Sosyalistlerin “doğrudan demokrasi” ve “ademi merkeziyet” esaslı “demokratik Türkiye modeli” önerisine (Öcalan buna “demokratik Türkiye ulusu” diyor) karşı konumu ne olmalıdır?
Sosyalistlerin "doğrudan demokrasi" ve "ademi merkeziyet" esaslı "demokratik Türkiye modeli" önerisine (Öcalan buna "demokratik Türkiye ulusu" diyor) karşı konumu ne olmalıdır?
Öncelikle önerinin UKTH’na (Ulusların Kaderini Tayin Hakkı) göre yapılmamış bir öneri olduğuna dikkat çekmeliyiz. Kürt hareketi "Demokratik Özerklik" önerisini ayrılmak için değil, "ayrılmamak" için yapıyor. Demokratik Özerklik önerisi Kürt sorununu Türkiye devletinin organizasyonu içinde şimdikinden daha fazla bir "Kürt siyasi entitesi (varlığı)" oluşturarak çözme önerisi de değil; bir "birlikte yaşam" önerisi. Dolayısıyla bu öneri karşısında, "Sosyalistler, UKTH’yı (Ulusların Kaderini Tayin Hakkı) kayıtsız şartsız savunduklarına göre, Kürt hareketinin Kürt halkının çoğunluğunun kabul ettiği ‘Türkiye Kürdistanı’na Türkiye’nin bir özerk bölgesi statüsü verilmesi talebini’ savunmalıdır" biçiminde bir yanıt üretmeleri yeterli olmayacaktır.
Elbette Kürt halkı Türkiye Kürdistanı’nın Türkiye devletinden ayrılması ve ayrı bir devlet olarak örgütlenmesi hakkına da sahiptir, Türkiye devleti sınırları içinde "bir özerk siyasi birim" olarak örgütleme hakkına da sahiptir. Sosyalistlerin ilkesel tutumu, Kürt halkının tercih ettiği somut çözüm biçimini (eleştirme hakkını koruyarak) desteklemektir.
Ancak belirttiğimiz gibi "Demokratik Özerklik" önerisi bir "kendi kaderini ayırma" önerisi değil, bir "birlikte yaşama" önerisidir. Kürt hareketi, demokratik özerkliğin içeriğini tanımladıkları metinlerinde, Kürtlerin Türkiye devleti sınırları içinde kendilerini "eşit ve özgür" hissetmeleri için gerekli olan "asgarileri" sağlayabilecekleri bir haklar ve yetkiler manzumesini sıralamaktadırlar. Türkiye sosyalistleri açısından sorun, Kürt sorununu çözen bu "hak ve yetkiler manzumesi"nin aynı zamanda "Türkiye sosyalistlerinin (Kürt sorunu da içinde olmak üzere) öncelik verdikleri sorununların, sosyalistlerin perspektifine uygun bir çözümü"ne de katkıda bulunup bulunmayacağıdır.
Türkiye devrimci hareketinin siyasi mücadelesinin temel düzlemi "faşizme karşı mücadele"dir. Faşizme karşı mücadele edilmeksizin diğer hiçbir alandaki mücadeleleri ilerletmek, derinleştirmek ve halkçı-sosyalist bir çözüme ulaştırmak mümkün değildir. Kendisine "Sosyalistim" diyen hiçbir siyasi merkez, Kürt sorununun, Türkiye’deki siyasi demokrasi sorununun somut merkezi durumuna geldiğini yadsıyamaz. Dolayısıyla, Türkiye sosyalistlerinin uğrunda mücadele edeceği bir "Türkiye demokrasisi"nin Kürt sorununu çözecek bir "siyasi çözüm asgarisi"ni içermesi de zorunludur.
Bu noktada iki soru sorulmalıdır:
1- Kürt hareketinin "Demokratik Özerklik" olarak ifade ettiği "ademi merkeziyet" modeli Kürt sorununu çözecek bir asgari temeli oluşturuyor mu?
2- Kürt hareketinin önerdiği "ademi merkeziyetçi" model, Türkiye’nin genel demokrasi sorununun, (yani faşizm sorununun) çözümünü kolaylaştıran bir model midir, zorlaştıran bir model midir? (Bu soruyu şöyle de formüle edebiliriz: Türkiye’de Kürt sorunu olmasaydı, doğrudan demokrasiye dayalı, ademi merkeziyetçi bir sistem sosyalistlerin, faşizme karşı mücadelesinin bir momenti olabilir miydi?)
Birinci soruya duraksamaksızın "evet" yanıtını verebiliriz.
İkinci sorunun yanıtı ise bundan 4-5 sene önce belki daha soyut bir düzlemde tartışılabilirdi. Bizim bu tartışmadaki konumumuzu, faşizme karşı mücadeleye ilişkin özgün ("direniş komiteleri" temelindeki "anti faşist direniş cephesi") anlayışımız belirliyordu. Ama AKP faşizminin atı alıp Üsküdar’ı geçtiği 2015 Türkiyesi’nde bu tartışma daha somut ve gündelik bir tartışmadır.
"Öz yönetim" ve "öz savunma"nın faşizme karşı mücadelenin vazgeçilmez talep ve yöntemlerini oluşturacağı zaten açıktır. Yanıtlanması güç olan sorular, doğrudan demokrasiye ve öz yönetime dayanan bir "toplumsal yeniden inşa" sürecinde, öz yönetimlerin coğrafi ölçeği ile toplumsal ölçeği arasındaki uyumun nasıl sağlanacağı, "ademi merkeziyet" ile "demokratik merkeziyet" arasındaki dengenin nasıl kurulacağı sorularıdır. Bu sorular geleceğe ilişkin sorular da değildir; bugün ihtiyaç duyduğumuz anti faşist mücadele cephesinin nasıl yapılandırılacağına ilişkin sorulardır.
(Yeni Özgür Politika'dan alınmıştır.)