Öldürülmesinin üzerinden 23 yıl geçen gazeteci Metin Göktepe’nin çalışma arkadaşı gazeteci Fatih Polat, o dönemde gazetecilerin öldürüldüğünü şimdiyse gazeteciliğin öldürülmek istendiği bir dönemden geçildiğini ifade etti. Anne Göktepe ise 23 yıldır acısının taze olduğunu söyledi.
Evrensel Gazetesi Muhabiri Metin Göktepe'nin öldürülmesinin üzerinden 23 yıl geçti. Göktepe, 8 Ocak 1996'da Ümraniye Cezaevi'nde öldürülen tutukluların cenaze haberini izlemek için gittiği Alibeyköy’de "Sarı Basın Kartı" olmadığı gerekçesiyle ilçeye alınmadı. Haberi izlemekte "ısrarcı" davranınca da “gazeteciye özel muamele” denilerek gözaltına alındı ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürülmesinin ardından polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü.
Sorumluların yargılanması için İstanbul'da başlayan dava Aydın'a, oradan da Afyon'a nakledildi. İlk karar Afyon Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 19 Mart 1998’te verildi. Afyon'daki yargılamada 5 sanık hakkında "kastı aşan öldürme" suçundan 7 yıl 6'şar ay hapis cezası verilirken, 6 sanık beraat ettirildi.
Annesi Fadime Göktepe ve çalışma arkadaşı Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Göktepe'yi ve medya üzerindeki baskıları değerlendirdi.
‘Haberi izlemek istedi’
Göktepe’nin, görevi başındayken gözaltına alınıp öldürüldüğünü hatırlatan Polat, "2 tutuklunun cezaevinde öldürülmesi sonrası Alibeyköy’de gerçekleşecek olan cenaze törenini izlemeye gitmişti. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ve yardımcısı Kemal Bayrak toplu gözaltı emri vermişti. Metin, polis barikatını geçerek haberi izlemek istedi. Gazeteci olduğunu söyleyince ‘gazeteciye özel muamele’ diyerek gözaltına alındı. ‘Evrensel Gazetesi muhabiriyim’ deyince copla dövülerek öldürülüyor” dedi.
'150’den fazla gazeteci tutuklu’
O dönem sokak eylemlerini izleyen gazetecilere dönük saldırıların çok yoğun olduğunu dile getiren Polat, “Kayıp ve faili meçhul cinayetlerin ardından gelen bir süreçti. O dönem gazetecilerin dövülerek ya da öldürülerek susturulmaya çalışıldığı bir dönemdi. Bu tür şeyler, Türkiye basın tarihinde çok fazla. Bugün de gazeteciliğin öldürülmek istendiği bir dönemden geçiyoruz. Bu da farklı biçim ve metotlarla yapılıyor. Buna en iyi örnek de, 150’den fazla gazetecinin tutuklu olması. KHK İle kapatılan DİHA Muhabiri Nedim Türfent’in yargılandığı dava çok özel bir davadır. 24 tanıktan söz ediyoruz. Tanıkların 20’ye yakını baskı sonucu, işkence ile Nedim’in aleyhinde ifade vermeye zorlandıkları, mahkemede bütün basın ve mahkeme heyetinin huzurunda itiraf etmelerine rağmen o işkenceyi yapan polislerle ilgili herhangi bir dava açılmadığı gibi örgüt üyeliğinden bir mahkumiyet verildi. Bu örnek, bu dönem gazeteciler üzerindeki baskıların ağır koşullarını gösteriyor” ifadelerini kullandı.
‘Haber alma hakkına herkes sahip çıkmalı'
Türkiye’nin sadece bir baskı döneminden değil, aynı zamanda bir mücadele döneminden de geçtiğini kaydeden Polat, şöyle devam etti: “Metin’in ‘ben bu haberi mutlaka izlemeliyim’ diye gitmesi ve haberi barikatın arkasındaki gerçeği almak için bedel ödemeyi göze alması, bugün de gazetecilerin basın davalarına sahip çıkması, gerçeği yazmada ısrar etmesidir. Dolayısıyla halkın haber alma hakkını kullanmakta ısrar etmesi gibi bir süreç var. Direnen ve gerçeğe sahip çıkmak bakımından dik duran bir gazeteciliğin güçlü olduğunu söyleyebiliriz.”
Halkın haber alma savunuculuğunun sadece gazetecilere bırakılmaması gerektiğinin altını çizen Polat, “Metin Göktepe davasında bir gazeteciyi öldüren devletin üniformalı görevlileri ceza aldıysa bu halkın da sahiplenmesi sayesinde oldu. O sahiplenme zayıf olsaydı bu sonuç da çıkmayacaktı. Bugün de hem basın örgütleri hem de halk ‘haber alma hakkına’ daha güçlü sahip çıkmalı” çağrısında bulundu.
'23 yıldır acım taze’
Anne Fadime Göktepe de oğlunun ölüm haberini nasıl aldığını şu sözlerle anlattı: “O gün Metin gelmedi. Çocuklara söyledim. Metin nerede? ‘Gazetedeki arkadaşlarının yanına gitmiştir’ dediler. Benim de içimde bir vesvese vardı. ‘muhakkak Metinime bir şey yapmışlar’ dedim. Sabaha kadar evin içinde gezip durdum. Oğlum Aziz’e Metin’in gelmediğini söyledim. Bana ‘Anne arkadaşlarıyla birliktedir’ dedi. Sabah bir telefon geldi. ‘Metin evde mi?’ diye sordular. Yok dedim. Kapattı hemen. Aziz aşağı indi ve bir süre sonra geri geldi. Geldiğinde ağlıyordu. ‘Anne polisler Metin’i vurmuş, hastanede yatıyor’ dedi. Daha sonra arkadaşları geldi ve Metin’in öldüğünü söylediler.”
Aradan 23 yıl geçmesine rağmen acısının hala taze olduğunu ve kendisi için hiçbir şeyin değişmediğini sözlerine ekleyen Göktepe, “Metin çok iyi bir çocuktu. Herkesi severdi. Hürmet gösterirdi insanlara” dedi.
Oğlunu kaybetmesinin ardından nerede bir açıklama varsa oraya gittiğini aktaran Göktepe, “Hangi gazeteciyi içeriye attılarsa gittim. Şimdi birisi şu an başa çıkmış hiç kimseyi istemiyor. Nerede iyi bir insan nerede aydın bir insan varsa içeridedir. Yeter artık barış ve adalet olsun istiyorum. İnsanın hakları verilsin istiyorum. Çocuklar içeri girmesin, öldürülmesin istiyorum. Anneler ağlamasın istiyorum” ifadelerini kullandı.
MA