HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları ile Belarus-Polonya göçmen krizini konuştuk. Göçmen sorununun, bütün dünyanın problemi olduğunu belirten Hatimoğulları, “Kapitalizm göçmen sorununu çözemez. Çünkü kaynağı kendisidir” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları ile Belarus- Polonya sırındaki göçmen krizini ve Avrupa Birliği(AB)’nin göçmen politikalarını konuştuk. Göçmen sorununun, bütün dünyanın problemi olduğunu belirten Hatimoğulları, “Küresel bir kriz olan göçmen krizinin önüne geçebilmek için yeryüzünde adil, özgür ve demokratik bir düzenin inşa edilmesi gerek. Kapitalizm göçmen sorununu çözemez. Çünkü kaynağı kendisidir. Nihai çözüm bu olsa da sıcağı sıcağına yaşanan göçlere duyarsız kalınamaz. Belarus-Polonya sınırında alarm veren kriz gibi. Bu durumlarda acil çözümler üretilmek durumundadır” dedi.
HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları’yla yaptığımız röportajın tamamı:
Belarus – Polonya sınırında neler oluyor? AB’nin, olan biten her şeyden sadece Belarus’u suçlaması ve Polonya’nın Belarus’u, Polonya’yı göçmen baskısı altında bırakmakla suçlaması hakkında ne düşünüyorsunuz? AB Polonya- Belarus göçmen krizinde nasıl bir politika yürütüyor?
“Göçmen sorunu bugün bütün dünyanın problemi. En çok da dünyanın doğusundan batısına dönük devam ediyor. Ne yazık ki hepimiz bunun canlı tanığıyız. Bugün Akdeniz’in suları altında binlerce insanın, kadının ve çocuğun cansız yatan bedeni var.
Şimdi benzer bir dram Belarus ve Polonya sınırında yaşanıyor. Belarus ve Polonya sınırında binlerce göçmen, aç ve susuz bir şekilde orada bekletiliyor. Hem de soğuklardan dolayı can kaybı da yaşanmaya başlandı…
Belarus ve Polonya sınırında yaşanan bu insanlık dramını, Sınır Tanımayan Doktorlar sadece 4 kelimeyle anlatıyorlar: ‘Onlar silah değil, insan.’ Göçmenler, silah değil, insandır. Türkiye’deki göçmenlere, başta Suriyeli göçmenler olmak üzere, dünyada göçmenlere dönük uygulanan bu araçsallaştırma politikasını çok güzel ifade eden 4 kelime.
Göçmenlerin ülkeler arasında şantaj olarak kullanıldığı ayyuka çıkmış durumda. Suriye savaşı başladığında Türkiye’de iktidar mültecileri davet ederken iki temel amacı vardı:
Suriye’nin Türkiye’ye yakın yerlerde ‘tampon bölge’ , ‘uçuşa yasak bölge’ ya da ‘güvenli bölge’ adı ne olursa olsun Suriyeli Arap mültecileri buralara yerleştirerek demografik yapıyı (Türkiye ve Suriye’deki Kürtler arasında bir kuşak yaratarak) değiştirmek istedi. Uluslararası güçleri ikna edemediği için şimdilik bu projeyi istedikleri düzeyde gerçekleştiremediler.
Diğeri ise AB’ye karşı ‘kapıyı açarım ha’ diyerek, mültecileri AB ülkelerine gönderebileceklerini tekrar etmeleri. Ucuz iş gücü, örgütsüz emek, güvencesiz çalıştırma ile bir taraftan sermaye sınıfının karları arttırılırken; diğer taraftan AB/BM’den para almak gibi çok yönlü hesaplar yapılıyor. Her iki durum da mültecileri araçsallaştırıyor.
Belarus da benzerini Polonya’ya karşı yapıyor. İşte o nedenle ‘Göçmenler silah değil, insan’ sözü çok kıymetli.”
2 bin civarı insan (çocuk, kadın, yaşlı) çok ağır şartlar altında aç ve susuz olmalarına rağmen sınırlar açılmadı. Onlarca insan hayatını kaybetti ve bazıları çaresizce ormanlık alanlardaki kamplara gerdi döndü. İnsanlar ölümle burun burunayken bile sınırlar açılmadı. Bu duruma nasıl bakıyorsunuz?
“Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, AB İnsan Hakları Direktörü, BM Mülteciler Komiserliği ile İnsan Hakları Komiserliği… Hepsi Birleşmiş Milletlere bağlı ilgili kurumların ve AB’nin insan onuru ve insan hakları değerlerinin sadece slogan olmadığını ortaya koymalıdır.
Evet, göçmenlerin; yiyecek, su ve barınak ihtiyaçlarının karşılanması zorunludur. AB ülkeleri ve bütün ülkelere bu konuda çok büyük görevler düşer. Bu sadece insani bir sorumluluk değil; siyasi, toplumsal bir sorumluluktur.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi insanları ‘silah’ gibi ya da bir ‘pazarlık aracı’ olarak gören yaklaşım aslında kapitalist sistemin gerçek yüzünü apaçık ortaya seriyor. Sermayenin sömürü düzeni dünyanın dört bir yanında açlığı, yoksulluğu derinleştirdi. Bugün göçlerin yaşanmasının en temel nedenlerinden biri de budur. Göçmenlik başka ülkelerde umut arama yolcuğudur. Göçmenlerde “şanslı” olanlar gitmek istedikleri ülkelere varabilirse güvencesiz ve ucuz iş gücü olarak çalışmak durumunda kalıyor. Bu da sermayenin kendisinin neden olduğu göçten fayda sağlamanın bir başka gerçekliği.
Tabi ki göçün en önemli nedeni savaşlar ve çatışma ortamlarından uzaklaşarak insanların rahat bir nefes alma arzusu. Göçmenler göç yolunda beterin beterini yaşıyor. Güzel yaşam hayalini kurdukları ülkeler kapılarını açmıyor.
Küresel bir kriz olan göçmen krizinin önüne geçebilmek için yeryüzünde adil, özgür ve demokratik bir düzenin inşa edilmesi gerek. Kapitalizm göçmen sorununu çözemez. Çünkü kaynağı kendisidir. Nihai çözüm bu olsa da sıcağı sıcağına yaşanan göçlere duyarsız kalınamaz. Belarus-Polonya sınırında alarm veren kriz gibi. Bu durumlarda acil çözümler üretilmek durumundadır.”
Şu an ise Belarus-Polonya sınırında Polonya kolluk kuvvetleri, göçmenleri zorla Belarus topraklarına geri göndermeye çalışıyor. Bunu işkence ve darp ile yapıyor. Dünya bu durumu neden görmezden geliyor?
“Sudan, Somali, Suriye ve Afganistan başta olmak üzere Afrika ve Asya’dan Avrupa’ya, Güney Amerika’dan Kuzey Amerika’ya yoğun göç dalgaları mevcut. Bir de tabii iç göçler var. Bu göç dalgalarına karşı uluslararası toplum temsilcilerinin reaksiyonları ne yazık ki son derece yetersiz ve zayıf kalıyor. Her gün ve her gün yaşanan bu insanlık dramına dünya seyirci.
Göçlere sebep olan siyasi istikrarsızlığa, devlet şiddetine ve çatışmalara karşı uluslararası toplum yapıcı ve ilkeli bir tutum sergilemiyor. Tam aksine devletler arasında yapılan pazarlıklar sonucu zaten mağdur olan göçmen ve mültecilerin mağduriyeti kat be kat artıyor. BM’nin ilgili anlaşmalarında ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki ilke kararlarına rağmen, devletler tarafından göçmen ve mülteci statüsündeki insanların sığınma ve yaşam hakkı görmezden geliniyor. Bundan farklı, çeşitli şekillerde fayda sağlayan emperyalist devletlerden söz ettik. Bu nedenle duyarlılık kisvesi altında dev bir zulüm yatıyor.”
Sizce bu kriz nasıl çözülebilir? Nasıl bir yol izlenebilir?
“Dünyada göçlerin köklü bir şekilde sona ermesi için emperyal güçlerin dünyayı yönetemez hale gelmesi lazım. Göçlerin sebebi yoksulluksa, açlıksa, savaşsa, şiddetse, kadınlara yaşamı dar eden cinsiyetçi düzense bütün bunların değişmesi lazım. Bu nedenle; adaletsiz gelir dağılımının, savaşların, ırkçı, militarist ve sömürgeci anlayışların son bulması lazım. Savaşsız, sömürüsüz, çatışmasız; adil, özgür, demokratik bir düzenin inşa edilmesi lazım. Tekraren diyeceğim nihai çözüm bu olsa da mevcut düzen ve koşullar içinde yakıcı olan göç sorunlarına çözümler üretmek durumundayız.
Mültecilerin insanca yaşama kavuşmaları için, yardım ve hizmet temelli yaklaşımlar yerine, hak temelli yaklaşımlarla çözümler üretilebilir. Göç mevcut koşullarda giderek artmaya devam edecek küresel bir olgu olduğu için küresel dayanışma ağları oluşturulabilir. Yerellerde de mülteci düşmanlığının giderilmesi için ilk adımların atılacağı, dayanışmanın örgütleneceği inisiyatifler kurulabilir.
Uluslararası sözleşmelerin, iç hukukun etkinleştirilmesi, hukuki statü, çalışma izni, nefret suçları gibi durumları kapsayan yasaların olduğu ülkelerde bu yasaların uygulanması için kamuoyu basıncı oluşturulabilir. Göçmenlikle ilgili yasal düzenlemelerin zayıf olduğu ülkelerde yasal düzenlemelerin yapılması için çalışma yürütülebilir. Göç ve göçmenlik konusunda farkındalık yaratma hususunda yürütülecek faaliyetler de çok önemli.”