Petrol-İş Gebze Şubesi Başkan Yardımcısı Şivan Kırmızıçiçek: “Bizler bu ülkenin vatandaşıyız. Yetkililer buradaki birlikteliği dağıtmaya çalışmak yerine, sorunu çözmek için çabalasınlar. Devletin kendi vatandaşları arasında ayrım yapmaması gerekir. Ama burada devlet açıkça taraf tutuyor, açıkça işverenin yanında saf tutuyor.”
SiyasiHaber / Halit Elçi
238 gündür süren Flormar direnişi üzerine Petrol-İş Gebze Şubesi Başkan Yardımcısı Şivan Kırmızıçiçek ile konuştuk. Direnişin başından beri fiilen işçilerle birlikte bulunan ve aynı koşullarda yaşayan Kırmızıçiçek: “İşçi arkadaşların dünyaya bakışlarında gerçekten çok şey değişti. Bilinç seviyelerinde çok şey değişti. Oturmaları kalkmalarından, hayata bakışlarına kadar. Buraya her görüşten, her bölgeden insanlar geliyor, onları karşılamaları, onlarla yaptıkları sohbete kadar her şeye yansıyor bu. ‘Direniş bir okuldur’ derler ya, gerçekten burası bir okul. İşçiler öğreniyorlar.”
Ağır kış koşulları altında sürüyor direniş… İşçi arkadaşların durumu nasıl?
Tabii kışla birlikte şartlar ağırlaştı. Geçen hafta kar yağdı, önümüzdeki günler de karlı görünüyor. İşçilerin moral, motivasyon ve kararlılığında bir sıkıntı yok. Tam tersine bu yasaklar, baskılar, engelleme çalışmaları birbirine kenetlenme ve direnme azmini açığa çıkarıyor. Hatta kış yaklaşınca biz de sendika olarak bazı tedbirler almaya çalıştık. Toplantı yapıp “Havanın çok soğuk olduğu günlerde burada dönüşümlü duralım” diye teklif ettik arkadaşlara… Ama kadın arkadaşlar başta olmak üzere tüm arkadaşlar bu teklifi geri çevirdi. Hatta “Sendika olarak bir otobüs tutalım, soğuk havalarda otobüsün içinde oturalım” dedik, bunu da kabul etmediler. Dediler ki, “Direneceğiz. Hastalanırsak da hastalanalım.”
Moral ve kararlılık yüksek. Ama gerçekten burada hastalanan arkadaşlarımız var. Normalde burada 85 civarında direnişi sürdüren arkadaşımız var. Günlük buraya gelen kişi sayısı ise 70 civarında. Diğer arkadaşlarımız hastalıktan dolayı gelemiyor… Hastaneye giden var, gripal enfeksiyonla evinde yatanlar var.
Burada soba yakmak bile yasaklanmış, değil mi?
Bizim iki sobamız vardı. Ama maalesef Kaymakamlık bir tebligat yayımladı… Normalde çadır kurmamız bile yasaklandı ama biz çadırı kuruyoruz. Fakat soba kurmamıza kesinlikle müsaade etmiyorlar. Gerekçesi de, “yangına sebebiyet verir”miş. Burada yangın çıkacak bir durum yok.
Bunların tamamı bahane. Direnme azmimizi kırmak için yaptıkları hamleler. Fiilen müdahale edip dağıtamıyorlar, “Hazır havalar soğudu, şartları zorlaştıralım, bunlar da dayanamayıp bırakıp gitsinler” diye düşünüyorlar, bunu hedefliyorlar. Ama tam tersine bizim arkadaşlarımız daha çok birbirine kenetlendi, “Ne olursa olsun, kar da yağsa, fırtına da kopsa bizler asla burayı terk etmeyeceğiz. Bütün arkadaşlarımız sendikalı biçimde işlerine geri dönünceye kadar direnişi sürdüreceğiz” diyorlar.
Bizler bu ülkenin vatandaşıyız. Yetkililer buradaki birlikteliği dağıtmaya çalışmak yerine, sorunu çözmek için çabalasınlar. Devletin kendi vatandaşları arasında ayrım yapmaması gerekir. Ama burada devlet açıkça taraf tutuyor, açıkça işverenin yanında saf tutuyor. Vergi kaçıranlar onlar, askerden kaçanlar onlar; gariban yoksul halkın maaşının vergisi daha para cebine girmeden devletin kasasına giriyor. Ama devlet işverenin, sermayenin yanında duruyor.
Dayanışma ziyaretleri oluyor, maddi ve ayni yardımlar oluyor… Bunları yeterli buluyor musunuz?
Tabii bu dayanışmalar bizim için gerçekten çok değerli. Sınıf dostlarımız, kimi siyasi partiler, dernekler, sivil toplum örgütleri, emekten, sınıftan yana olan kurumlar ve kişiler bu direnişe katkı sunmaya çalışıyor. Biz buna büyük değer biçiyoruz.
Yeterli mi? Elbette değil. Çünkü bu ülkede onlarca sendika var. Ama sendikalardan yeterince destek göremiyoruz. Algıda da bir eksiklik var. Biz şuna inanıyoruz: Flormar işçileri sadece kendileri için direnmiyor. Bütün örgütsüz işyerlerinin gözü kulağı burada. “Acaba başarıya ulaşacak mı?”, diye.
Burası organize sanayi bölgesi. Çevrede bir sürü işyeri var ve örgütsüz işçiler buraya bakıyor. Çünkü burada başarı sağlandığında örgütlenmek için önlerindeki birçok engel de kalkacak. Yan tarafımızdaki metal fabrikası, arkamızdaki metal fabrikası, ilerde gıda fabrikası var. Biz kazandığımız zaman o insanlar yüzlerini sendikaya dönecekler. En azından şunu anlayacaklar: Demek ki işçiler bir araya geldiği zaman, kenetlendikleri zaman bu iş olabiliyormuş… Ve doğal olarak onlar kendi işkollarındaki sendikaya gidip örgütlenmek isteyeceklerdir. O yüzden diğer sendikaların bu işi sadece Flormar veya Petrol-İş’in meselesi olarak görmemeleri gerekiyor. Kendi işyerleri gibi, kendi sendikaları gibi görüp burayı sahiplenmeleri gerekiyor. Evet, dayanışma için buraya geliyorlar ama biz temsiliyet düzeyinde buraya gelinmesini istemiyoruz. Üyelerini kitleler halinde buraya getirsinler… Yapacak çok şey var.
Türkiye’de yasalar patronlardan yana
Çünkü bu aynı zamanda işverenler üzerinde caydırıcı bir etki yaratacaktır. Bir patron sendikalı işçileri işten atınca bütün emekten yana olanlar, sendikalar ona dünyayı dar etmiyorsak, diğer patronlar da aynı yöntemi izleyecek. Ama ona dünyayı dar ettiğimiz zaman, diğer patronlar da bir defa daha düşünecektir. “Orada sendikalı işçiler atılınca sendikalar, siyasi partiler ortalığı ayağa kaldırdılar, ben de yaparsam benim de başıma bunlar gelir” diye düşünüp, belki de bu tür yönelimlerden vaz geçecektir.
Türkiye’de yasalar, sermayeden yana, işverenlerden yana. Sonuçta Hükümet de onlardan yana olduğu için, milletvekillerinin çoğu da onlardan yana olduğu için, işverenlerden yana yasalar çıkarıyorlar.
Peki, direniş başladığından bu yana işçilerin ruh halinde, dünyaya bakışında bir değişiklik oldu mu?
Çok… Ben de kendi adıma çok şey öğrendim. Çok değişim, dönüşüm oldu. Buradaki arkadaşlarımızın yüzde 60-70’i siyasal iktidara oy veren kişiler. Burada ilk direnişe çıkıldığı zaman arkadaşlar şunu diyorlardı: “Sonuçta desteklediğimiz bir iktidar var. Bu haksızlığa müsaade etmeyecekler, gelecekler bu işi çözecekler.” Böyle düşünüyorlardı. Sonra zaman geçti, görüşünü tasvip etmedikleri, benimsemedikleri insanların onları ziyarete geldiğini, dayanışma gösterdiğini, ama kendi partilerinden kimsenin gelmediğini gördüler. “Gidelim, arayalım, neden gelmiyorlar? Benim desteklediğim, oy verdiğim parti şimdi benim en zor anımda yanımda değil.” Buraya gelenler de sadece şunu dediler: “Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Türkiye’de hukuk çok iyi işliyor. Bütün sorunlar hukuk çerçevesinde hallolacaktır.” Biz direnişte 8. ayımıza girdik. Buraya sadece seçim zamanlarında geliyorlar ve sorunumuzun çözülmesi için hiçbir adım atmış değiller.
İşçi arkadaşların dünyaya bakışlarında gerçekten çok şey değişti. Diyorlar ki, “Eskiden bir yerden geçerken yürüyen işçileri görür, garipserdik, ‘bunlar ne yapıyor böyle’ diye. Ama şu anda nerede görsem bir eylem, bir direniş var, hemen gidip katılırım.” Bilinç seviyelerinde çok şey değişti. Oturmaları kalkmalarından, hayata bakışlarına kadar. Buraya her görüşten, her bölgeden insanlar geliyor, onları karşılamaları, onlarla yaptıkları sohbete kadar her şeye yansıyor bu. “Direniş bir okuldur” derler ya, gerçekten burası bir okul. İşçiler öğreniyorlar.