklama yapmak isteyenler ise “HAMAS’ı desteklemekle” suçlandılar. Bilindiği üzere HAMAS, Batı dünyasında “Filistin halkının haklarını koruyan bir örgüt olarak değil”, IŞİD, Boko Haram, eş-Şebab gibi bir küresel cihat örgütü, “İslami terörizmin” bir kolu olarak görülüyor. “Küresel Cihatçı” hareketin yükseldiği ve tepki topladığı bu dönemi fırsat bilen İsrail, HAMAS’ı mümkünse ortadan kaldırmak için kapsamlı bir hareket başlatma yolunda kendince en uygun zamanın geldiğini düşünüyor.
HAMAS’ın yalnızlığı
HAMAS’ın Batı Dünyası’ndaki imajından doğan yalnızlığı üzerine söylenecek fazla bir şey yok. Buna karşın HAMAS ve Gazze halkı ilk kez bu ölçüde yalnız durumda; zira daha önceki saldırılarda Gazze halkı ile en büyük dayanışmayı gösteren bölgesel müttefikler de sessiz. Bu “müttefiklerden” kastımız, zaten İsrail’e hiçbir zaman ciddi bir tepki göstermeyen Körfez ülkeleri ve Türkiye değil. Kastettiklerimiz, Filistinli örgütlere silah ve cephane temin eden veya Hizbullah kanalıyla doğrudan çatışmalara müdahale eden İran ve Suriye. Bunlar da HAMAS’ı destekleyecek ciddi bir girişimde bulunmuyorlar. İsrail saldırıları esnasında İsrail’in kuzeyine saldırılar düzenleyerek HAMAS’a destek veren Hizbullah bu sefer olaylara müdahale etmiyor. Suriye, İran ve Hizbullah’ın da artık HAMAS’ı desteklemediklerini bilen İsrail, HAMAS’ın bu geniş diplomatik yalnızlığından faydalanmak olabildiğince yararlanmak istiyor. HAMAS’ın –ve doğal olarak da Gazze halkının- neden böyle yalnız bırakıldığının anlaşılması için geçmişe dönerek bu hareketin son yıllarda izlediği politikaları ve yönelimleri incelemek gerekiyor.
HAMAS (Harakat al-Muqawamat al-Islamiyyah – İslami Direniş Hareketi) 1987 yılında, düşünsel ve örgütsel olarak Mısır merkezli Müslüman Kardeşler hareketine bağlı Şeyh Ahmed Yasin, Muhammed Taha, Abdülaziz el-Rantisi tarafından kuruldu. HAMAS’ı kuran kadrolar, 1967-1987 döneminde dönemin Marksist ve milliyetçi Filistinli örgütlerinin aksine silahlı mücadele yerine öncelikle sosyal yardımlaşma faaliyetleri ile halk arasında destek toplamaya önem vermişlerdi. 1973’te Şeyh Ahmed Yasin ve Abdülaziz el-Rantisi önderliğinde kurulan “Gazze İslam Merkezi” (GİM) açtığı camiler, spor kompleksleri, sağlık ocakları, engelliler için rehabilitasyon merkezleri, ana okulları sayesinde etkin bir taraftar kitlesi toplamayı başarmıştı. Filistinli mülteciler ve yoksullar yararına zekat gelirleri toplayan örgüt, bu sayede gelişkin bir sosyal organizasyon haline geldi. Bu dönemde silahlı Marksist ve milliyetçi Filistinli gerilla grupları ile mücadele halinde olan İsrail Devleti 1978’de Gazze İslam Merkezi adlı örgütlenmeyi bir “yardım kuruluşu” olarak tanımış ve çalışmaları İsrail tarafından yasal güvence altına alınan GİM, aynı sene “Gazze İslam Üniversitesi”ni kurmuştu. 1967-1987 döneminde GİM, Gazze’de 400 Batı Şeria’da 250 cami inşa etmiş, yardımlaşma faaliyetleri de bu camiler merkez alınarak yürütülmüştür.
GİM, İsrail tarafından yasal kabul edilen bir dernek olarak faaliyet yürütürken; Filistin gerilla hareketi önemli darbeler yedi ve 1982 Beyrut kuşatması sonucunda FKÖ’nün 30 bin silahlı militanı Lübnan’ı terk etmek zorunda kaldı. Böylece FKÖ çatısı altındaki örgütlerin Filistin mücadelesi üzerindeki etkinliği sona erdi ve ortalık fiilen İslami harekete kalmış oldu. 1987’de 1. İntifada başladığında önce sessiz kalan Filistinli Müslüman Kardeşler liderleri, FKÖ’nün aktif olarak direnişi desteklemesiyle olayların gerisinde kalmamak amacıyla HAMAS adını kullanarak aktif mücadeleye başladılar. 1988’de temel amaçlarını ilan eden hareket, İsrail’in tamamen yok edilmesini savunan bildirgesini yayınlamıştır. Sonradan birleştirilerek “İzzeddin el-Kassam Tugayları” adını alan çeşitli silahlı gruplar oluşturulmuştur. İsrail Devleti bu değişiklik üzerine HAMAS’ı terör örgütleri listesine sokarak dernek zamanından kalan tüm faaliyetlerini yasa dışı ilan etmiştir. 1992 yılında İsrail, örgütün üst düzey yetkililerinden bazılarını sınır dışı etti. Bu sürgün, Şam ve Beyrut’a giden HAMAS liderleri için oldukça verimli sonuçlar doğurmuş, Suriye rejimi ve Hizbullah ile irtibata geçen HAMAS önderleri İran-Suriye eksenli bir çizgiye doğru kaymaya başlamışlardır.
21. yüzyılda HAMAS’ın paradoksu: seçim yengisi; bozulan imaj
2000’li yıllar HAMAS’ın Filistin parlamentosu için yapılan seçimlere katılarak sivil alanda giderek güçlendiği bir dönem olmuştur. 1996’da yapılan seçimleri boykot eden örgüt 2005 yerel seçimlerine katılarak %33 oranında oy almış; bir yıl sonraki parlamento seçimlerinde oylarını %42,9’a çıkarmış; ancak seçim sistemi sayesinde parlamentonun %56’sına (132 sandalyeden 73) hakim olmuştur. HAMAS’ın seçim zaferini takip eden dönemde HAMAS ile el-Fetih ile yaşanan çatışmalar nedeniyle Filistin Devleti fiilen ikiye bölünmüş ve Gazze HAMAS’ın, Batı Şeria da el-Fetih’in yönetimine girmiştir. HAMAS’ın Gazze’de tek başına hükümet kurması, İsrail ve ABD tarafından onaylanmamış ve bilindiği üzere Gazze yönetimine çeşitli yaptırımlar başlamıştır.
Bu olaydan sonra Gazze, İsrail’in ambargosu ve askeri müdahaleleri ile bir “açık hava hapishanesine” dönüşmüştür. Ancak Gazze’nin bir “açık hava hapishanesine” dönüşmesinin tek başına İsrail’in bir başarısı olduğu söylenemez. Gazze’de HAMAS, el-Fetih ve diğer Filistinli örgütleri sindirerek mutlak iktidarını kurunca uzlaşmacı politikasını terk ederek “hayalindeki Filistin’i inşa etmeye başlamıştır.” HAMAS’ın ilk icraatlarından biri kentin tek heykeli olan, 1967 Savaşı hatırasında dikilmiş Meçhul Asker Anıtı’nı yıktırmak olmuştur. Ardından kadınların sahilde koşu yapmaları, şort giymeleri, kamuya açık alanlarda sigara ve nargile içmeleri, erkek kuaförlere saç kestirmeleri ve motosiklete binmeleri yasaklanmış; kız ve erkek öğrencilerin birlikte okumaları engellenmiştir. HAMAS dışındaki grupların toplantı ve yürüyüş yapmaları, el-Fetih sempatizanlarının kuruluş törenleri düzenlemesi de yasaklanmıştır. El-Fetih yanlısı gazetelerin basım ve dağıtılma yasağı da bu listeye eklenebilir. HAMAS’ın dış dünyada en tepki çeken kararlarından biri de, Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Örgütünün (UNRWA) Gazze halkıyla dayanışmak ve dünyanın ilgisinin Gazze’de yaşanan drama çekmek için 2013’de düzenleyeceği koşu yarışmasına, kadınların ve şort giyenlerin katılmasına izin vermemesi olmuştur. HAMAS’ın bu kararını protesto eden BM yarışmaları iptal etmiş, böylece Gazze meselesine dünyanın ilgisini çekebilecek fırsatlardan biri heba edildiği gibi HAMAS’ın imajı da darbe almıştır. Benzer şekilde Gazze’de düzenlenmek istenen şarkı yarışmalarına, festival ve gençlik eğlencelerine de izin verilmemektedir. Bütün bu politikaları sonucunda HAMAS’ın Batı dünyasında ve genel olarak demokratik kamuoyundaki imajı düzeltilemeyecek ölçüde bozulmuştur.
Arap Bahar’ından önce, Batı’nın ve Mısır, Ürdün gibi Arap ülkelerinin ambargosu altındayken HAMAS’a yardımda bulunan iki önemli ülke Suriye ve İran olmuştur. HAMAS’ın 2004’te liderliğine getirilecek olan Halid Meşal 1999’da sınır dışı edildiği Ürdün’ü terk ederek Şam’a yerleşmiş, böylece HAMAS’ın askeri kanadı fiilen Suriye’den yönetilmeye başlanmıştır. Halid Meşal bu dönemde Beşar Esad için “Arap ve İslam âleminin en büyük halk kahramanıdır, gerçek tek lideridir. Allah’ın İslam âlemine gönderdiği bir lütuftur. Hakkını hiçbir zaman ödeyemeyiz” diyebilmektedir.
Halid Meşal – Suriye ilişkileri
HAMAS’ın Suriye ile ilişkisi “Arap Baharı”nın bu ülkeyi de etkilemeye başlamasıyla tuhaf bir sürece girmiştir. Başlangıçta Halid Meşal, Suriye’deki çatışmaların dışında kalacaklarını açıklamış ve Şam’ı asla terk etme niyetinde olmadığını iddia etmiştir. HAMAS liderlerinden Fevzi Berhum taşınma işini başlangıçta reddetmiş ve Şam’dan başka bir merkez aramadıklarını bildirmiştir. Ancak bu açıklamaya rağmen 10 Şubat 2012’de HAMAS resmen Şam’ı terk ettiğini açıklamış ve merkezin Tunus, Türkiye veya Katar’a taşınacağı belirtilmiştir. Ardında da HAMAS lideri Halid Meşal karargahını Şam’dan Katar’a taşıyarak bir nevi Şam rejiminin yanında olmadıklarını göstermek istemiştir. HAMAS’ın Şam’ı terk etmesinde Türkiye’nin rolünün ne ölçüde etkili olduğu tam olarak bilinmemektedir. Arap basınında bu girişimin daha ziyade Katar Emiri Hamad bin Halife es-Sani’nin başarısı olduğu yazılmıştır. Londra’da yayınlanan “el-arab” gazetesine göre es-Sani, Meşal’i, Esad’ın kısa bir süre sonra yıkılacağını, ABD’nin de yakında İran’a saldıracağını, bu nedenle Saddam’ın yanında yer alan Arafat’ın düştüğü hatanın tekrar edilmemesi gerektiğini” söyleyerek ikna etmiştir. “El-arab” gazetesinin verdiği habere göre Halid Meşal’i ikna edenlerden biri de, “Alevi ve Şiilerin Yahudi ve Hıristiyanlardan daha kötü kafir ve zındıklar olduklarını” çeşitli ortamlarda savunan “Dünya Müslüman Alimler Birliği” Başkanı Yusuf Kardavi’dir. Ancak “Wall Street Journal”a beyanat veren bir HAMAS yetkilisi, HAMAS’ın Şam’dan ayrılmasında Türkiye’nin yaptığı baskının da etkili olduğunu ileri sürmüştür. Hatta adı verilmeyen yetkili Katarlı ve Türk makamlarının kendilerini “utanmıyor musunuz yeter, hemen oradan çıkın!” şeklinde “azarladıklarını” belirtmiştir. WSJ gazetesi bu olayı Filistin davasının koruyucusu olarak ön plana çıkan, vurulan Esad’a son darbe olduğunu savunmuştur.
HAMAS’ın zamanında Suriye’den destek almasında aracı olan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi–Genel Komutanlık (FHKC-GK) lideri Ahmed Cibril, Şam’ı terk etmeden önce Halid Meşal ile görüştüğünü, kendisine “Katar’a gitmemesi gerektiğini, Müslüman kardeşlerin baskılarına boyun eğmemesini; illaki Şam’dan ayrılacaksa Lübnan’a gidebileceğini söylediğini” aktarmaktadır. Cibril, devamla Halid Meşal için şunları da söylemektedir: “İhvan (Müslüman Kardeşler) hareketi, Suriye rejiminin bir kaç ay içinde düşeceği yalanıyla HAMAS’ı yanlarına çekmeyi başarabildi. Geri dönüp hesaplarına tekrar bakmalarını diliyorum. Suriyeliler bu olay karşısında çok üzgünler. Halid Meşal Ürdün’den kovulduktan sonra onu Suriye kabul etti ve 13 yıldır bu ülkedeydi. İstediği özgürlükte hareket ediyor, bize, Genel Komutanlığa (FHKC-GK) sağlanmayan yardımlar onlara sağlanıyordu. Askeri eğitim merkezleri, uzmanlar ve daha birçok konuda Halid Meşal’e sağlanan olanaklar karşısında Meşal vefalı davranabilirdi.” demektedir. Nitekim FHKC, İslami Cihad gibi Filistinli örgütler Suriye krizinin başından itibaren Suriye rejimi ve Hizbullah’la ortak hareket edeceklerini beyan etmişlerdir.
Ancak Halid Meşal’ın Katar’a gittikten sonraki tutumu işleri daha da ilginç hale getirmiştir. Katar’a yerleşen Meşal, sadece kendisine yıllarca destek olmuş Suriye rejimini terk etmekle kalmamış, HAMAS militanlarını ve sayıları 700 bine varan Filistinli mültecileri Suriyeli isyancılarla birlikte hareket etme yolunda teşvik etmeye gayret göstermiştir. HAMAS’ın askeri ve sivil liderlerinin bir kısmı bu çağrıya olumlu cevap verirken HAMAS tabanının bir kısmı ise Meşal’ın takındığı yeni politik tavrı kabul etmemiştir. Usame Hamdan, İmad el-İlmi, Mahmud Zahhar, Muhammed Nezzal ve “Kassam Tugayları” Komutanı Ahmed el-Caberi gibi önde gelen HAMAS liderleri, Meşal’in planlarına ve hareketin Katar yörüngesine girmesine karşı çıkmışlardır. Hatta “el-arab” gazetesine göre Halid Meşal, Suriye’de bulunan HAMAS temsilcisi Kemal Ganace’ye Suriyeli isyancılara silah sağlanması emrini vermiş; ancak Kemal Ganace, bu emre uymayarak Suriyeli yetkilileri ve Hizbullah’ı, Meşal’in planları hakkında uyarmıştır. Kemal Ganace bu nedenle 27 Haziran 2012’de Suriyeli isyancılar veya bazı kaynaklara göre MOSSAD tarafından öldürülmüştür. Ardından yine Meşal’le fikir ayrılığına düşen kanatta yer alan İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Ahmed Caberi 14 Kasım 2012’de İsrail operasyonu sonucu öldürülmüştür. HAMAS’ın Suriye rejimine karşı isyana destek verme kararına karşı olan liderlerin önemli bir bölümü bu yolla tasfiye edilmiştir.
Hatalı kararların sonucu: yalnızlık
Netice olarak HAMAS, Katar ve Türkiye’nin verdiği akla uyarak Esad rejimi ile arasını bozmuş; ancak Esad devrilmediği gibi, İran da politikalarını değiştiren HAMAS’a yaptığı yardımı kesmiştir. Ayrıca ABD İran’a müdahale etmediği gibi Ruhani’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle Amerika ile İran ilişkilerinde bir yumuşama başlamış; yani Katar Emiri es-Sani’nin öngörülerinin hiç biri gerçekleşmemiştir. Suriye politikası nedeniyle HAMAS, İran’dan aldığı yardımlardan olduğu gibi kendilerini Suriye’den çıkmaya ikna eden Katar Emiri es-Sani de görevinden ayrılıp yerini Haziran 2013’te veliaht Tamim bin Hamad es-Sani’ye bırakmıştır. HAMAS bir darbe de Mısır’da Mursi’nin devrilmesiyle almış; ancak Suriye krizinden ders aldıklarından dolayı HAMAS sözcüleri “sütten ağzı yanan misali” bir tavır takınarak Mısır’ın iç iş işleri konusunda taraf olmayacaklarını” belirtmişlerdir. Böylece HAMAS aslında politik olarak kendisine en yakın hareket olan Mısır İhvanı’nı bile sahiplenen bir duruş sergileyememiştir. HAMAS’ın şu günlerde İran ve Suriye ile arasını düzeltmeye çalıştığı görülmektedir. Örneğin Hareketin liderlerinden Eymen Taha, Suriye’ye dönük Amerikan müdahalelerine karşı olduklarını açıklamıştır. HAMAS’ın bir zamanlar birlikte hareket ettiği Hizbullah kanalıyla yeniden İran’la temas kurmaya çalıştığı ileri sürülmekteyse de açılan bu yaranın nasıl kapanacağı merak konusudur.
Sonuç olarak HAMAS’ın izlediği siyaset ile Gazze halkını dış dünya ile koparmayı isteyen İsrail ile adeta müşterek hareket ettiğini söylemek mümkündür. HAMAS yönetimi öncelikle Gazze’de kendileri gibi düşünmeyen Filistin vatandaşlarını el-Fetih üyelerini, seküler kesimleri baskı altına alarak tüm Gazze halkını değil kendi düşüncesindeki Gazzelileri temsil etmeyi tercih etmiştir. İsrail’in varlığını kabul etmediği ve Yahudileri sivil-askeri ayrım yapmadan hedef gösterdiği için demokratik Yahudi örgütleriyle hiçbir teması olmamıştır. Radikal politikaları ve İsrail’in yıkılmasına dair söylemleri nedeniyle Batı Dünyası tarafından “terörist” örgüt olarak kabul edilmektedir. Suriye krizi esnasında ise Filistin halkının çıkarları için en azından tarafsız olması gerekirken “kazanıyor görünen tarafa oynadığı” kumarı da kaybetmiştir. Esad rejiminin ve İran’ın güvenini, Hizbullah gibi bir müttefikinin desteğini yitirmiştir. Filistin halkının çıkarları için hareket ettiğini iddia eden HAMAS, Filistin davasını bir kenara bırakarak Ortadoğu’daki çatışmalara müdahil olup kendini belirli bir ittifakın parçası gibi konumlandırma hatasına düşmüştür. HAMAS merkez bürosu bugün halen Ortadoğu’da ABD çıkarlarının baş temsilcisi olan Katar’da bulunmaktadır. Buna karşın ne Katar ne de başka bir Körfez ülkesi kadim müttefikleri olan ABD’yi kızdıracak şekilde hareket etmemekte ve İsrail karşısında HAMAS’ı yalnız bırakmaktadırlar. Gazze halkı ise bugün kendi yönetimlerinin uyguladığı politikalar nedeniyle zaten az sayıda olan destekçilerini de yitirmiş durumdadır.
*Ulaş Töre Sivrioğlu, Balıkesir Ünv. Öğretim Üyesi, [email protected]