MEHMET ALİ AYAN yazdı: “Fransa’da farklı toplumsal hareketler arasında diyalog kurma, ortak talepleri ve birlikte mücadele yollarını araştırıp öne çıkarma çabasından geri durmak doğru değil. Umarız sendikalar üstlerine vazife olan girişimleri daha da geciktirmez ya da ihmal etmezler.”
MEHMET ALİ AYAN
Geçen Cumartesi Fransa bir yandan “Sarı Yelekliler”in eylemlerine diğer yandan da “Kadına yönelik şiddete karşı” feminist yürüyüşlere sahne oldu.
Kadın hareketi
Kadın hareketi “Sarı Yelekliler” tarafından Paris’te gerçekleştirilen çatışmalı eylemlerin gölgesinde kaldı, fazla sözü edilmedi. Ama gerçekte yıllardan beri ilk kez büyük bir sıçrama yapıyordu. 50 ilde gösteriler düzenlendi. Ne kadarının hayata geçirildiği ve ne kadar insanın katıldığı hakkında yeterince bilgi yok. Çağrıyı yapan #NousToutes (#BizBütünKadınlar) çevresi toplam 50 bin kişiyi aşkın katılım olduğunu bildiriyor. 35-40 bini Paris’teydi; bizzat katılıp gözlediğimiz için rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yürüyüşlerin her yıl yapıldığı, geçen yılkine Paris’te 2 bin kişinin, diğer illerde ise bir avuç insanın katıldığı göz önünde tutulursa sıçramanın büyüklüğü anlaşılır.
Yürüyüş kolunda gencecik, belki lise çağındaki kızların çokluğu dikkat çekiciydi. Ama her yaştan kadınların yanı sıra epeyce bir erkeğin varlığı da dikkat çekiciydi. Gerçi yürüyüşün en önünde yer alan #NousAussi (#BizDe) gurubu (ana akım kadın hareketini fazla yumuşak ve apolitik bulan, bazı varoş derneklerini, Müslüman feministleri, seks işçilerini vb bir araya getiren birkaç yüz kişilik bir topluluk) erkeklerin katılımına açık değildi. Ama #NousToutes sözcüleri herkesi çağırmıştı. 15 yıldır ilk kez bütün sendikalar, 400 gazeteci (ortak bir metinle), avukatlar, öğretmenler, sağlık emekçileri de aynı yönde çağrı yapıyordu. Eylem sırasında, başta CGT ve SUD olmak üzere birçok sendika, sol parti, siyasi hareket kendi bayrak ve pankartlarıyla yerlerini almıştı. Yokluğu ile değilse bile azlığı ile dikkati çekenler ise, büyük çoğunluğu varoşlarda yaşayan göçmen asıllı (siyahi, Arap, Asyatik) kadınlar oldu. Herhalde bu çağrıyı iletecek ve onları da katılmaya özendirecek araç ve yapılar henüz oluşturulabilmiş değildi.
Bu sıçrama gelişigüzel ortaya çıkmadı.
Bir ayağında #MeToo akımının dünya çapında yarattığı dalga sonucu kadınların daha fazla cesaret ve özgüven kazanması var. O zamandan beri Fransa’da, söz gelimi, polise yapılan cinsel şiddet ihbarlarında yüzde 23 artış olmuş. #NousToutes hareketi de zaten adını #MeToo’ya nazire olarak seçmiş ve artık “tanıklık aşamasından eylem aşamasına geçmek” niyetiyle Eylül ayında kurulmuş. Pek çok kadın derneği tarafından destekleniyor.
Diğer ayağında ise burjuvazinin çıkarlarını gözeten ekonomi politikaları ile kadının konumundaki kötüleşme var. Neoliberal uygulamalar ve ekonomik bunalım, dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da ilk önce ve en çok (göçmen işçilerin yanı sıra) kadınları vuruyor. Bu olguyu yansıtan bazı veriler şöyle: 2016’da Fransa’da 123 kadın (her üç günde bir kadın) eşleri ya da eski eşleri tarafından öldürülmüş. Her yıl 220 bin kadın eşlerinin ya da sevgililerinin şiddetine maruz kalıyor. Günde ortalama 250’yi aşkın kadın tecavüze uğruyor, her üç kadından biri de iş yerinde cinsel taciz veya saldırıya hedef oluyor. Bütün bunlar ve diğer etkenler elbet bir tepki birikimi de yaratıyor. Nitekim, tecavüzün kökünü kazıma talebini yansıtan “Ras le Viol!” yürüyüşün ana sloganı olarak seçilmişti ve bu tesadüf eseri değildi.
Cumhurbaşkanı Macron, hem partisinin milletvekilleri arasında hem bakanlar kurulunda yüksek sayılabilecek bir kadın oranı tutturmuş, geçen yıl da kadın-erkek eşitliğini “beş yıllık iktidar döneminin büyük davası” olarak ilan etmişti. Ama şiddet mağduru kadınlara yardım için bütçede ayırdığı fon 79 milyon avrodan ibaret ve büyük hayal kırıklığı yarattı. Geçtiğimiz perşembe günü konuyla ilgili beş örgüt (içlerinde Kadınlar Vakfı, Kadın-Erkek Eşitliği Üzerine Yüksek Danışma Kurulu (HCE), Ekonomik, Toplumsal ve Çevresel Danışma Kurulu (CESE) gibi resmi veya yarı-resmi kurumlar da var) bu rakamın yıllık en az 506 milyon avro olması gerektiğini savunuyordu.
#NousToutes sözcüleri, haklı olarak, meselenin sadece mağdurlara yardımdan ibaret olmadığını söylüyorlar. Toplumun bütün alanlarında eğitim ve formasyonun şart olduğunu belirtiyorlar. Mağdur kadınlarla temas eden kurumlardaki (polis, adalet, sağlık, okul) herkesin kurstan geçirilmesini ve çocuklarla ergenleri bu konuda bilinçlendirecek düzenlemeler yapılmasını öneriyorlar. Sahada da mağdur kadınlar için sığınakların sayısını arttırmak gerektiğini vurguluyorlar.
Sonuç olarak, kadın hareketinin bu yıl kabuğunu kırdığı bir gerçek, daha da genişleyip güçlenerek yoluna devam edeceğini öngörebiliriz. #NousToutes çağrısının sendikalar tarafından desteklenmesi ve bazı konfederasyonların yürüyüşe katılması da kadın hareketi ile işçi hareketi arasında bir köprü kurulduğunu, bundan sonra her ikisinin birbirini daha fazla gözeteceğini ve önemli eylemlerde birlikte hareket edebileceğini düşündürüyor.
‘Sarı Yelekliler’
İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Cumartesi günü 1619 noktada toplam 106 bin kişi eylem yapmış. Gazetecilere yönelik birkaç saldırı ile Aude yöresinde iktidar partisinden bir milletvekilinin bağına giren “Sarı Yelekliler”ce bir palet yığınının ateşe verilmesi dışında şiddet kullanımı yok. Paris’te ise “II. Perde” için 8 bin kadar “Sarı Yelekli” bulunuyormuş; 5 bini Champs Elysees üzerinde, kalanı başka yerlerde. Aslında Millet Meclisi ile Başkanlık Sarayının arasında bulunan Concorde meydanında toplanmak istemişlerdi, Paris Emniyeti izin vermedi ama sonuca bakılırsa engel de olamadı. İçişleri Bakanı taşkınlık ve tahribatı “aşırı sağın” bozguncularına yıktı ve Marine Le Pen’i kışkırtıcılıkla suçladı. Generation İdentitaire (Kimlikçi Kuşak) ve GUD gibi faşist gurupçuklara mensup 100 kadar “aşırı sağcı sempatizan”ın varlığı tespit edilmiş. Öte yandan anarşistlerin de orada bulunduğu çizdikleri işaretlerden ve yazdıkları sloganlardan belli oluyor. Gözaltına alınanların sayısı 101. Genellikle yaşları genç, sabıkasız ve taşradan gelmiş kişiler. Polis, siyasi bağlantısı olmayan kimi “Sarı Yelekliler”in de sözü edilen sağcı ya da solcu militanlar kadar şiddete yatkın ve hazırlıklı olduklarını belirtiyor. Bazıları biber gazına karşı önlem olarak havuz gözlüklerini ve maskelerini getirmişler.
Cumartesi günü daha eylemler bitmeden önümüzdeki hafta sonu için yeni bir eylem çağrısı yapıldı. Gene Paris’te ve Champs Elysees üzerinde, (taşrada ise valiliklerin önünde) kitlesel ve barışçıl bir “Sarı Yelekliler” buluşması gerçekleştirmek, akaryakıt vergisinin iptalini ve halkın satın alma gücünün arttırılmasını talep etmek, aksi halde Macron’un istifası için yürümek üzere… “III. Perde: Macron istifa!” başlığı altında yapılan bu çağrıya Pazar günü öğleye kadar karşılık verenlerden 17 bin kişi katılmaya hazır olduğunu, 91 bin kişi de ilgilendiğini bildirmiş.
Bu arada Macron, icraatının kamuoyunda tasvip görme oranı en düşük seviyede (yüzde 25) olduğu, kendi partisinden ve müttefiklerinden bile çatlak sesler çıkmaya başladığı için, ortalığı yatıştırmak amacıyla yeni bir manevraya girişti. Ulaştırma Bakanının ve danışmanlarının bir süredir üzerinde çalıştığı önlemler paketini bugün (Salı) açıklayacak. Sendikalardan, derneklerden, sivil toplumdan çok sayıda insanın davet edildiği bu konferansa “Sarı Yelekliler”den de katılan olacağı umuluyor.
İşçi örgütleri
Öte yandan Fransa’nın en büyük işçi örgütü CGT de 1 Aralık Cumartesi günü için ülkenin her yerinde gösteriler düzenleme kararı aldı ve “bütün yurttaşları, aktif veya emekli bütün ücretli kesimini, hayat pahalılığına, işsizliğe ve prekariteye karşı” bu gösterilere katılmaya çağırdı. CGT, (şu anda brüt 1498 € olan) asgari ücretin 1800 avroya çıkarılmasını, temel ihtiyaç maddeleri (özellikle de gaz ve elektrik) üzerindeki KDV’nin yüzde 5,5’e düşürülmesini, Macron tarafından kaldırılan varlık” vergisinin yeniden konmasını, her insanın gelir seviyesini hesaba katan adil bir vergi düzeni kurulmasını ve ulaşım ücretlerinin patronlara ödetilmesini de savunuyor.
Bu yılın bahar aylarında demiryolu grevi ile birlikte işçi hareketinde belli bir yükselme olmuştu. Ama grevler halktan yeterince destek görmedi. Mayıs ayından itibaren de, dört sendikadan ikisi hükümetle uzlaşınca, zayıflayıp söndü. Sendikalar yakın zamanda patlak veren “Sarı Yelekliler” hareketine karşı mesafeli durmayı tercih ettiler, içinde faşistlerin varlığını işaret ederek. Ama şimdi diğer muhalif halk kesimleriyle temas aramaya ve onların da sözcülüğünü üstlenmeye niyetli görünüyorlar. CGT’nin bir eylem planı ile dolaylı olarak yapmaya çalıştığını SUD (Solidaires) açıkça dile getirdi. 19 Kasım’da hem “Sarı Yelekliler”e hem de diğer sendikalara yönelik olarak, “güçleri bir araya getirmek ve bunun için aramızdaki ortak yanları bulmak”, “eşitsizlik ve adaletsizliklere karşı kazanabilmek için hareketleri yakınsatmak” gibi ifadeler barındıran bir çağrı yaptı.
Şu an etkin ve etkili olan bu üç toplumsal hareket bir kavşakta buluşup ortak mücadele yürütebilir mi? Pek çoğumuzun kafasını kurcalayan bu sorunun henüz cevabı yok. İddia edildiği gibi sadece sendikaların korporatist ve eski kafalı oluşundan değil. Bunda herhalde bir doğruluk payı vardır. Ama yamalı bohçayı andıran “Sarı Yelekliler” arasında ölseler sendikalarla bir araya gelmeyecek işçi sınıfı düşmanlarının da bulunduğunu unutmamak gerek. Farklı eğilimler uç vermeye başladı zaten. Hükümete muhatap olmak için bir tür örgütsel yapı oluşturmak isteyenler var, buna karşı çıkanlar var. Eylemlerin barışçıl zeminde kalması için çağrı yapanlar var, Macron’u devirmekten söz edip polisle çatışma yöntemleri üzerine tartışanlar da var. Görünen o ki zamanla bu farklar belirginleşecek ve hareketin birliğini koruması gitgide zorlaşacak. Gene de farklı toplumsal hareketler arasında diyalog kurma, ortak talepleri ve birlikte mücadele yollarını araştırıp öne çıkarma çabasından geri durmak doğru değil. Umarız sendikalar üstlerine vazife olan girişimleri daha da geciktirmez ya da ihmal etmezler.