SEÇTİKLERİMİZ – MÖP – “Selam sana, bin selam yapıcı, sabırlı ve yürekli Sosyalist insan, enternasyonalist karakter, demokrasi emekçisi, halkların dostu, özgürlüğün yıldızı ve mücadelemizin moral kaynağı! Seni hep saygı, hürmet ve minnetle anacağız!”
Süryani sosyalist siyasetçi Kenan Kerimo’nun 30 Ağustos’ta ölümü üzerine kurucusu olduğu Mezopotamya Özgürlük Partisi’nin (MÖP) yayımladığı, Kerimo’nun yaşamının ve mücadelesinin anlatıldığı yazıyı paylaşıyoruz:
Mezopotamya coğrafyasında bir insan, büyük bir kayıp: Kenan Kerimo Mardin’in Midyat ilçesinde, emekçi bir ailenin çocuğu olarak, 1948 yıllında, Şubat ayında hayata gözlerini açar. Aile içinde 7 kardeşten biri, kardeşler sıralamasında, kendisinden büyük bir ablası vardır, Kenan ikinci sırada yer alır. Kenan çocukluk yıllarında çevik, cesur, zeki ve enerjiktir. O günün koşullarında Kenan Midyat Spor futbol takımında top koşturur, kısa sürede herkes Kenan’ın futbol becerisine tanık olur. Bu vesile ile kendi yaşıtları, toplum içinde ve çevrede iyi futbolcu olarak anılır. Kenan iki ayağını çok iyi çalıştırır, kıvraklığıyla, çalımlarıyla, hareketleriyle seyirciyi heyecanlandıran iyi goller atan ve oynadığı her maçta muhakkak Midyat Spor galip gelirdi. Maç bitiminde; Kenan alkışlarla omuzlar üzerinde taşınırdı. Aynı zamanda Kenan Midyat Gölü’nün, iyi yüzücülerinden biriydi.
İlk okulu, Midyat, ortaokulu Midyat ve Adana’da bitirir. Bu aralar çok güzel top koşturur, öğretmenleri onun okul devamsızlığına rağmen, iyi futbol oynaması nedeni ile sınıfları geçirir. Babası onun bu durumunu gördüğünden, öğretmenleriyle konuşur ve onları Kenan konusunda duyarlı kılar. Kendi oğlunu futbol oynamaya değil okutmaya yolladığını anlatır. Daha sonra öğretmenler, futbol başarısı yanında, Kenan ile okul konusunda da ilgilenirler. Kenan liseyi, ailesinin çalışmak için taşındığı Harput/Elazığ alanında okumaya başlar. Artık gençlik çağındaydı, 60’lı yılların siyasi çalkantılı dönemiydi, Kenan bu aralar hayatında görmek istediği, başka özelliklerini geliştirmeye çalışır. Aslında Sol eğilimli öğretmenleri, onu olumlu yönde etkiler. İşte onun cesur, sabırlı, onurlu ve insani yapısı, lise yıllarında tanık olduğu sağ eğilimleri ve faşistlerin ırkçı yaklaşımlarını kabullenmeyerek, Sol kesimlerin safında yerini aldı. Böylece Kenan’ın Türkiye Sosyalist Hareketiyle tanışıklığı, faşistlerin baskılarına karşı duruşuyla oldu.
Tabii Kenan o dönem bilemezdi, Harput’un Ermeni/Süryanilerin 1915 Seyfo/Soykırım merkezlerinden biri olduğunu: Bilmemesine rağmen içindeki temiz duygular, faşistlerin yaptığı haksızlıklar ve Süryani halkına yönelik tanık olduğu durumlar, onu o zihniyete karşı dik durmaya götürdü. Kenan’ın Elazığ Spor’da iyi futbol oynaması, Süryani olması faşistlerin dikkatini hayli çeker. Bir gün okul dönüşünde kalabalık bir faşist gurup Kenan’a saldırır, Kenan onlara karşı iyi döğüşür, yalnız faşistler çok kalabalık olduklarından, Kenan’ı kanlar içinde bırakıp giderler. Kenan bu durumu iyi değerlendirir, tepkisi daha fazla gelişir ve Sol düşüncede daha da çelikleşir. Artık kendisi de Harput/Elazığ alanında Sosyalist eğilimin bir neferi olmuştu. Dönemin arkadaşlarıyla birlikte, faşistlere karşı çalışmalarını büyük bir coşku içinde yürütüyordu.
Doğrusu Harput/Elazığ, 1915 Seyfo/Soykırım döneminde halkımızdan bazı aydınların; Aşur Yosef ve başka adını hatırlamadığımız bireylerin idam edildiği, Cumhuriyet’ten sonra Türk Devleti tarafından Midyat alanında bilinçli bir provokasyon yaratılarak, 8 Süryani şahsın haksız yere idama götürüldüğü, ayrıca Kenan’ın yakın akrabası olan aydın, zeki ve yiğit bir insan, okulunu Amerika’da bitirmiş ve Midyat’a dönmüş saygı değer Hanna Kerimo’nun, dönemin siyasi iktidarı tarafından bilinçli olarak idam edilmek istendiği mekandır. Türkiye’de yaşayan Süryaniler arasında insanlığı, cesareti ve mertliğiyle tanınan muhterem Kadın, Yade Hene Kerimo, ne yapıp edip, o dönem Osmanlı Hükümetine büyük miktarda altınlar verip, tek oğlu olan Hanna’yı idamdan kurtarmıştı. İşte Kenan bütün bu çelişkilerin yaşandığı ortamda, o lanetli zihniyetle karşı karşıyaydı. Kenan, Yade Hene ve oğlu Hanna’nın bıraktığı onurlu, manevi, mert, cesur ve insani mirasın devamcısı olacaktı.
Aslında kendisi farkında olmadan, onun canlı yüreği, cesareti ve onurlu duruşu, onu yola koymuştu. Doğası gereği Sosyalist düşünce ile tanışması, hem bu mirası devam ettirmesi, hem de halkların yaşadığı baskıları buna ekleyecek ve bu zamanla toplumsal bir düşünceye dönüşecekti. Bunun adımlarının Harput/Elazığ’da atılmasının anlamı, ilerleyen süreçte daha da anlaşılacak ve bir halkın mücadele ruhuna dönüşecekti. Elazığ’da Kenan ile top koşturanlardan biri; Mehmet Ekşi, daha sonra Beşiktaş kaptanı olmuştu. Aile Kenan’ın bu çatışmalı ortamda okulunu nasıl okuyacağı kaygısına düşmüş, Kenan faşistlere inat Harput/Elazığ’da liseyi bitirdi.
Kenan İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümüne girdi. Böylece İstanbul’a taşındı. Kenan üniversitede okuduğu yıllarda, Türkiye Sosyalist Hareketi tüm gençliği etkiliyor, Türkiye’de ezilmiş ulusların gerçeğine değindiğinden, Kürt ulusu yanında, Asuri/Süryani/Keldani ulus gerçeği de görünür oluyordu. Bu dönem Türkiye, Irak, Suriye ve İran sahalarında halkımızın yoğun bir nüfusu var, yalnız ulusal anlamda, siyasi baskı had safhada. Kenan 68 kuşağı’nın bir parçası olmakla beraber, o dönemin yoldaşlarıyla çalışmalarını yürütür. Bir de kendi ulusal demokratik sorunu üzerine düşünür. Ayrıca futbol oynamayı devam ettirir. Beşiktaş genç takımında, en iyi futbolculardan biri olarak yerini alır ve Sarı Süleyman ile birlikte oynarlar. İlerleyen süreçte; Kenan Süryani olması nedeni ile, çok güzel top koşturması, iyi goller atması ve Beşiktaş’ın profesyonel adaylarından biri olmasına rağmen, epey haksızlıklara uğrar, artık profesyonel futbol hayalini bir yerde noktalar. Daha sonra arkadaşı olan, birlikte oynadığı Sarı Süleyman, Beşiktaş’ta profesyonel futbol oynar.
Eğer Türkiye’de eşitsizliğe, farklılığa ve ayrımcılığa dayalı bir sistem yapılanması olmasaydı, Kenan kimliğinden, inancından ve kültüründen dolayı dışlanmasaydı, Türkiye’nin en iyi profesyonel futbolcuları arasında yerini alırdı! Aslında bu yaşanan durum; Türkiye’de farklı kimliğe sahip olanların nasıl dışlandığını gösteriyordu:
Artık Kenan’ın kendi tarihiyle, ulusal sorunuyla ve kendi kimliğiyle buluşma anı gelmişti. Bu dönem 70’li yılların çalkantılı, Türkiye Devrimci Hareketi’nin liderlerinin kimi idam edildiği, kimi çatışmalarda vurulduğu ve kimi kırsalda çatışmada yaralı yakalanıp işkence ile öldürüldüğü bir dönemdir. Dünya’da, Ortadoğu’da, Sosyalizm düşüncesiyle ulusal demokratik mücadelelerin verildiği, bu sıcak atmosferde, Kenan yürüyüşlerde, mitinglerde ve kitlesel eylemlerde yerini alır. Dolayısıyla Kenan Asuri/Süryani/Keldani halkının, ulusal uyanışında bulunan, Asuri Demokratik Örgütü (ADO) ile tanışır, kısa sürede onlarla örgütlenir ve aktif elemanlardan biri olur. Bu dönemde İstanbul Üniversitesi’nde okuyan, yoğun bir Süryani gençliği bulunmaktadır. Bu gençlik sol siyasi gelişmelerden etkilenerek, kendi ulusal demokratik çalışmalarına eğilim gösterir. Kenan köken olarak, temelini Sosyalist hareketten aldığından dolayı, halkımızın ulusal demokratik mücadelesine sol perspektiften bakmaya özen gösterir. Bu dönemin ulusal demokratik hareketleri her ne kadar haklı olmalarına rağmen, önemlisi hangi perspektifle soruna baktıklarıdır. Bazı hareketler kapitalist sistem ekseninde olaya bakar, bu nedenle doğal olarak o mücadeleyi Sosyalist hareketlerden uzak tutmaya çalışır, süreç içinde dar milliyetçi bir hal alır. Başarı şansı da çok zayıf olur. Kenan sürekli diğer ezilmiş uluslarla birlikte, halkımızın demokratik birliğini savunuyordu.
Böylelikle Kenan; Türkiye alanında yaşayan Süryanilere karşı, önemli bir misyon üstlenmişti. Bu misyon iki yönlüydü; bir Türkiye’nin Batısı, diğeri Süryanilerin yoğun olarak yaşadığı Turabdin alanıydı. Türkiye’nin Batısında arkadaşlarıyla birlikte örgütlenme ağına yönelirler, daha sonra kurdukları dernek etrafında siyasal, spor, sosyal ve kültürel çabaların yanında, ulusal yurtseverliği de aşılamaya çalışırlar. Bu şekilde Süryani gençliğini, kendi değerlerine karşı bir uyanışa sürüklerler. Ayrıca gençliği okumaya yönlendirme, ulusal sorun konusunda örgütleme ve bilinçlendirmeye özen gösterirler. Bu çalışmaları yaparken, illegaliteye çok önem verirler, Türk Devleti farkına varsa, hemen tasfiyeye yönelir. Kenan ara sıra Turabdin bölgesine görevli gelir, çok gizliden gençlerle ulusal değerler üzerine konuşur, gençler konuşmalarına büyük önem verir. Kenan mütevazi, karşısındakini dinleyen, sabırlı ve sosyal diyaloğu güçlü olması nedeni ile, insanları iyice ikna edebiliyordu. İşte bu şekilde, Turabdin alanına ulusal, yurtseverlik kültürü girmiş oldu.
Böylece 1980’li yıllara varıldığında, Süryani halkında siyasal, kültürel ve kimlik konusunda bir uyanış olmuştu. Bu uyanış ADO öncülüğünde; Kenan, Melek vb yurtsever arkadaşların çalışmaları sonucu olmuştu. Bilinen acımasız 12 Eylül askeri faşist darbesi, tüm siyasi hareketleri, bireyleri ve kurumları içeri tıktı, bilinmeyenleri, deşifre olmayanları etkisiz hale getirdi. ADO oluşumu da bunlardan biriydi, artık etkisiz durumdaydı, bu yüzden Kenan ve arkadaşları bir müddet, istedikleri gibi hareket edemiyorlardı, mercek altına alınmışlardı. Buna rağmen Kenan, Turabdin alanına gitmeyi ihmal etmedi. Kenan 1980 sonrası kendini, sosyal projeler adı altında iyice kamuflaj ederek, Turabdin bölgesine sürekli gelmiş, halkla, gençlerle, köylerle ve dini şahsiyetlerle ilişkiler geliştirmişti. Bu faşist baskı döneminde; Türk Devleti, Deyrul Zahfaran, Mor Gabriel vb manastırlarda Süryanice ilahi eğitimini yasaklamıştı, amaç Süryani toplumunu göçe zorlamaktı. Bu konuda bir sürü çevre, birey bu yasağın kaldırılması için uğraşmış, bu insanlardan biri; etkili olanı Kenan’dı. Daha sonra her taraftan gelen tepkiler üzerine, Türk Devleti, yasağı kaldırma mecburiyetinde kalmıştı.
Artık Kenan sık sık Turabdin bölgesine gider, manastırlarda bulunan dini liderlerle, sorumlularla, öğretmenlerle, orda okuyan öğrenci gençlerle, Midyat ve etrafında bulunan tüm köylerle, bu köylerin gençlik kesimiyle, Botan alanında bulunan Hassana, Herbol vb köylerle yurtseverlik temelinde ilişkiler geliştirir. Kenan kısa sürede, bütün kesimlerin sempatisini kazanır. Toplumun sosyal ihtiyaçlarını görür, gençliği spor ve kültüre teşvik eder, manastırların, kiliselerin ihtiyaçlarını görür ve bunlara ilişkin projeler geliştirir. Amacı halkın kendi vatanında kalması, Türk Devletinin bilinçli olarak yarattığı göç zeminini bertaraf etmekti. Mor Gabriel ve bazı köylerde su projelerini hayata geçirmiş, buralar suya kavuşmuş, gençlikle sıcak ilişkileri olmuş, Botan köylerinde bulunan halkımızla diyaloğu, gidiş gelişleri sıklaşmıştı. Gerçeği; Kenan Turabdin’de yaşayan Süryani halkının bir parçası, sempatisi, cesareti ve morali haline gelmişti. Kenan bu çalışmaları; ADO’nun Türkiye sorumlusu olduğu dönemde yapmaktaydı. Halkımızda başlayan siyasi isim çelişkisi kargaşasına, Kenan hiçbir zaman böylesi bir çelişkinin, Turabdin alanında çıkmasına izin vermedi. Toplumun realitesini göz önünde bulundurarak, topluma sunduğu hizmetlerle çalışmalarını sevdirdi. Turabdin Süryani toplumu, Kenan’ın hangi siyasi akımdan olduğunu biliyordu, ama bir gün olsun onun çalışmalarını engellemeye kalkışmadılar. Artık Kenan gençlik arasında sevilen, sayılan ve umut haline gelen, değerli bir abiydi. Özellikle gençliği spor, kültürel ve sosyal çalışmalar altında, yurtseverlik temelinde örgütlenmeye yönlendirdi. Süryani halkından Türkiye metropollerinde üniversitede okuyan gençliğe, her türlü maddi, manevi ve moral desteği sundu. Daha sonra bu gençlerin çoğu, siyasi yaşama atılmış, topluma ulusal yurtseverlik temelinde hizmetlerini sunmuştur.
Aslında Kenan’ın çok güzel futbol oynaması, gençlerin dikkatini çekmişti. Her Turabdin’e gelişinde muhakkak gençlerle birlikte, Süryani Protestanlara ait, ‘Halk Evi’ toprak sahasında antremana çıkar, gençlere antrenörlük yapar ve onlarla birlikte maç oynardı. Gençler onu sergilediği güzel futbol ile, konuşmalarıyla, çevikliğiyle, kıvraklığıyla, çalımlarıyla, hareketleriyle ve mütevazi şahsiyetiyle kendilerine örnek alırdı. Tabii bu durumda şanslı olan yakın akrabaları onunla gurur duyuyor, onu iyice örnek alıyordular. Manastırlarda, köylerde, sivil alanda gençlerle yaptığı sohbetler; ulusal demokratik sorun içerikli ve topluma yaklaşımları bu yöndeydi. Kenan çok sabırlı, yüreği ferah ve hep pozitif düşünen biriydi. Hep büyük hayaller besliyor, o hayallere ulaşmayı hedefliyordu. Kenan’la birlikte Türkiye sahasında bulunan ADO’lu arkadaşları, bazı nedenlerden ötürü yurt dışına çıkarken, Kenan durumun ciddiyetini bilmesine rağmen, inatla hep Türkiye ve Turabdin bölgesinde kalmayı tercih ediyor, göçü beyaz ölüm olarak görüyordu. Bu durumda farklı tercihlerle ADO toplantılarına gidiyordu. Kenan bir halkın kendi değerlerine sahip çıkmasını savunuyor, buna ne gerekiyorsa yapılmasını dayatıyordu. ADO üyesi olan arkadaşlarının Diaspora göçünü doğru bulmuyor, Turabdin’e dönüşü doğru buluyordu. Turabdin, Botan halkıyla ile ilişkileri bu temeldeydi. Kenan haklıydı, halkın siyasi öncüleri göçe meyilli ise, toplum ne yapacaktı? Nitekim bu yaklaşım, Turabdin toplumuna pahalıya mal oldu. Türk Devleti’nin istediği de buydu zaten. Süryani halkının ulusal demokratik sorunuyla uğraşacağına, Diaspora sahasına çıkması ve ondan kurtulması hesabına geliyordu. Bunun için; Türk Devleti bu göçü hızlandırmak amacıyla, ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyordu.
Kenan’ın Turabdin alanında bulunan Kürt, Ezidi, Muhalmi ve Arap’larla diyaloğu olgundu, bu çevreler kendisine değer verirdi. Bu dönemde Türk Devleti’nin bilinçli olarak geliştirdiği yoz kültür ile gençliği boğmaya çalışmasını iyice gören Kenan, Turabdin gençliğini bu kültürden uzak tutmaya çalışıyor ve onları bu yoz kültür hakkında duyarlı kılıyordu. Kenan gençliğe ulusal demokratik değerleri öğretmeye çalışırken, bölgedeki siyasi gelişmelerden, Türk Devleti’nin, Türkiye Sosyalist Hareketi, Kürt Özgürlük Hareketi üzerine uyguladığı baskıları görüyor, zaman, zaman bunları dile getiriyordu. Turabdin Süryanileri Kürt halkı ile iç içe yaşıyordu, burada olacak siyasi gelişmeler halkımızı etkileyecekti. Kenan Türkiye, Turabdin bölgesinde birçok genci etkilemiş, onları ulusal demokratik sorun etrafında örgütlemişti. İlerleyen süreçte bu gençlerin nereye yönleneceğini, siyasi koşullar ve onların kararlıkları gösterecekti.
Türkiye’de farklı bir siyasi gelişme ortaya çıkmıştı. PKK resmi olarak 15 Ağustos 1984 tarihinde Eruh, Şemdinli ilçelerine yönelik yaptığı askeri eylemlerle, Türk Devleti’ne karşı resmi bir savaş açmıştı. Bir yandan Devlet toplum üzerine baskılarını artırırken, diğer yandan siyasi yaşam eskisi gibi değildi, farklı bir heyecan ortaya çıkmıştı. Düne kadar Devlet önünde konuşamayan insanlar, artık bu Devlete isyan etmişti. Bu isyan tüm siyasal hareketlerin üzerine etki yapacaktı. Artık tartışılan; ulusal sorun sosyal, kültürel ve siyasi teorilerle mi çözülecekti? Yoksa bu şekilde devlete karşı kahramanca savaşarak mı? Aslında bu eylem her şeyi alt üst etmişti. Bu atılım özellikle gençliğin ruhunu yerinden oynatmış, heyecanlarına heyecan katmıştı. Kürt halkı ile yüzyıllardır iç içe birlikte yaşayan Süryani halkını, gençliğini de etkileyecekti. Ne de olsa Kenan Süryani gençliğini, ulusal demokratik sorun konusunda iyice etkilemişti. Türk Devleti’nin ister Türkiye genelinde, ister Diaspora alanında ADO’nun ulusal demokratik sorun alanındaki çalışması hakkında, muhakkak bilgisi vardı. Artık bu durumu farklı bir ciddiyetle ele alacaktı, çünkü Kürt halkı PKK öncülüğünde devlete savaş açmıştı. Eğer ADO da öylesi bir meyile yönelirse, Türk Devleti epey zorlanacaktı. Zaten Asala Örgütü yaptığı eylemleriyle Ermeni sorununu tüm Dünya’ya duyurmuştu. İşte Türk Devleti çıkmazda olmasına rağmen, bu sorunlardan kurtulmak uğruna, bir şeyler yapmaya yönelecekti.
Bu hassas süreçte; Türk Devleti Süryanilere siyasi baskılar uygulayarak, bazı faili meçhul cinayetler yaparak onları göçe zorladı ve gençlik kesimini gözetime aldı. Süryani gençlerin kilise adı altında, kendi aralarında toplanmasına izin vermediler, böylesi eğilimleri tehdit edip dağıttılar. Buna rağmen Süryani gençliğinde ulusal demokratik uyanış, uygun ortamlarda ilgiyle tartışılıyordu. Bu aralar; Turabdin Süryani gençliğinden, Kürt Özgürlük Hareketine karşı sempati başladı. Kenan bir gün olsun; Süryani gençliğine ne Kürt Özgürlük Hareketinden, ne Türk Devrimci Hareketlerinden uzak durmalarını söyledi, tam tersi aynı kaderi taşıdığımızı, onlarla ilişki içinde olmayı savunuyordu. Kenan’ın bu yaklaşımı doğal olarak, Süryani gençliğine moral veriyor ve ulusal demokratik mücadelenin hangi yöntemlerle verilmesi üzerine yoğunlaşılıyordu. İlk akla gelen, Dünya ulusal kurtuluş hareketlerinin teori, pratiği ve felsefesi. Süryani gençliği ADO’dan aldığı yurtseverliği geliştirmek ve bunu ciddi bir ulusal demokratik mücadeleye dönüştürmek mantığıyla, Sosyalizm zihniyetine, yoluna ve pratiğine ihtiyacı vardı. Böylece Kenan’ın destek sunduğu, etkilediği ve yönlendirdiği üniversitede okuyan Süryani gençliği, Sosyalizm felsefesiyle kendini örgütlüyordu. Evet ADO dışında yeni bir siyasi kıvılcım gelişiyordu. Gerçeği; ADO sağ liberal demokratik bir oluşumdu, onunla devrimci bir mücadele verilemezdi.
Böylelikle1986 yılında bu kıvılcım, dar bir komiteleşmeye gitti, daha sonra Betnahrin topraklarında Sosyalist anlayışla, PKK’den esinlenerek ulusal demokratik bir mücadeleye yöneldi. Bu tarzda mücadele büyük bir fedakarlık, profesyonel kadroluk ve cesaret gerektiriyordu. Bu tarz devrimci mücadele, yıllarca Kenan’ın ADO içinde savunduğu mücadele olmasından ötürü, bu devrimci gençliğe her türlü desteği sunuyordu. Bu hareketin içinde Kenan’ın yakından ilgilendiği, etkilediği ve ulusal demokratik mücadeleye yönlendirdiği, yakın akrabası olanlar vardı. Bunlar değişik dönemlerde, her biri bulunduğu Türkiye, Mezopotamya/ Kürdistan ortamlarında, yakıcı devrimci mücadeleye atıldı. Doğrusu; Kenan’ın düşüncesi net, vicdanı rahat bir şekilde yıllarca özümsediği, uğrunda mücadele verdiği hayallerine doğru yaklaşıyordu. En büyük sevinci, emek verdiği gençliğin, yeğenlerinin böylesi tarihi bir devrimci hamleye kalkışmasıydı. (Not: Kenan’ın, Hrant Dink ile birlikte, demokratik mücadele konusunda ortak çalışmaları oldu.)
Kenan bazı nedenlerden dolayı ailesi ile 1994 yıllarında zorunlu olarak, Türkiye’den ayrıldı ve İsveç alanına geldi. Her ne kadar bu sürgün hayatını kabul etmese de, artık yapacak bir şey yoktu. Kenan 1980’li 90’lı yıllarda tutuklama riski olan birçok devrimci arkadaşın yükünü taşıdı, hiçbir zaman ‘koşullar tehlikelidir, ben yardımcı olamam’ düşüncesine kapılmadı. Evi hep devrimcilerin, Sosyalistlerin ve ulusal demokratik mücadele verenlerin mekanıydı. Bunların arasında yakın iki akrabası da vardı. 1977 yılında Kenan ve Rabita beraberliklerini kurdular. Sargon ve Nişa adında iki çocuk sahibi olmasına rağmen, hiçbir zaman mücadeleye karşı görevini ihmal etmedi. Tabii bu durumda her hangi bir sorunu yoktu; yaşamını paylaştığı eşi Rabita hanımın da desteği tamdı ve Rabita hanım onunla aynı düşünceyi taşıyordu. Biz de Rabita hanımı yakından tanımamızdan dolayı, mütevazi, mert ve olgun yaklaşımlarına değer veriyoruz, hep vereceğiz.
Artık Kenan Diaspora alanında, bu devrimci siyasete her türlü desteği sunuyordu. Tabi ADO döneminden kalma saygınlığı, toplum üzerinde etkisini gösteriyordu. Oysa ADO ile ilişkileri, örgütsel anlamda kalmamıştı denilebilir. Betnahrin Devrimci Hareketi adına her gittiği ortamda, saygı duyulan, etki yaratan ve insanları ikna eden biriydi. Kenan sabırlı, mütevazi ve görevinde samimi biriydi. Bu hareketin çalışmalarına destek sunduğu kadar, Asuri/Süryani/Keldani halkının siyasi oluşumları arasında, ulusal değerler etrafında ortak çalışmalarından yana bir düşünceye sahipti. Halkın ulusal birliğini savunuyordu. Bu temelde ADO, GFA, ADH ve Süryani Federasyonu ile sıcak ilişkiler içindeydi. Amacı; siyasi kesimleri bir birlerine yakınlaştırmaktı. Evet her ne kadar devrimci örgüt içinde aktif ise de, öbürlerine de desteğini ihmal etmiyordu. Zira Kenan bilirdi, ezilmiş bir ulusun parçalı, çelişkili ve çatışmalı siyasetinin zarar vereceğini. Kenan hiç bir zaman, halkın içinde yaşanan isim tartışmasına çekilmedi ve bu zihniyeti önemsemedi.
Kenan hep şunu savunurdu: ‘Her hangi bir siyaset kendi mantığıyla dille getirildiğinde, o zaman bulanık, çelişkili ve anlaşılmaz durumlar ortada olmaz. Bir siyasetin kimliği İsim, Din, İnanç, Aşiret, Aile veya Birey olamaz. Asıl siyasetin kimliği onun mantığıdır: Kimi Sosyalist, kimi demokrat, kimi sağ, kimi ulusalcı veya kimi liberal olur. Durum böyle olunca, toplum hangi siyaseti tercih edeceğini bilir. Bunun dışında diğer yaklaşımlar, kendi kimliğini gizleme, toplumu aldatma ve doğrudan kaçınmaktır. Biz şu an her gittiğimiz yerde, gururla arkadaşlarımızın devrimci mücadelesini savunuyoruz. Toplum ona göre sorularını yöneltiyor, biz de samimi bir şekilde siyasi mantığımızla soruları cevaplıyoruz. Bizim siyasi mantığımız olmazsa Türk, Kürt, Arap ve Fars halklarıyla, demokratik bir ortamda hangi prensiplerle yaşayacağımızı topluma nasıl izah ederiz? Ama siyasi mantığımız olması nedeni ile, çok rahat izah etmekteyiz. Bunun için siyasi mantıkla hareket etmek, halkımızın daha fazla yararınadır’ diyordu.
Kenan diaspora alanında hem yaşam mücadelesi veriyor, hem de siyasi mücadelesini ihmal etmiyordu.
İlerleyen süreçte, halkımızın siyasi oluşumlarında bir çalkantı olması, onu çok üzüyor ve toplumun büyük zararlar göreceğini biliyordu. Kendisi her ne kadar yardımcı olmak istemişse de, onun yapacağı bir şey yoktu. Kenan yaşanan olumsuz sapmaya, çelişkilere ve ayrışmalara çok üzülüyordu. Doğrusu kendisi de bu mücadelede büyük emekler harcamıştı, o günlere gelebilmek için. Kenan bu durumda yapacağı bir şey olmadığını anlayınca, yurtseverliğini, düşüncelerini korumaya çalıştı, yalnız doğru bulmadığı bu durumun ardında yürümedi. Daha sonra; halkın içinde bulunan ulusal, kültürel çalışmalara Asuri dernek ortamında destek sundu ve aktif olmaya çalıştı.
Bu aralar kendi iş alanı olan inşaat mühendisliği çalışmalarına da önem verir ve yaptığı olumlu çalışmalar sonucu, kendi iş yerini açar. Kenan işini sağlam yaptığından, kısa sürede inşaat alanında büyük bir itibar edinir. Artık çocukları, ortakları ile işini daha iyi geliştirir. Kenan bu durumun düzelmesine çok sevinir, çünkü siyasi çalışmalara daha iyi katkı sunacağını hesaplar. Siyasi bir çalışmanın maddi koşulları zayıfsa, çalışmalarda sıkıntı çekileceğinin bilincindedir.
Aslında bu süreçte Liberal İslam projesi AKP her tarafa el atarken, buna alternatif gelişen legal alandaki demokratik siyaset, Kenan’ın ilgisini çeker ve böylesi bir oluşuma destek sunmanın önemi üzerinde durur. Böylesi hassas bir dönemde, halkımızdan herkesin sağ eğilim siyasetini izlerken, Kenan ve arkadaşları, Demokratik Sosyalist mantık doğrultusunda, Enternasyonalizmi esas alacak, Toplumsal Demokrasi anlayışını izleyecek, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, Türkiye Devrimci Hareketiyle, Arap, Fars ilerici, devrimci ve demokrat kesimleriyle ilişkilere değer veren, ulusal demokratik birliği savunan anlayışla, siyasi bir oluşuma gittiler. Asuri/Süryani/Keldani/ Demokratik İnisiyatifi ile başlayan süreç Mezopotamya Demokratik Değişim Partisi’nin (MDDP) kurulmasıyla taçlandı. MDDP 1. Konferansı’nda alınan kararla isim değişikliğine gidildi, Mezopotamya Özgürlük Partisi ismiyle çalışmaya devam edildi.
Türkiye’de gelişen demokrasi çalışmalarıyla paralel, Diaspora alanında bu çalışmalara destek amaçlı İsveç HDK Meclisi oluşturuldu, Kenan kurucu üyeler arasında onurlu yerini aldı. Kenan bu çalışmaya, büyük bir coşku, heyecan ve moral ile katıldı, üzerine düşen bütün görevleri yerine getirmekteydi. Kenan Mezopotamya Özgürlük Partisi’nin; Asuri/Süryani/Keldani ulusunun siyasi oluşumlarıyla, Türkiye Sosyalist Hareketiyle, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, Alevi Demokratik Hareketi ve Diaspora sahasında bulunan Devrimci Dayanışma Derneği ile ilişkilerinde sorumluluk taşımaktaydı. Bütün bu kesimler, Kenan’ın samimi, olgun ve yapıcı yaklaşımlarına değer verirdi.
İlerleyen süreçte halkın ihtiyacı olan, ulusal dinamikleri bir arada tutacak, birleştirici bir yapı olacak, bir siyasi oluşum üzerine tartışmalar yürütüldü, Kenan bu tartışmaların merkezinde yer aldı. Bu tartışmalar neticesinde; değişik siyasi kurum, gurup, birey ve çevrelerle ulaşılan durum, bütün kesimlerin kendini içinde göreceği, bir Kongre’ye ihtiyaç olduğu tespitine gidildi. Böylece Mezopotamya Halk Kongresi (MHK) ilanına gidildi. Kenan bu ilan gününe kadar yapılan; çalışma, görüşme ve hazırlıklarda heyecanlı, moralli, coşkulu ve aktif arkadaşlardan biriydi. Onun heyecanı, morali herkese daha fazla çalışma motivasyonu veriyordu. Kenan MÖP, MHK kurucu üyeleri arasında yer aldı. Kenan artık çok mutluydu, çünkü düşlediği Demokratik Sosyalizm çizgisinde yürüyen oluşumların kurucu üyesi olmuştu, bu doğrultuda aktif olarak çalışmalar içinde sorumluluk taşıyordu. MÖP, MHK ve MDD adına katıldığı tüm platformlarda, eylemlerde ve ortamlarda yaptığı konuşmalarda ortama heyecan katar, moral verir ve olgunluğu ile dikkat çekerdi. Artık onu herkes, Kenan dayı, olarak çağırırdı. Kenan sadece devrimci ortamda bulunan yeğenlerin dayısı değildi, aynı zamanda siyasi ortamın saygı duyulan dayısıydı.
Artık Kenan tam kendini siyasi çalışmaya hazırlarken, tartıştığı arkadaşlarına şöyle söylüyordu: ‘Bu ulusal demokratik, toplumsal demokratik mücadelemizin gelişmesi için, bazı arkadaşların rolünü oynaması gerektiğini ve halkımızın buna ihtiyacı olduğunu görmemden dolayı, bundan böyle maddi, manevi ve örgütsel anlamda daha iyi katkı sunacak imkanlarımın olduğunu ve bu imkanları mücadelemizin hizmetine vereceğimden mutluluk duyacağım.’
Kenan hayalleri büyük olması nedeni ile, halkımızın kendi öz savunma ihtiyacını da duymaktaydı. Hiçbir zaman kendini Mezopotamya coğrafyasından uzakta hissetmemiş, hep oralara bir gün dönüleceği ruhuyla yaşamış, mücadele vermiştir. Kenan siyaseti Elazığ’da bulunan Sol akıma mensup öğretmenlerinden etkilenerek, hayatı boyunca son anına kadar Sosyalist akımı tercih etmiştir. Hep ezilenden yana olmuş, kadın özgürlük mücadelesine değer vermiş, gençliğin örgütlemesine önem vermiş, işçinin, köylünün hakkını savunmuş ve ulusların özgürlüğünü isteyen bir yoldaştı. Kenan yoldaşı tanıyan, gören ve onunla diyaloğu olan herkes muhakkak ona saygı duymuştur. Dolayısıyla Türk, Kürt, Arap, Fars, Ermeni, Ezidi, Alevi, Çerkez, Laz, Pomak ve Asuri/Süryani/Keldani halkları, kurumları ve bireyleri Kenan yoldaşa büyük değer verirdi. Kenan yoldaş bu saydığımız tüm kesimlerin, demokratik mücadele yoldaşıydı.
Kenan’ın kaybı Asuri/Süryani/Keldani halkı, halklar, demokrasi mücadelesi ve yoldaşları açısından büyük bir kayıptır! Bizler Kenan’ın yoldaşları olarak, bu yoldaşın boşluğunu her daim iliklerimize kadar yaşayacağız, bu boşluğu doldurmanın kolay olmadığının bilincindeyiz, yalnız bizler bu yoldaşımızın bıraktığı yerden, onun morali, coşkulu ve azimli ruh haliyle çalışmamıza sarılacağız! Değer verdiği, savunduğu enternasyonal zihniyetle, onun istemlerini yerine getireceğiz! Değerli yoldaşımız Kenan, seni kaybetmenin acısını, birlikte başlattığımız mücadeleyi geliştirerek telafi edeceğiz, bu mücadele geliştikçe, senin özgürlük hayallerin gerçekleşecek! Evet moral, coşku ve cesaret kaynağı yoldaşımız, fiziki olarak aramızdan ayrıldın, ama sen hep beynimizde, ruhumuzda ve düşüncemizde yaşayacaksın! Kenan Kerimo yoldaşın eşi olan Rabita hanım, çocukları Sargon ve Nişa, yakın akrabalarına, Kerimo ailesine, dostlarına ve yoldaşlarına baş sağlığı diliyoruz. Işıklar, yıldızlar içinde uyu Kenan yoldaş!!! Selam sana, bin selam yapıcı, sabırlı ve yürekli Sosyalist insan, enternasyonalist karakter, demokrasi emekçisi, halkların dostu, özgürlüğün yıldızı ve mücadelemizin moral kaynağı! Seni hep saygı, hürmet ve minnetle anacağız!
Mezopotamya Özgürlük Partisi