“İlke, Kitle, Gerçek, İşçi Gerçeği, Genç Sosyalist geleneğiyle yolu kesişenler” bugüne kadar yitirdikleri yoldaşlarını andılar.
SiyasiHaber
TSİP-TKP(B) geleneğinden bugüne kadar yitirilen sosyalistler “Gelenekten Geleceğe İletişim ve Dayanışma Grubu” tarafından düzenlenen anma ve görüş alışverişi etkinliğiyle anıldılar. İstanbul, Beyoğlu’nda 15 Aralık Cumartesi günü Divriği Kültür Merkezi’nde yapılan anma etkinliğinde, anma konuşmalarının yanı sıra sosyalistlerin güncel politik görevleri ve sosyalist hareketin birliğinin nasıl sağlanacağı üzerine de görüş alışverişi yapıldı. Anma etkinliğine yaklaşık 100 kişi katıldı. Etkinlikte yurtdışında veya başka illerde oldukları için katılamayanlardan gelen mesajlar okundu/izlendi.
Etkinliğe, TSİP-TKP(B) geleneğiyle yolları kesişmiş sosyalistler ile bu gelenekten yitirilmiş sosyalistlerin aileleri ve yakınları ile çeşitli örgütlerden sosyalistler katıldı.
Devrim ve sosyalizm mücadelesinde yitirilen devrimciler için yapılan saygı duruşunun ardından açılış konuşmasını Mehmet Yücel yaptı. Yücel, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin (TSİP) 1974 yılında kuruluşunu ve mücadelesine kısaca değindikten sonra TSİP ve Türkiye Komünist Partisi (Birlik) geleneğinin ayırt edici özellikleri üzerinde durdu.
Yücel konuşmasında “[Yitirdiğimiz] yoldaşlarımız bizi duyacak olsalar Onlara ne söylemeliyiz? Hep söylendiği gibi Onları ‘mücadelemizde yaşatıyor’ muyuz?” sorusunu sorduktan sonra “Yoldaşlarımıza gerçeği ifade edelim, Sosyalist Hareket bugün de dağınık ve zayıf, Sosyalist Hareketin Birliği bugün de güncel. Hiç kuşkum yok ki kaybettiğimiz yoldaşların tümü yaşadıkları sürece İşçi sınıfı ile buluşmuş bir Komünist Parti özlemi içinde olmuşlardır. Onlara rahatlıkla şunu söyleyebiliriz, yoldaşlar! Bu özleminizi asla unutmuyoruz. Örgütlü bir hareket içinde olalım olmayalım sosyalist hareketin birliğini savunuyor, bu özlemlerinizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz” dedi.
Açış konuşmasının ardından çok sayıda konuşmacı gerek yitirilen sosyalistler gerekse TSİP-TKP(B) tarihine ilişkin anılarını anlattı ve değerlendirmelerde bulundu.
Etkinliğin sonunda, katılımcılar tarafından çeşitli kararlar alındı. Bunların arasında sosyal medya kanallarındaki iletişim gruplarını etkinleştirmek, aynı içerikteki anma etkinliklerini her yıl düzenlemek, geleneğin belge ve bilgi arşivini oluşturmak için hazırlıklara başlamak gibi kararlar bulunuyor.
Toplantıda Mehmet Yücel’in yaptığı konuşmanın tamamı şöyle:
Sevgili dostlar, yoldaşlar!
Davet metninde yazılanı esas alır, İlke ve Kitle ile başlatırsak 45 yıllık bir maceranın içinden geçip geliyoruz. Bu sürecin bir bölümünde, şu veya bu mekânda birlikte gülüp birlikte acı çektiğimiz, aşımızı ekmeğimizi, hayallerimizi paylaştığımız yoldaşlarımızı anacağız.
Gerçekte hareketimizin geçmişi biraz daha eskiye dayanıyor. 1970 yılına geldiğimizde TİP’si 2’ye, MDD Hareketi 3’e 4’de bölünmüş, Doğan Avcıoğlu’nun çevresi sol bir cunta hazırlığında idi. İşte o koşullarda, Dr. H. Kıvılcımlı bir dizi broşür yayınladı. Mevcut iki önemli sosyalist hareket olan TİP ve MDD eleştirileri, program anlayışını içeren ‘Halk Savaşının Planları’ ve örgütlenme üzerine ‘Anarşi Yok Büyük Derleniş’ başlıklı küçük bir broşür.
Bir süre sonra da Sosyalist adında haftalık bir gazete yayınlamaya başladı. Gazete çevresinde çoğulculuk anlayışı temelinde bir buluşma gerçekleşti. 12 Mart geldi, Kıvılcımlı yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Gazete çevresinden geride kalanlar yeni katılımlarla illegal bir çevre olarak mücadeleye devam ettiler.
İşte İlke ve Kitle’yle başlayan, TSİP, TKP(B), gençlik örgütümüz önce GSB daha sonra SGB ile devam eden maceranın böyle bir geçmişi var… Kısacası kat ettiğimiz 45 değil 50 yıla yaklaşan bir yolculuktur. Bu kısa girişten sonra asıl mevzuya dönelim.
Yoldaşlar!
Buraya tanıdığımız, bildiğimiz, aynı dava uğruna dövüştüğümüz, işkence odalarında, cezaevlerinde ortak acıları paylaştığımız, mitinglerde, politik gecelerde birlikte coşup aynı sloganları haykırdığımız, düğün dernekte birlikte halaya durduğumuz, acı/tatlı anılarımız olan yoldaşlarımızı anmak için buluştuk. Bazılarını son yolculuklarına birlikte uğurladık. Onları anacağız kısa kısa anılarımızı paylaşacağız. Ancak…
Böyle bir anma toplantısında büyük insanlığın ileri doğru yürüyüşünde hayatını ortaya koymuş Spartaküs ve köleler ordusunu, Şeyh Bedrettin ve müritlerini, Osmanlı ordusunun katlettiği on binleri anmamak olur mu? Anma etkinliğimize Paramaz ve 20 yoldaşını, Seyyit Rıza’yı, Mustafa Suphi, On beşler ve Mariya’yı, Dr. Hikmet’i, Mihri Belli’yi, Behice Boranı anmadan başlamak olur mu? Denizleri, Kızıldere yiğitlerini, Kaypakkaya’yı, Necdet Adalı ve Erdal Eren’i, Mazlum’u, Sakine’yi unutmak olur mu? Tümünü saygıyla anıyorum… Anılarını yaşatacağız!
Arkadaşlar!
Bu anma toplantısı vesilesiyle tarihimizden önemli bulduğum birkaç kesiti sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, grup yılları ve TSİP’in kuruluşu döneminde İstanbul’da Kimya ve Tekstil işyerlerinde, Sivas’ta demiryolu işçileri arasında kayda değer ilişkilere sahiptik. Nitekim tekstil işçisi Hamdi Gülen, Roche ilaç fabrikasından Hikmet Karahan ve Sivas demiryolu işçisi Cemal Özden partinin kurucuları arasında yer almıştır. Bu bağlamda asıl örgütleyiciler olarak Tekstilde örgütlenme uzmanı Sefer Güvenç, Gripin’den Belkıs Kaya ile Sivas demiryolunu örgütleyen Ali Aslan’ı da anmalıyız.
İkinci olarak, eğitim emekçileri hem aydın niteliğe sahiptir hem de kitlelerle bağları güçlüdür. 12 Mart çıkışından itibaren İlke ve Kitle dergilerini yayına başladığı dönemde İstanbul, Trabzon, Bursa ve Çukurova’dan çok değerli eğitim emekçileri hareketimize katıldı. Nitekim 1976 yılında yapılan TÖB-DER kongresinde Gültekin Gazioğlu başkanlığında aralarında İbrahim Çerçi ve İsmet Özdemir’in bulunduğu yoldaşlarımız Kürdistanlı bir grupla işbirliği halinde yönetime geldiler. Eğitim emekçileri örgütlü bir geçmişe ve oldukça şanlı bir mücadele geleneğine sahiptirler ancak hiç tereddütsüz en güçlü ve etkili olduğu yıllar bizim yoldaşlarımızın yönetimde olduğu O dönem olmuştur. MC iktidarına karşı TÖB-DER öncülüğünde TMMOB, TÜM-DER, TÜS-DER ve Halkevleri etkili bir muhalefet yürüttüler. Özellikle 1977 yılında Trabzon, Diyarbakır, Mersin, Bursa, Zonguldak, Denizli ve İzmir’de 10 binlerin, son olarak Ankara’da 100 bine yakın bir katılımla gerçekleşen bölgesel mitingler anılmaya değer.
Üçüncü olarak, 12 Mart çıkışında üniversite gençliğinin ilk örgütlenmesinde hareketimizin kayda değer bir payı vardır. İYÖD ve ADYÖD’ün kuruluşunda yoldaşlarımız aktif olarak yer almıştır.
İYÖD’ün birinci kongresini hatırlıyorum. Bizimkiler Kitle’ci olarak anılıyordu. Henüz yeterince örgütlü olmasalar da THKO, THKPC ve Kaypakkaya taraftarlarının oldukça moralli oldukları o Kongre günlerinde tüm gruplar bize karşı birleştiler ve Kongreyi 400’e karşı 300 kazandılar.
Gençliğin Ankara’da ki örgütlenmesi olan ADYÖD’ü ise çoğulcu bir anlayış temelinde bizim arkadaşlarımız kurdular. Ankara örgütlenmesinde Aykut Başaran önemli bir rol oynamıştır.
Diğer gençlik çevreleri önceleri bu örgütlenmelere eleştirel yaklaştı. 12 Mart rejiminin bu örgütlere müsaade etmeyeceğini, militan kadroları tevkif edeceğini ve örgütleri kapatacağını ileri sürdüler. Bir süre sonra kapatılmadığını görünce tüm gruplar bu örgütlere doluştular. Bir süre sonra grupçu yapıların eline geçti. Bu gelişmeler sonrası hareketimize yandaş gençler partiye tavırda bağımlı örgütsel olarak bağımsız gençlik örgütlenmesine yöneldiler. SGB’de örgütlü parti gençliği özellikle 12 Eylül öncesi yıllarda son derece olumlu bir işlev görmüş, TKP(B)’nin yeniden yapılanmasında etkili olmuştur.
Dördüncü olarak, Çorum direnişi… MC iktidarları döneminde faşist saldırılar yer yer katliam boyutlarına vardırıldı. Maraş’ta 100’lerce alevi yurttaşımız yaşlı, çocuk demeden vahşice katledildi. Hamile kadınların karnı deşildi. Sivas’ta da benzer bir denemede bulundular ama başarılı olamadılar.
1980 yazında Çorum’da her zaman başvurdukları ‘komünistler camiyi bombaladı’ yalanını yayarak harekete geçtiler. Halk direndi, Çorum bir ay süresince savaş alanına döndü. Kayıplar verildi ama direniş ezilemedi. Bu direnişte Partimizin rolü belirleyici olmuştur. Halkı örgütlemiş ve direnişi başarı ile yönetmişlerdir. Direnişin öncülerinden SGB başkanı Hüseyin Gökdemir yoldaşımız 12 Eylül’den sonra yurt dışına çıkmış, genç yaşta Lübnan’da hayata gözlerini yummuştur.
Son olarak, 12 Eylül ertesi saldırıların en yoğun yaşandığı yıllarda aranan yoldaşlarımızın birçoğu Suriye’ye çıktı. Baba Esat iktidarı o zor günlerde Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimcilere kapılarını açmıştır. Orada Filistin örgütlerinin konuğu olduk, onların kimlikleri ile yaşadık. Yoldaşlarımızın çoğu gerekli askeri eğitimden sonra Lübnan’a cepheye gittiler. 82’de İsrail Siyonizm’i Lübnan’a saldırdığında Güney Lübnan ve Beyrut’ta yaklaşık 25 yoldaşımız savaş alanında bulunuyorlardı. Filistin ve Lübnan ilerici, devrimci güçleri ile yana yana savaştılar. Kanımız kanlarına karıştı. Ayşe, Yaşar ve Hasan Mantıcı yoldaşlar İsrail Siyonizm’inin eline esir düştü. Süleyman yoldaşımız iki kolunu kaybetti, Cevdet Yılmaz ise yaralandı, tesadüf eseri ölümden kurtuldu.
Değerli arkadaşlar!
Anmak… Bir ölçüde ete, kemiğe bürünmüş, canlı, kanlı yoldaşlarımızı hatırlamak, Hidayet, Aykut, Ali Aslan ve adını burada sayamayacağım yoldaşlarla birlikte yaşadığımız acı tatlı anılarımızı paylaşmaktır. Kısa öykülerimizi paylaşarak onları yâd etmektir. Ama bundan ibaret değildir.
Anmak uğruna hayatlarını veren, kimi faşist çetelerin kimi de devlet güçlerinin kurşunlarına hedef olmuş, sonsuzluğa göçmüş ya da amansız bir illetin kurbanı olmuş yoldaşlarımız bizi duyacak olsalar Onlara ne söylemeliyiz? Hep söylendiği gibi Onları ‘mücadelemizde yaşatıyor’ muyuz? Anmak bunlara dair cevabımızı da düşünmek, değerlendirmek ve paylaşmaktır.
Arkadaşlar!
Evet, yoldaşlarımız bizi duyacak olsalar onlara ne söylemeliyiz? Nasıl bir rapor vermeliyiz? Bu soruya cevap ararken cevabımızı bizim geleneğimizle sınırlayamayız. Bir bütün olarak işçi hareketinin, sosyalist hareketin durumu, ittifak içinde olduğumuz Kürt halkının özgürlük mücadelesinin ulaştığı boyut, kadın, gençlik ve ekoloji hareketlerinin, Alevi toplumun ileri kollarının, tüm ezilenlerin örgütlülüğü, sömürü ve zulme karşı mücadelesi ne boyutta buna bakmalıyız.
Bizim geleneğimizin tuttuğu yer ve söyleyeceklerimiz bu bütünlük içinde anlam kazanır diye düşünüyorum. Konuyu çok uzatmadan sözlerimi bizim geleneğimizin çok hassas olduğu bir alanla sınırlı tutacağım. Sosyalist Hareketin Birliği mevzusu…
Hem TSİP hem de TKP ( B ) birlikçiydi. ‘Bizim dışımızda da sosyalist hareketler var’ , diyorduk. Kendimizi ‘İşçi sınıfının ileri müfrezelerinden birisi’ olarak niteliyorduk. ‘Kargadan başka kuş, bizden başka sosyalist tanımayız’ havalarında hiç olmadık. Bu yönde somut önerilerimiz, görüşmelerimiz de oldu. O zaman Emeğin Birliği adıyla hareket eden sonra TKEP adıyla partileşen arkadaşlarla birlik yönünde epey mesafe aldık. Ortak bir belge yayınladık, bir süre 15 günlük bir yayın da çıkardık. Maalesef süreci birlikle noktalayamadık.
Yoldaşlarımıza gerçeği ifade edelim, Sosyalist Hareket bugün de dağınık ve zayıf, Sosyalist Hareketin Birliği bugün de güncel. Hiç kuşkum yok ki kaybettiğimiz yoldaşların tümü yaşadıkları sürece İşçi sınıfı ile buluşmuş bir Komünist Parti özlemi içinde olmuşlardır. Onlara rahatlıkla şunu söyleyebiliriz, yoldaşlar! Bu özleminizi asla unutmuyoruz. Örgütlü bir hareket içinde olalım olmayalım sosyalist hareketin birliğini savunuyor, bu özlemlerinizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Arkadaşlar!
Memleketin ahvaline gelince, gerici-faşizan bir iktidar, iyi ve güzel ne varsa düşman bir tek adam rejimi hüküm sürüyor. İşsizlik, pahalılık had safhada, en direngen olan toplum kesimleri en şiddetli zulme uğruyor. Bu konuda Kürt halkı bir hayli önde bulunuyor. Onları kadınlar takip ediyor, eril iktidar kadınlara çok yönlü saldırı içinde, eve hapsetmek, hayatlarını karartmak çabasında. Aleviler, gençler, muhalif yazar-çizer, eğitim ve sağlık emekçileri tüm ezilenler, saldırılardan payını alıyor. Aşağılanıyor, işinden oluyor, zindanlara yollanıyor.
Bunları ifade ettiğimize bakarak umutsuz olduğumuz sanılmasın. Toplumun yarısı bir kaşık suda boğacak ölçüde bunlara diş biliyor. Muhalif güçlerin direncini kırabilmiş değiller. Koşullar oldukça ağır da olsa mücadele sürüyor.
Henüz son eşik aşılmış değil. Şayet faşizme karşı olan tüm güçler birleşir, omuz omuza mücadele geliştirebilirsek süreci durdurabiliriz.
Tüm yoldaşlarımızın anıları önünde tekrar saygıyla eğiliyor, hepinizi içtenlikle selamlıyorum…